İ. Bülent Çelik
İyi ki astronotumuz yok!
Allahtan, yetişmiş tek bir astronotumuz bile yok!
Her türlü pilotumuz var ama astronotumuz yok!
Neden “iyi ki yok!” diyorum?
Çünkü olsaydı çoktaaan yurtdışına ‘fıymıştı!’
Canımız, bir de ondan sıkılacaktı!
● ● ●
Onca eğitim imkanı yarat, hava tünellerinde idman yaptır, uzay havuzlarında dalma çıkma dersleri ver, çeşit çeşit uzay kıyafetleri dik, envai çeşit uzay başlıkları yap, alet edevat hazırla, sonra “maaş düşük!” deyip çeksin gitsin!
● ● ●
Üstelik yetişmiş bir astronotun, bu memleketten göçmesine sebep olacak faktörün, sadece geçim derdiyle sınırlı kalmayacağından da eminim.
Mesela astronot dövmek gibi bir milli sporumuzun da astronotun yurt dışına kaçmasına sebep olacağından hiç kuşkum yok!
● ● ●
Çağanoz yürüyüşlü cevval delikanlılarımızın, iki duble çakıp “pilot” olunca, nam için astronot dövmek üzere arayışa girmesine kim mani olabilir ki?
● ● ●
Bir astronotumuz olsaydı, illa ki yurtdışına kaçacağını nereden biliyoruz?
Çünkü neredeyse, herhangi bir alanda yetişmiş, yurtdışına kaçmayan ya da kaçmayı düşünmeyen genç uzman yok gibi birşey!
Mühendisi gidiyor, mimarı gidiyor, doktoru gidiyor!..
Astronotu niye dursun ki?
● ● ●
Buyrun, TTB’nin istatistiklerine göre örneğin, 2012 yılı içerisinde toplam 59 doktor yurtdışına yerleşmişken, bu sayı her yıl gitgide artarak, 2021 yılında 1361 olarak gerçekleşmiş!
2022’de gidenlerin daha da artmış olduğuna hiç kuşku yok!
Yıl sonunda göreceğiz.
10 yılda, 7 binin üzerinde yetişmiş doktoru ülkeden kaçırmışız..
Bu rakam, tüm tıp fakültelerimizden iki yılda mezun olan doktor sayısına eş!
● ● ●
Yakın gelecekte hastanelerden ‘Hintçe bilen eleman aranıyor’ şeklinde ilanlar verildiğini gördüğünüzde şaşırmayın!
Çünkü aile hekiminiz, Türkçe bilmeyen bir Hintli olacak ve kendisine mabadınızı göstermeden ‘basurum azdı’yı anlatamayacaksınız!
● ● ●
Yurtdışında yaşamayı göze almak kolay iş değil. Maceraya açık bir kaşif ruhuna sahip olmak lazım.
Ama gitmek yerine kalmak, ya da gitmişse bile geri dönüp ülkesini bu yalan düzenden kurtarmaya çalışmak, daha büyük bir şövalye ruhu gerektiriyor!
● ● ●
Ukrayna’da, bırakın düşük ücreti, bırakın kötü yaşam koşullarını; doğrudan ‘savaşmak üzere’ çoluk çocuğu ile tren garlarında vedalaşma görüntülerini izlediğimiz gençlerin ülkeleri bizim ülkemizden daha mı değerli?
● ● ●
Gidenlere, “doğru yapıyorlar!” dersek, “Türkiye’ye kaçacağınıza neden, kalıp ülkenizi kurtarmak, koşularınızı düzeltmek için savaşmıyorsunuz!” sorusunu, -üstelik çoğu eğitimsiz- Suriyelilere sorma hakkımız olur mu?
Kurt Cobain’ca
Pandemi başlangıcından bu yana ilk kez bir kahvehaneye girdim.
Bir masaya oturup çay söyledim.
Kahveci çayı bırakırken kendisinden, çayı şekersiz içen herkesin yaptığı gibi, kaşığı ve tabağın kenarına koyduğu, kağıda sarılı bir çift küp şekeri almasını rica ettim!
“Abiy, kalsın istersen.. Şekerlisi de şekersizi de aynı fiyat!” dedi…
“Anlamadım?” dedim..
“Yani…” dedi ciddi ciddi, “şekere ayrı para almıyoruz!”
● ● ●
Meğerse, şeker fiyatı çok artınca, şekersiz çayı daha ucuza veren kahvehaneler türemişmiş!…
Ben kahvehane kahvehane gezmediğim için bilmiyorum!..
Biz kahveci ile şeker muhabbeti yaparken masaya ilişen yaşlı abi de onayladı.
“Aha fırının yanındaki kahvere şekersiz çay iki buçuk milyon, şekerli üç milyon!” dedi.
