Haldun Solmaztürk

Haldun Solmaztürk

II. Brüksel Zaferi: “Türkiye muhalefeti böyledir!”

Brüksel’deki basın toplantısında ‘iç’ muhalefeti ‘dış güçlere’ şikayet ediyor: “Bizim buradaki tavrımızı, bütün liderler noktasında herkes de ilgiyle ve takdirle karşıladı. [Ama] Türkiye muhalefeti böyledir. Ne yazık ki bizim iç muhalefet bu işlerden memnun değil”.

Geçen hafta Türkiye, Finlandiya ve İsveç arasında imzalanan üçlü muhtıra “Türkiye açısından diplomatik bir zafer-miş”, Türkiye’nin terör konusunda ‘kırmızı çizgilerini’ ortaya koymuş-muş.?

Déjà vu…!

On sekiz yıl önce, 2004’te de böyle bir şey yaşamıştık sanki…

Annan Planı, Kıbrıs sorununun ‘Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti’ adı altında iki devletli bir federasyon yapılanması içinde çözümünü öngörüyordu. Erdoğan, Mart 2003’te başbakan olduktan sonra bu konu üzerine eğildi. Ona göre “Kıbrıs politikası değiştirilmeliydi”.

Nitekim öyle oldu.!

Avrupa Birliği Kıbrıs Cumhuriyeti’nin—yapılacak referandumun sonucundan bağımsız olarak—AB üyesi olacağını açıklamıştı ve Rumların planı reddeceği biliniyordu. Bu koşullarda referanduma gidilmesi büyük hataydı ama gidildi. Nisan 2004’teki ‘Yes be annem.!’ referandumunda Türkler planı %65’le kabul ederken Rumlar %75’le reddettiler.

Kıbrıs Cumhuriyeti, hem 1960 Londra ve Zürih antlaşmalarına hem de AB’nin kuruluş antlaşmalarına aykırı olarak hemen AB üyesi oldu, Türkiye de bunu ‘tanımaya’ davet edildi.

Bizimkiler 8 ay sonra, Aralık 2004’te, müzakere tarihi verilmesi karşılığında yeni AB üyelerini—dolayısıyla Kıbrıs Cumhuriyeti’ni de—fiilen tanımayı kabul etti.
O gün de aynı bugünkü gibi bir ‘zafer’ havası vardı.

Brüksel’den Ankara’ya dönüşte Başbakan Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Gül, Galya seferinden dönen Jül Sezar gibi, şölen havasında karşılanırlar. Üstü açık bir araçla, ‘Avrupa Fatihi’, ‘Avrupa’nın yıldızı’ sloganları arasında Kızılay’a gelirler. Gündüz atılan havai fişekler, Türk ve AB bayrakları, balonlar, bayraklı mini paraşütler, Ayten Alpman’ın ‘Memleketim’ şarkısı eşliğinde Erdoğan konuşur ve “Hamdolsun, tarihi almış bulunuyoruz.!” der.

Yeni AB üyeleri—ve Kıbrıs Cumhuriyeti—Temmuz 2005’te imzalanan çok-taraflı bir ek protokolle tanınırlar. Sonrasında, ‘tek taraflı’ bir deklerasyonla, ‘çok taraflı’ belgedeki imzanın Kıbrıs Cumhuriyeti’nin ‘tanınması’ anlamına gelmediği açıklansa da atı alan Üsküdar’ı geçmiştir. Sonuçta Kıbrıs Cumhuriyeti AB üyesi olur, Kıbrıs Türklerinin izolasyonu sürer.

Türkiye ile müzakereler açılır gibi yapılır ama bir yıl sonra ‘çat’ diye kapanır. Bugün, 35 bölümden sadece biri geçici olarak kapalı durumda, tüm süreç—askıda bile
değil—dondurulmuş.

Bugünkü de sözde II. Brüksel zaferi, ama ortada—bir kez daha—zafer denebilecek bir şey yok.!

“Öncelikle tabii bu PKK, PYD, YPG, FETÖ, bu terör örgütlerinin silinip atılması lazım”, diyor.

“PYD, YPG ve FETÖ’ye destek sağlamama, teröristlerin Türkiye’ye iadesi” konularında net, somut, sağlam garantiler almışlar.

Bu arada, 2005’te “Tanıdık ama bu tanıma sayılmaz” dedikleri Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Nikos Anastasiadis ile de sıcak, dostane birliktelikler yaşanmış.

Hayırlı olsun.!

Oradaki tavrını ‘ilgiyle ve takdirle’ karşılayan liderler noktasında (!) o da olmalı.

Ne var ki; İsveç ve Finlandiya, ‘YPG/PYD’ ve ‘Türkiye’de FETÖ olarak tarif edilen’ teşkilata destek vermeme ve ‘Türkiye’nin terör şüphelilerini sınır-dışı etme ve iade taleplerini süratle ve ayrıntılı olarak ele alma dışında hiçbir yükümlülük üstlenmiş değiller. Üstelik bunu yaparken, Avrupa Suçluların İadesi Konvansiyonuna göre, Türkiye’nin sağlayacağı bilgi, delil ve istihbaratı dikkate alarak yapacaklar. Yani Nasrettin Hoca’nın ‘diken diktim’ hikayesi gibi…

PYD/YPG’yi terör örgütü olarak tanımıyorlar; FETÖ’yü hiç tanımıyorlar.!

Zafer dedikleri bu…!

Etrafındakiler ne diplomasiden anlıyorlar ne de okudukları metni anlayabiliyorlar.

Sonra da “Türkiye muhalefeti bu işlerden memnun değil” diye yabancılara şikayet ediyorlar.!

Teşekkür edeceklerine…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Haldun Solmaztürk Arşivi