İ. Bülent Çelik
İki Türkiye!
Arada bir perde ve perdenin iki tarafında insanlar var.
Perdenin A yüzü ve B yüzü.
perdenin A yüzüne bakan tarafta, zihinleri bir kaç yandaş tv kanalına tutsak edilmiş bir yığın var.
Ülkenin üçte biri perdenin bu tarafında..
Dünyaya ve Türkiye’ye açılan pencereleri, bu birkaç havuz televizyonu
A yüzündekiler sosyal medya kullanmıyorlar. Facebook’u, twitter’i bilmiyorlar. İnterneti bir otomobil markası sanıyorlar.
• • •
İktidarın sandıksal açıdan mümbit alanı, “banko cepte” kesimi işte perdenin bu A yüzüne bakan tarafı.
Perdenin A yüzüne masallar anlatılıyor. Ninniler söyleniyor. Kahramanlık hikayeleri okunuyor!
Perdenin A yüzü hipnotize edilmiş durumda!
İktidar, perdenin bu kısmına, kimsenin girmesine izin vermiyor.
Muhalif medya kanallarının ekranlarının bu tarafta görüntü vermesi, her türlü tedbirle, zinhar yasak!
Hatta muhalif, belediyeler perdenin A yüzüne yardım yapmaya kalktığında bile kıyametler kopuyor!
“Onlar benim fakirimm!”
• • •
Bir de perdenin B yüzü var!
Herşeyin farkında olanların tarafı.
Bunların bir kısmı “tekerim dönsün yeter!” türküsünü söyleyen, embed edilmişler..
Bir kısmı oyunu bizzat kuranlar!
Bir kısmı maaş alandan, ihale alana; organik olarak eli iktidarın cebinde olanlar.
Büyük bir bölümü ise muhalifler..
• • •
İktidar bütün türkülerini perdenin A yüzüne okuyor.
B yüzünün ne düşündüğü umurunda değil!
Karadenizde gaz müjdelerinden, yağmur dualarına, “Almanya bizi kıskanıyor!”dan “Macron belasına” kadar B yüzündekilerin şaşkınlık ve itiraz ile karşıladığı, “Bu kadarına pes!” dediği piyesler, aslında A yüzüne oynanıyor!
Onlar ikna olsun yeter.
• • •
Sandık; Perdenin A yüzüne bakanların oyları, B yüzüne bakan muhalif olmayanların oyları, biraz da YSK’sı, Trafosu, kedisi, ucu ucuna toparlanıyor.
Geçinilip gidiliyor..
• • •
Ancak şimdiye kadar ‘ufak tefek çıkmalarla’ konsolide edilen perdenin A yüzündekiler artık eskisi gibi beslenemiyor. Onlara, bir gıda kolisi, ya da bir çuval kömür hatta üç-beş yüz lira nakit bile gidebilir durumda değil.
• • •
A yüzüne bakanlarda, bir kıpırdanma var ama umutlar henüz tam tükenmemiş.
Hipnoz halen sürüyor olsa da ufaktan çözülme emareleri görünüyor..
A yüzünde, direncin son raddeleri..
Öyle görünüyor ki A yüzünde dağılma yakın!..
• • •
Çünkü bedava tek adam olunmuyor.
Doğalgazın, petrolün, altının yani paran yok ise tek adamlığı sürdürme şansın da yok!
Hayat acımasız!
Kurye.. Vur abalıya!
Kurye.. Vur abalıya!
Adana Motorsikletli Kuryeler Derneği Başkanı Yalçın Parmak diyor ki,
“Pandeminin başlangıcından bu yana 160 Kurye hayatını kaybetti.”
Hayır! Covid-19’dan değil.
Trafik kazalarından..
Salgın hastalıktan kaç kurye yaşamını yitirdi, kim bilebilir?
Kim sayıyor ki bilsin?
Sözü edilen; günde en az 14 saat çalışma şartlarında, yağmurda, çamurda, karda; yoğunluk ve yorgunluğun getirdiği kazalar.
Belli ki, biraz da kural ihlali…
• • •
Pandemi sürecini en ağır yaralarla sürdüren elbette sağlık sektörü çalışanları.
Ama “evde hayat var!” sloganını yerine çakan, ikinci sektör dağıtım sektörü ve sektörün “arımaya”ları, kuryeler.
• • •
“Zayıf, çelimsiz” ama güçlü ayaklarıyla hiç durmadan getiren, götüren çocuklar!
Artan bir online sipariş yükü, patlayan bir talep fırtınası var.
Patron fazla açılmaya korkuyor.
Kurye sayısını, yükselen talebe uygun arttıramıyor.
• • •
Bu nedenle motosikletinin üzerinde hayata yetişmeye çalışan bu adama, iki taraftan baskı var!
