Haldun Solmaztürk
Hadi 28 Şubat Davası’yla helalleşelim.!
“Artık helalleşme zamanı. Geçmişte kırdığımız, korkuttuğumuz topluluklarla, bireylerle, farklı hayat tarzlarının temsilcileriyle buluşmalarıma başlayacağım.”
‘Helalleşmenin’ önce duyurusu geldi, sonra da listesi.
Listede ‘28 Şubat’ da var.
“28 Şubatçıların açtığı yaraları kapatıp helalleşeceğiz. İkna odalarına sokulan başı kapalı kızlarımızla helalleşeceğiz” diyor Kemal Bey.
Eleştiriler dillendirilince, “Bakın hukuk başka, helalleşme başka” diyor ama bu gerçekçi değil. Hukuku göz ardı ederek, ayrı tutarak helalleşme olmaz, olamaz. Olmuyor da.!
Çünkü ‘helalleşme’ ihtiyacını doğuran hukuksuzluğun kendisi zaten…
28 Şubat davasında olduğu gibi.!
28 Şubat ‘adı’, 28 Şubat 1997 tarihli Milli Güvenlik Kurulu toplantısından… İktidarda Refah Partisi-Doğru Yol Partisi koalisyonu var. Başbakan Necmettin Erbakan, yardımcısı Tansu Çiller.
PKK terörü zirvede, Türk ordusu kanlı bir mücadele veriyor. Birileri—ve yol arkadaşları ‘Hoca Efendi Hazretleri’—için “Fırsat bu fırsat”. MGK toplantısında ‘irtica’ tehdidine (Cemaat+ olarak okuyun) dikkat çekilip alınması gereken tedbirler karara bağlanıyor. Başbakan bunları ‘hükümet talimatına’ dönüştürüp yayımlıyor—gereği için.
On beş yıl sonra, 2013’te—Balyoz ve Ergenekon davaları sürerken—Başbakanlık ‘talimatının’ gereğini yapan 103 asker (tek sivil YÖK başkanı Gürüz’dü) hakkında “Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini cebren düşürmeye ve devirmeye iştirak” iddiasıyla dava açıldı. Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesi, Nisan 2018’de 21 sanığı ‘ağırlaştırılmış müebbet hapis’ cezasına çarptırdı. Ama ‘İyi halden’ takdiri indirimle—eksik olmasınlar—cezaları ‘müebbet hapse’ çevirdi.
Yargılama sırasında ölenler oldu; dosyaları düşürüldü. On sanığın eylemi ‘gizli ittifak’ suçu kapsamında zaman aşımından düşürüldü. Altmış sekizi beraat etti.
Gerekçeli karar “Hükümeti cebren ıskat ve vazife görmekten men etme eylemini gerçekleştirmek üzere, sanıkların önceden gizlice ittifak etmiş oldukları anlaşılmaktadır” diyordu.
Yani, gerekçe ‘türbanlı kızlar’ ya da ‘başı örtülü bacılar’ değil…
Aslında REFAHYOL Hükümeti 28 Şubat sonrası 4 ay daha göreve devam etti. Sonra Erbakan görevi iade etti, Cumhurbaşkanı bir başka parti liderini görevlendirdi, yeni bir hükümet kuruldu.
Yani ortada ‘ıskat’ edilen bir hükümet de yok.!
Cebir HİÇ yok.!
Ama mahkeme, “Sincan’ın işlek caddelerinde tankların ve zırhlı araçların yürütülmesi, hükümeti cebren düşürmeye, devirmeye elverişli bir eylemdir” diyor, öyle kabul ediyor.
Pekiyi ‘gerekçesi’ olmayan gerekçeli (!) karar nasıl alınabiliyor derseniz, şöyle oluyor:
Mahkeme, 28 Şubat 1997 MGK kararlarını, Bakanlar Kurulu Toplantısı tutanaklarını, Hükûmet Direktifini, REFAHYOL Hükûmeti’nin Bakanlık Genelgelerini, MİT ve Emniyet’in raporlarını, Başbakanlık Uygulamayı Takip ve Koordinasyon Kurulu kararlarını ve raporlarını, Başbakan Erbakan’ın Cumhurbaşkanı Demirel’e sunduğu istifa dilekçesini, yani her şeyi YOK sayıyor.
Mahkeme savunmanın tüm tanıklarını dinlemeyi de reddediyor. Ama sahte olduğu, hukuken bir delil niteliği taşımadığı, üzerinde tahrifat yapıldığı bilinen elektronik belgeleri ‘delil’ kabul ediyor.
Hani “Sincan’da yürütülen tanklar” vardı ya; o tankları yürüten tabur komutanı mahkemeye dilekçe veriyor, “Yapılan, savaşta Akıncı hava üssünün takviyesi için, önceden planlı, motorlu intikal eğitimiydi. Etimesgut Emniyet Müdürlüğü ve jandarma ile aylar öncesinden koordine edilmiş, provası yapılmıştı” diyor. Diyor ama mahkeme dikkate almıyor, çağırıp dinlemiyor bile.
Bu ülkedeki yargıda bir ‘temyiz’ makamı yok mu diye merak eden olursa, Yargıtay var.!
Bu hukuk ve ahlak dışı çarpıklıkları Yargıtay nasıl farketmedi diyebilirsiniz.
Nasıl fark etsin ki?
Yargıtay 16. Ceza Dairesi yüz bini aşkın sayfa dosyayı ‘üç ay’ içinde inceleyince, elbette bunları gözden kaçırıyor. Yoksa yargımızın tam bağımsız ve tarafsız, etkiden uzak olduğuna şüphe yok.!
Tankları yürüten tabur komutanı Yargıtay’a da dilekçe veriyor, “Temyiz incelemesini yaptığınız dosya ile doğrudan ilişkili beyanlarımı tekrarlamaya hazırım” diyor. Hemen “FETÖ gibi örgütlerin orduya sızmasına göz yummayın” diyen 104 amiralle aynı torbaya konup o da göz altına alınıyor.
Bir Yargıtay üyesi, “Darbe suçundan bahsedilebilmesi için cebir ve şiddet kullanıldığının tespit edilmesi gerektiğini”, yani cebir ve şiddet ‘olmadığını’ belirterek karara muhalif kaldı ama dosya yine de onaylandı ve yaşları 73’le 89 arasında değişen 14 asker tutuklanarak—belli ki sağ çıkartmamak üzere—cezaevine kondu.
Bir süre sonra—belki de bu gece—geri dönülmez nokta geçilmiş olacak…!
Hadi 28 Şubat Davası’yla helalleşelim, helalleşebilirsek.!
Siyasi kin ve ideolojik nefrete dayalı hukuk-dışı kararlarla hapsedilen insanlar ölümü beklerken.
Anladınız mı sorunun ‘Başı kapalı kızlarımız’ olmadığını.?
Hukuksuz helalleşme olmayacağını…!