Çiğdem Anad
İnsanlar adalete güvenlerini kaybetmişlerse şiddet artar
Çiğdem Anad: Yaklaşık son 20 yılda, bu iktidar döneminde kadınların hayatlarındaki değişimini nasıl görüyorsunuz?
Bengi Semerci: Sadece bizim toplumumuzda değil genel olarak bütün toplumlarda, insanlar adalete güvenlerini kaybetmişlerse, adalet herkese göre farklı işliyorsa, şiddet de artıyor. Kadına şiddet bir toplumsal sorun ve bir halk sağlığı sorunu. Çünkü kadına olan şiddet, toplumsal şiddeti de arttırıyor. Şimdi, kadınlara koruyucu tedbirler getiren İstanbul Sözleşmesini başka yönlere çekiştirerek, “Kadının yeri evidir, çocuk bakar, kadın annedir, anne olmakla yetinmelidir” gibi aileyi koruma adı altında kaldırmaya çalışıyorlar. Yine aynı şekilde çocuğa şiddetin en üst boyutu olan cinsel istismar, evlilik yaşlarının erkene çekilmesi, çocuk yaşta evliliklerin tekrar gündeme gelmesi, gayri yasal olmaktan çıkarılması gibi tartışmalarla gündeme geliyor. İşte genel politika bütün bunları etkiliyor. Bugüne kadar kadınlara dair elde edilen hakları korumaya çalışmaktan, her gün öldürülen kadınları saymaktan, onlar için mahkemelerde hak arama peşinde koşmaktan daha öteye gidemiyoruz.
Çiğdem Anad:
Aileyi korumak gibi
bir iddia var!
Bengi Semerci: Aile; kadına şiddeti, veya aile içindeki şiddeti hoş görerek korunmaz, aksine yepyeni ve uygunsuz bir aile kavramı yaratılmış olur. Bir aileyi kurutan, içten içe yıkan, hatta ailenin bir sonraki kuşaklarına bile en kötü yansımaları yapan şey, o aile içindeki şiddettir. Kadınlar önce şiddete karşı yasaların onları koruduğuna emin olmalılar. Henüz “kadınlar öldürülmesin, sakat kalmasın” diye uğraşıyoruz, psikolojik destek gibi aşamalara hiç gelemedik. Oysa psikolojik şiddet nedeniyle kadınlarda depresyon, anksiyete gibi bozukluklar çok fazla görülüyor. Ayrıca, annelik kadının varlık nedeni olarak ortaya konuyor. Son zamanlarda kadın kelimesinin yerine anne kelimesinin çok sık kullanıldığını duyuyoruz ki bu çok rahatsız edici bir şey. Her kadın anne olmak zorunda değil, annelik kadına artı bir kadınlık da getirmiyor, ayrıca anne olamayanları da çok üzüyor.
Çiğdem Anad: Eğitimli olmak ve ekonomik özgürlüğe sahip olmak kadınları şiddetten koruyor mu?
Bengi Semerci: Eğitim ve ekonomik özgürlük büyük güçtür. Şiddete yine uğrayabilirsiniz ama şiddet içinden daha kolay çıkma, şiddetle daha kolay mücadele edebilme şansınız olur bu sayede. Şiddete nasıl karşılık verdiğiniz, bu gücünüzün olup olmadığı çok önemli. Şiddete uğradığınız yerden gidebilmeniz için işinizin olması önemli bir güç.
Çiğdem Anad: Eğitim almış genç kadınlar, aile ya da toplumsal baskıdan uzaklaşıp, istedikleri gibi bir hayat kurabiliyorlar mı?
Bengi Semerci: Üniversitelerin mezuniyet törenlerine gidin, ilk on başarı listesine bakın, kız çocuklarının sayısının daha fazla olduğunu görürsünüz; üstelik bütün fakültelerde. Ama sonra bir bakıyorsunuz; akademik hayattaki bu başarı iş hayatında tersine dönüyor. İşte orada toplumsal baskı devreye giriyor; “30 yaşından önce evlenmen lazım, çocuk sahibi olman lazım” gibi. Bunu çok okumuş yazmış anne babalar bile söyleyebiliyor. Dolayısıyla bu kadar başarılı kız çocukları da idealleri farklı olsa bile kendilerinden bekleneni yaparak evlenip, anne olup, iş hayatından uzaklaşarak toplumun baskısına yenik düşebiliyor.
Çiğdem Anad: “Kadınlar evlenmek ister ve maço erkekleri sever” genellemesi var. Kadınlar gerçekten maço erkekleri sever mi?
Bengi Semerci: Tamamen bir şehir efsanesi. Hiç kimse kendisine saygısızlık eden, kendisine kaba ya da duygusal şiddet uygulayan, aşağılayan bir partner, eş istemez. Bu yine kadınlara, böyle erkekleri kabullenmeleri için empoze edilmiş bir şey. Maalesef, eğitimli genç kızların bile öğrenerek tekrarladıkları bir cümle. Yine aynı şekilde küçücük kız çocuklarına bile gelinlik giydiriliyor ve “Benim kızım büyüyecek gelin olacak” diye büyütülüyor.
Çiğdem Anad: Bir yandan da şiddet gören kadınların bir kısmı kusuru kendilerinde görebiliyor. Bu suçluluk duygusu nereden kaynaklanıyor?
Bengi Semerci: Toplumun size verdiği şeyden. Toplumsal cinsiyet eşitsizliğinden. Siz kadın olarak büyütülürken size öğrettikleri şeylerden, size verdikleri rollerden. Bunlara aykırı davrandığınız zaman sizi suçlamalarından. Aile içinde de böyle. Çocuklarınızı hangi öğretilerle büyütürseniz onları doğru sayıp, onları uyguluyorlar. Şiddet de bunun bir parçası.
Çiğdem Anad: Toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlayabilmek için neler yapmak gerekiyor?
Bengi Semerci: Yasal düzenlemelerin yanında dili değiştirmek gerekiyor. Okul kitaplarındaki, dizilerdeki, medyadaki, reklamlardaki dili değiştirmek çok önemli. “Toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve eşitliği nedir” anlatmak gerekiyor. Mücadeleye devam etmek gerekiyor. Değişim yavaş yavaş da olsa mücadeleden hiç vazgeçmemek gerekiyor. Toplumun geleceği için bu çok önemli. Şiddetsiz bir toplum, herkes şiddete karşı durduğu zaman gerçekleşebilir.