Bir yandan patron diğer yandan müşteri.
“Çabuk götür” ile “çabuk getir” arasındaki çoğu yirmili yaşlarında gariban çocuklar…
• • •
Bir düşünün!..
Gezmeye çıksa, pikniğe gitse bu kadar kaza yapar mıydı?
Biraz toleranslı olamaz mıyız?
Biraz daha nazik olamaz mıyız?
Biraz daha insan olamaz mıyız?
Eniştem Haklı
Ben vaktiyle bir ara güreşe heves ettim.
Ama kısmette yok ise olmuyor.
Bir türlü kaderi kündeye getiremedik.
Hep, paça kasnağından sıyrılıp kurtuldu.
Allahı var, Büyük Eniştem çok teşvik etti. Çok istedi. Ama ben hep yan çizdim.
“Oğlum, bak sende güreşçi tipi var! Boynun kalın, boyun kısa, kulakların yapışık!.. Bırak bu okul mokul işlerini, gel seni güreşçi yapalım!”
Ne öngörülü adammış. Dinemedik!
• • •
Şimdi yaşlandı.. Bir de takıntı yaptı bunu.. İkide bir telefon ediyor.
“Bak Hamza’ya!” diyor.
“Adamın diploması mı var?” diyor.
“Var tabi!” diyorum, “Hayır yok! Ak Parti web sitesinde lise mezunu, Meclis sitesinde üniversite mezunu yazdığına bakma! Hamza orta okul mezunu!” diye itiraz ediyor.
• • •
Eniştem habire taciz ediyor!
“Ama bak adam milletvekili bile oldu!” diyor. “Koskoca Cumhurbaşkanı Başdanışmanı, Gençlik ve Spor Bakan Yardımcısı, Vakıfbank Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı.. Üç işi var! O kadar okudun, senin neyin var?” diyor..
Ben zar zor araya giriyorum.. “Ama Enişte!” diyorum.. “Bak şimdi başı dertte. Diplomaları sahteymiş diyorlar!..”
“Kes sesini!” diye susturuyor beni.. “Savunduğun şeye bak!..” diyor.
Hollanda mı burası? Hamza yarın öbür gün, senin dediğin o, olmayan diploması sayesinde Cumhurbaşkanı da olursa şaşırma!” diyor.
Sesimi kesiyorum, ne diyeyim!..
Eniştem haklı!..
Mutluluk sıramız
Dünya mutluluk sıralamasında, 156 ülke arasında, geçen yıl 79’uncu sıradayken bu yıl 93’üncü sıraya düştük.
Bu raporu, Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Çözümleri Ağı hazırlıyor.
• • •
Bu tür global ölçümlerde, ülkeler benzer parametreler üzerinden değerlendirilir ve bir yıldan diğer yıla yeri, bilemedin bir iki sıra değişir.
• • •
Biz, bir yılda 14 sıra birden gerilemişiz.
Bunun nedeni korona desen… Ne alaka?
Bu bela herkesin başında var. Sıralamayı etkilemez!
Üstelik de turkuaz tablomuz tertemiz.. Bal dök yala!.. Koskoca Bakan, yalan mı söyleyecek?
• • •
Peki sebep ne? Neden mutsuzuz?
Pandemi döneminde dünyanın en fazla büyüyen ülkesi biziz.
İhracatımız artıyor..
İstihdam da azalıyor, işsizlik de azalıyor..
Vaktiyle Cumhurbaşkanımızın dediği gibi, “iş var, insanımızda iş beğenmeme hastalığı var!”
Enflasyonumuz sıkıntılı değil. Tek hanelinin az üstü!.. Hatta TÜİK’e göre süperiz.
Bakan’a göre yoksulluk diye bir şey de yok allaha bin şükür…
Suyumuz az desen, bir dua.. Ortalığı sel basıyor!
Dış alemde başarılıyız; Suriye, Libya, Doğu Akdeniz, Azerbaycan…
Hepsinde, bizi kıskananların tozunu attırıyoruz.
Macron’u ziftli kovaya daldırıp çıkarttık. Moral bozukluğundan koronaya yakalandı!
• • •
İtibardan tasarruf da yapmıyoruz!
Saraylarımız, külliyelerimiz gani…
Bodrum’a deniz kenarına Diyanet külliyesi yapıyoruz!
Mescidi, iskelenin hemen sağında. Son sünnetten sonra hop denizdesin!..
İthalat desen, kuru gıdada buğday akıyor. Gümrükler yeni sıfırlandı, cantları değiştirdik, kaporta cillop gibi…
Peki bu insanımız neden mutsuz?
Neden zaten sonlara yakın hizalanmış yerimizden 14 sıra birden geriye düşüyoruz?
Var mı bunun mantıklı bir izahı?