Haldun Solmaztürk
İslamcılık, Ümmetçilik, Cihatçılık
“Müslümanların, öfkelenme ve milyonlarca Fransızı öldürme hakkı vardır.!”
Siyaset biliminde İslam, ‘inanç ve ibadet’ anlamında bir dini tarif eder.
İslamcılık, kişisel inanç ve ibadetin ötesinde, hayatın her alanına hükmeden kapsamlı bir ‘İslami’ düzeni öngören dini siyasi ideolojidir; ‘Siyasal İslam’ da deniyor. İslamcılığın milli sınırlar ötesine taşınması, taşması Ümmetçiliktir. Cihatçılık, İslami düzeni şiddet yoluyla dayatmayı hedefler. ‘Fetih’ ve ‘Dar-ül-Harb’ kavramları cihatçılığa ucu açık bir nitelik kazandırmıştır.
Her Müslüman, islamcı/ümmetçi ve/veya cihatçı değildir. Ama islamcılara göre her Müslüman ‘İslamcı/Ümmetçi’, cihatçılara göre de ‘Cihatçı’ olmalıdır. Çünkü “Maddede ve manada egemenlik [milletin değil] kayıtsız şartsız Allah’ındır”.
Müslüman ile İslamcı/Ümmetçi arasındaki fark ‘laikliktir’.!
O yüzden “Hem Müslüman, hem laik olunmaz. Ya Müslüman olacaksın, ya laik; mümkün değil ikisinin bir arada olması.!” der, İslamcılar…
Her islamcı ‘Ümmetçi’, her ümmetçi ‘Cihatçı’, her cihatçı ‘terörist’ değildir. Ama hepsi için “Egemenlik kayıtsız şartsız Allah’ındır”. ‘İslami’ düzeni hayata geçirme yöntemleri farklıdır.
Batı’da da, Doğu’da da, bu kritik ayrıntı—ve bağlantı—gözden kaçıyor. İslamcı/Ümmetçi siyasi hareketler, kurumlar ve gruplar, şiddeti açıkça reddetseler ve öyle niyet etmeseler bile, cihatçı hareketlere psikolojik zemin, ideolojik gerekçe, sosyal çevre ve yasal ‘meşruiyet’ sağlıyorlar.
Daha da vahimi, islamcıların cihatçı eylemler karşısında sessiz kalmaları veya dolaylı ‘destek’ olarak algılanabilecek söylemleridir. Siyaset biliminde ‘sözel eylem’ olarak tarif edilen olgu…
Cihatçılıkla terörizm arasındaki mesafe sadece bir tıktır… O tıka ‘tetikleme’ denir.
Yaklaşık bir ay içinde Fransa’da, önce iki kişi bıçaklandı, sonra bir öğretmen sokakta kafası bıçakla kesilerek, üç kişi de bir kilisede yine bıçaklanarak—biri kafası, diğeri boğazı kesilerek—öldürüldü. En son Avusturya’da dört kişi silahla öldürüldü, yirmi iki kişi yaralandı.
Nice’deki kilisede üç kişinin katledilmesi sonrası Malezya’nın eski başbakanı Mahathir Muhammed, Fransızların tarih boyunca milyonlarca Müslüman öldürdüklerini “Müslümanların [da] öfkelenme ve geçmişteki katliamlar için milyonlarca Fransızı öldürme hakkı” olduğunu söyledi. “Müslümanların genel olarak [!] göze-göz prensibini uygulamadıklarını; geçmişte yapılan haksızlıkların intikamını almak istemediklerini” de ilave etti, ama tetik çekilmişti.!
Bunları yapanlar, 18 yaşında (on iki yıldır Fransa’da yaşayan) bir Çeçen; 21 yaşında, İtalyan Kızılhaçı (!) himayesinde Tunuslu bir ‘mülteci’, 20 yaşında (Avusturya vatandaşı) Makedonya kökenli bir Arnavut, 18 yaşında Pakistan kökenli bir mülteci. Çeçen ‘çocuğun’ anne-babası, büyük anne ve büyük babası, kardeşi de—devlet yardımıyla—Fransa’da yaşıyorlar.
