Haldun Solmaztürk
İncirliova ‘İzmir Marşı’ Vakası
15 Temmuz, Demokrasi ve Milli Birlik Günü…
Cumhurbaşkanı Meclis’teki tören alanını ‘teşrif’ ediyor. ‘Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ ve ‘şehitler’ için saygı duruşuyla başlayan törende o da konuşacak..
Milletin ve ümmetin yükü omuzlarında, ağır ağır, yorgun adımlarla kürsüye ilerliyor.
Az ve öz bir konuşma; doğal olarak ‘demokrasi’ ve ‘milli birlik’ vurgusu var. Günün adı öyle.!
15 Temmuz “demokrasiye gönül verenlerin” zaferiymiş.!
‘Milli’ meselelerde ‘uzlaşma kültürüyle’ hareket edilmesi, sorumluluk sahiplerinin “sorumluluk duygusuyla hareket etmesi” [a.b.] gerektiğini, “siyaset kurumunun bunu başarabilecek olgunluğa, dirayete, basirete sahip olduğuna” inandığını söylüyor.
Söylüyor da, yirmi yıldır yönettikleri Türkiye’nin demokrasi karnesi malum…!
Türkiye 2017’den beri ‘Özgür Olmayan’ bir ülke; siyasi rejimi “kökleşme sürecinde otoriter rejim’ olarak tarif ediliyor. Hukukun üstünlüğünde, Afganistan’ın bile gerisinde.
Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi 2017 yılında Türkiye’yi “Demokratik kurumların işleyişindeki ciddi bozulmalar” nedeniyle tekrar gözlem sürecine aldı, hala da oradayız.!
Bu nasıl bir ‘demokrasi zaferi’ oluyor, Allah bilir.!
Ama daha da sorunlu olan ‘Milli birlik’ söylemi ile eylemi arasındaki 180 derecelik söz-öz farkı…
Demokrasi Müzesi’ni her zamanki gibi yine siyasi ‘ahbabıyla’ açıyor—Cumhur İttifakı olarak. Hiç de öyle ‘uzlaşma kültürü’, ‘sorumluluk duygusu’, siyasi ‘olgunluk’ havası yok.
‘Ötekiler’ hiç yok.! Sanki ‘siyaset kurumu’ iki kişiymiş…
Akşam bütün yurtta törenler var, Aydın’ın İncirliova ilçesinde de.
Programda Mehter bandosu konseri de var; ama sıra İzmir Marşı’na gelince kıyamet (!) kopuyor.
İzmir Marşı’nın hikayesi, Kurtuluş Savaşı günlerine uzanıyor. Şayet ‘milli’ bir marş aranıyorsa her şey var. Savaşı, şehitleri, milli iradeyi, gelecek umudunu, öksüz yavruları, vatan sevgisini anlatıyor.
Ama Mustafa Kemal de var: ‘Yaşa Mustafa Kemal Paşa, Yaşa; Adın Yazılacak Mücevher Taşa”.
Tam orada insanların coştuklarını, marşa gönülden katıldıklarını biliyorlar—hazmedemiyorlar.
Bando İzmir Marşı’na başlayınca yerel ahbap-çavuş ikilisi kırmızı görmüş boğa gibi ortaya fırlıyorlar.
AKP İlçe Başkanı “Bu etkinlikte siyasi marş çaldırmam, kesin!” diye bağırıyor. Cumhur İttifakı’nın küçük ortağının yerel temsilcisi de yanında.
Adam “Çaldırmam” diyor, Kaymakam, Belediye Başkanı, Emniyet Müdürü, Jandarma Komutanı, herkes sus-pus.. ‘Parti komissarı’ [комисса́р Rus], önce Kaymakam’ı haşlıyor, sonra da bandoyu.
Ve İzmir Marşı’nı yarıda kestiriyor.!
Belediye Başkanı tören alanını terkediyor; ama Kaymakam Hanım ve diğer muhterem zevat oturdukları yerde Cumhur İttifakı’nın ruhuna (!) uygun parçaları dinlemeye devam ediyorlar.
Hani ‘milli’ meselelerde ‘uzlaşma kültürüyle’, ‘sorumluluk duygusuyla’ hareket edeceklerdi?
Hani ‘siyaset kurumu’ bunu başarabilecek olgunluk, dirayet, basiretteydi?
Kimse üzerine alınmasın, ‘Balık baştan kokar’ derler…
Aleme ‘uzlaşma kültürü’ salık veren AKP Genel Başkanı, iki gün sonra Erzurum’da yine “Bütün Türkiye’yi kucaklamaya” devam ediyor, ama “Boş teneke gibi gürültü çıkarmanın, yalan ve iftiranın ötesinde bu ülkeye hiçbir sözü olmayanların” ittifakını da unutmuyor, onları anmadan (!) geçemiyor.
İki arkadaş, ‘Cumhur İttifakı’ olarak bugün Kıbrıs’a gidiyorlar, Barış Harekatı’nın yıl dönümü için…
Cumhurbaşkanı Yardımcısı da, on gün önce yanına AKP ve MHP milletvekillerini alıp KKTC’ye ‘resmi’ ziyaret yapmıştı.
Aynı geçen yıl Kasım ayında Gazi Mağusa/Maraş’taki ‘Cumhur İttifakı’ pikniği gibi.!
Bugün ve yarın Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde yaşanacaklara dikkat edin.!
‘Milli’ denebilecek davalarımızın en başında gelen Kıbrıs’a, üstelik siyasi ve askeri tarihimizde çok özel yeri olan Barış Harekatı’nın yıl dönümünde giderken bile ‘partizanlıktan’ kopamayan bir siyasi kültürün üzüntü ve kaygı verici yansımalarını—ve sonuçlarını—göreceksiniz.
Sonra gelip kaldıkları yerden devam edecekler: “Bugün de, önceliği millet ve memleket olan herkesle, Türkiye ortak paydasında buluşmaya gayret ediyoruz”.
Pekiyi, biz o gayreti niçin göremiyoruz…?
Atatürksüz, demokrasisiz, milletsiz bir Türkiye paydası (!) mı hayal ediyorsunuz?
Hiç olmazsa ‘milli’ meselelerde, ne zaman sorumluluk duygusuyla hareket edeceksiniz?