● ● ●
İçi boş tost, yani kaşarsız, sucuksuz, inceden bir tabaka salça sürülerek satılan ‘ucuz tost’ olayını epeyce duydum ama ucuza şekersiz çayı ilk kez işitiyorum!
● ● ●
Kulaklığımı taktım. Çayımı yudumlamaya başladım..
Masaya ilişen abi, “Ne dinliyorsun?” diye yekten sordu..
● ● ●
Kulaklığı çıkardım!
Aslında ben de özledim kahve muhabbetini ama ters bir yerden girdik. Farkındayım.
“Kurt Cobain’i duydun mu?” dedim.
“Yok duymadım. Kurt bilirim de… Bizim oralarda bayaa vardır!..”
“İşte onu dinliyorum!” dedim.
● ● ●
Giriş tuzsuz oldu ya!.. Oldu olacak biraz motoru zorlayayım bari diye düşündüm.. Yanacağı yerden yansın!
“Peki Bitcoin diye birşey duydun mu?” diye sordum..
Abi, bir düşünür gibi yapıp dudağını büzdüyse de, “yok duymadım!” diye cevap verdi.
Ben dümdüz devam ettim!
“Nirvana’nın efsane solisti Kurt Cobain’in, ‘Smells Like Teen Spirit’ parçasının videosunda çaldığı, gitarların şahı ‘Fender Mustang’ satışa çıkarılmış. 700 bin dolara gidecekmiş!
İster misin bir de kripto para karşılığı satılsın?” dedim.
Dedim ve el frenine asıldım!..
● ● ●
Masada beş on saniye bir sessizlik oldu.
Abi, bu ince es’ten sonra, tek anladığı yerden, ‘satılsın’dan sürkontur çekti!
“E satılsın, n’olacak?”
● ● ●
“Ne olacak?” diye devam ettim:
“Kurt Cabain’ca, Coin’in. Maskarası olacak!”
● ● ●
Abi, biraz duraladı..
Sonra kafasını yana bükerek kısık bir sesle sadece, “yani” dedi…
‘Yani’yi o kadar zayıf tonladı ki, arkasında ünlem mi yoksa soru işareti mi vardı anlayamadım!
Haftanın twiti:
Urfalı dayı Nuh tufanını anlattı:
“Allah dedi: Ey Nuh! Eşiyi, ahbabiyi topla, ben burdan suyu saliyam!”
Haftanın çözümü:
Haftanın çözümü AKP Ankara İl Başkan Yardımcısı Mehmet Yılmazer’den geldi!
Karpuzu ancak dilimle alabildiğini söyleyen bir vatandaşa: “Karpuzu kendiniz yetiştirin!” dedi.
Sayın Yilmazer, hadi karpuzu, hıyarı, bilemedin domatesi, biberi balkonda kendimiz yetiştirdik!
Peki doğalgazı, akaryakıtı da biz mi rafine edelim?
Elektrik için santralı da biz mi kuralım?
● ● ●
İbrahim Tatlıses anlatmıştı.
Urfalı, şoförlüğü yeni öğrenmiş. Daha ilk gün, yolda adamın birine çarpmış.
Toplaşanlara kendini şöyle savunmuş: “Babey direksiyonu ben tutam, vitesi ben değiştirem, gaza ben basam, yov adami da ben mi kollayam?”
Haftanın paradoksu
Gazeteci Ayşe Baykal, Muhtar Dernekleri Federasyonu Başkanı Selami Aykut ile konuşmuş.
Başkan Aykut: AKP’nin çıkardığı 5490 sayılı kanunun, muhtarlık sistemini yok ettiğinin ısrarla altını çizdiği söyleşinin sonunda diyor ki:
“Cumhurbaşkanının göreve geldiği günden bugüne muhtarlara verdiği değere asla bir sözümüz yok, açıkçası kendisine bu konuda müteşekkiriz de… Ama bir taraftan Cumhurbaşkanı muhtarlık kurumuna bu kadar değer verirken diğer bir taraftan muhtarlık sisteminin göz göre göre yok edilmesine açıkçası biz de pek anlam veremiyoruz.”
● ● ●
Selami Aykut’un bu cümlesinden çıkan anafikir şu: “Cumhurbaşkanı, muhtarlık sistemine çok değer veriyor ama aynı zamanda onu yok ediyor!..”
● ● ●
Hem sevme, hem yoketme durumu var ise ve bundan ötürü müteşekkir isek ortada şu üç durumdan biri var!
Seçimi size bırakıyorum…
a) Sevmiyor, seviyor gibi yapıyor!
b) Sevmiyor, sevmediğini siz de biliyorsunuz ama sevmiyor diyemiyorsunuz!
c) Seviyor ama liyakat sorunu var! Bilmeden yok ediyor!
Ha!.. bana sorarsanız “c” derim..
Aslan, yavrusunu severken öldürürmüş!