Düne kadar ‘çocuk’ olan bu cihatçı ‘teröristlerin’, yaşlıları, ibadet etmekte olan kadınları kafalarını keserek, sokaktaki insanları gelişi güzel ateş açarak öldürebilecek kadar nefreti, kini (!) nerede biriktirdiklerini, nasıl bu hale geldiklerini, onları neyin tetiklediğini anlamak zorundayız.
Onları bu eylemlere hazır hale getiren, demokrasiyi—yani hakimiyetin ‘millette’ olduğunu—ve İslami düzen dışında bir siyasi ve sosyal yaşamı kökten reddeden İslamcı ideolojidir. Tetikleyen bir karikatür de olabilir, Afganistan’da yanlışlıkla (!) öldürülen siviller de, ne yaptığının farkında olamayacak kadar cahil, zavallı bir öğretmen de, Malezya’nın 95 yaşındaki eski başbakanı da.!
Pakistan’dan ‘daha iyi’ bir hayat için Fransa’ya sığınan ve devlet yardımıyla geçinen ‘cihatçının’ ağabeyi İtalya’da, 16 yaşındaki kardeşi de Paris’te mülteci… Pencap’ta yaşayan dokuz çocuklu ailenin babası ve köylüleri onunla gurur (!) duyuyorlar. Tetikleyen ne derseniz, Pencap’taki cihatçı parti—Tahrik-i Lebbeyk—liderinin internetteki videoları.! Fransa’da da izlenebiliyorlar.
Bu savaşın (!) Hristiyanlarla Müslümanlar arasında olmadığını söylemek yetmez, bu psikolojik şartlandırma sürecinin, laiklik karşıtı, cihatçı söylemin mutlaka durması, durdurulması gerekiyor.
IŞİD lideri Bağdadi, İdlib’de—kontrolumuz (!) altındaki bölgede—sınırdan gözle görülebilen bir köyde geçen yıl Amerikalılar tarafından öldürüldü. Geçtiğimiz ay, yine aynı bölgede cihatçı liderlerin toplantısına Amerikan SİHA taarruzu oldu. Yani, burnumuzun dibindeler.!
Bir de içeriye bakalım: Türkiye’de 2015 yılında IŞİD’e sempati duyanların oranı %8 idi, ki 6 milyondan fazla insan demektir. 2016’da bu oran %23 sempatizan, %20 destekleyene yükseldi. Toplam %43 eder, neredeyse nüfusun yarısı.! Suriyeli sığınmacılar arasında bu oran %57 idi. Daha yakın dönemde bu konuda yapılmış araştırma yok, ama bu rakamlar yeterince ürkütücü.
Son zamanlarda yaşadığımız görece sessizlik bizi yanıltmasın. Bu buzdağının tepesi bile değil.!
Paralel dünyalarda, hatta evrenlerde yaşadığımız, haklarında muğlak şayialar dışında pek bir şey bilmediğimiz gruplar var. ‘İslamcı’ cemaatlerin liderlerini bile korkutanları yok sayamayız.
Batı, başta Orta Doğu olmak üzere Asya ve Afrika’da vahim hatalar yapmış, modern cihatçı akımların tohumlarını atmıştır; benzer politikalarla da beslemeye devam etmektedir. Yukarıdaki örnekler, genel kanının aksine, şimdi de ‘cihatçı’ oluşumların görmezden gelindiğini, çocuk yaşta ‘teröristleri’ besleyen, tetikleyen bir sosyo-kültürel ortama göz yumulduğunu gösteriyor.
Fransa’ya atarlanalım, ama Fransa’nın hatalarından ders alalım.
Tetiklenmeye hazır bir bombanın üzerindeyiz.!