Ahmet Çakır
Gazete okunması, TV izlenmesi için neler yapılabilir?
Bu dizinin ilk iki yazısında basının yaşadığı çöküş sürecini değerlendirmeye çalıştım. Elbette ki geçerli ekonomik ve siyasal etkenlerin yanında tembelliğin de bu çöküşte önemli bir pay sahibi olduğunu kabul ediyoruz. Dijitalleşme durumu da görmezden gelinemez. Bunun gibi hiçbir işe yaramayacak bir yığın mazeretin yanında yapılabilecek dünya kadar iş var. Bugün de onları anlatmaya çalışalım.
Yaklaşık yarım yüzyıl önce Çetin Altan üstadımız da gazetelerin 1 milyon satması için nelerin gerekli olduğunun bir listesini yapmıştı. (O dönemde henüz TV yoktu ve sonrasında da TV’lerin izlenmesi için herhangi bir öneriye gerek olmayan dönem yaşandı.) Oradan esinle günümüz spor medyasından bunun çok daha kolay olanını bekliyoruz. Birazcık çabayla yayınlara içerik kazandırılması, program çeşitlendirmesi ve bunlar gibi ilgi çekici bir yığın iş yapılabilir.
Hemen aklıma gelen birkaçını sıralayayım:
1- Spor kanallarında niçin çok uzun yıllardır bir yarışma programı yer almaz, inanmak zordur. Çünkü bunların en kolay yapılabileni bile ilgi çeker. Ekran başındaki insanlar kendi spor bilgilerini de sınama boyutunda işin içine girer.
2- Futbol oyun kurallarını hakemler dışında çok az kişi biliyor. Spor yazarlarının yüzde 90’ının pek çok kuralı bilmediğinin en yakın tanığıyım. Bunlarla ilgili olarak zamanında Hıncal Uluç-Erman Toroğlu ikilisinin yaptığı Kale Arkası programı büyük ilgi görmüştü. Benzer programlar yine yapılabilir. Kanalların para ödediği hakem eskileri, o anlamsız penaltıydı/değildi tartışmalarına girmek yerine bunları yapabilir.
3- Son zamanlarda her Avrupa Kupaları maçının ardından gündeme gelen Avrupa puanı olayını tam olarak bilen insan sayısı 83 milyonda iki elin parmaklarından daha fazla değil. Ülke puanı, takım puanı nedir, apayrı bir durum olan milli takım sıralaması gibi durumlar ve bunlarla ilgili hesaplamalar hemen hiç bilinmiyor. Bununla ilgili program yapılabilir.
4- Yıl boyunca her spor kanalında en çok yer alan haberler transferle ilgilidir. Zamanı olsun olmasın hep bundan söz edilir. Yazılıp söylenenlerin çok büyük bir bölümünün gerçeklerle ilgisi yoktur. Bu yüzden de hem kanala hem de genel olarak medyaya prestij kaybettirilir… Bunun yerine, geçmişin büyük transfer olayları ile ilgili diziler yapılabilir. (Bugün bir Refik Osman Top’un Beşiktaş’la birlikte Fenerbahçe, Galatasaray, Altınordu gibi takımlar arasında hemen her yıl gidip geldiğini kim bilir? Yurtdışında oynayan ilk Türk futbolcusundan Can Bartu’nun İtalya’da 6,5 yıl top oynamış olmasına, Metin Oktay ve Kadri Aytaç’ın transferlerine, Beşiktaş’ta simge olmuş Recep Adanır’ın Galatasaray’a gelmesine, Cemil Turan’ın olaylı transferine, bir inek karşılığında transfer olan kaleciye kadar son derece ilgi çekici bir yığın olay vardır… Bu kadar da değil, Korkut Göze ağabeyimizin rahmetli olmasının ardından, yılın önemli transferlerinin tanıtımı işi ortadan kalktı. Bugün yeni alınan bazı oyuncuların kim olduğunu, nereden geldiğini, kariyerinin öteki ayrıntılarını o takımların taraftarları bile bilmiyor.)
5- Kulüplerin altyapısı olarak adlandırılan Özkaynak düzeniyle ilgili olarak çok yalan söyleniyor. Bu konuda çok fazla konuşuluyor, çok az iş yapılıyor. Kulüplerin bu konudaki durumları incelenerek çok ses getirecek bir program dizisi yapılabilir. Aynı zamanda yurtdışından ve yurtiçinden olumlu örneklerin de aktarılmasıyla yol gösterici bir nitelik kazanabilir. (Yıllar önce 3.Lig uygulaması başlarken, buna katılacak Anadolu takımlarının durumuyla ilgili dizi yayın yapan Ali Sami Alkış dostumuz hem gazetesine büyük tiraj kazandırmış hem de kendisi büyük bir üne ulaşmıştı. Alkış’ın dizisinde, stat diye gösterilen yerlerde ineklerin otluyor oluşu, sahanın kenarından geçen dereye kaçan topların kaybolmaması için orada bir kayığın bekletilmesi gibi çok eğlenceli durumlar ortaya çıkarılmıştı. Bugün de benzerlerini bulabilirsiniz.)
6- Spor kitaplarının tanıtımıyla ilgili olarak TRT’nin birkaç dakikalık gösterimi dışında hiçbir şey yapılmıyor. Bunun da büyük bir izleyici kitlesine ulaşması mümkün değil elbet ama insanlarda okuma isteği uyandırır, spor kültürünün gelişmesine katkı olur, kanalın prestijini artırır.
7- Her hafta stüdyoya davet edilecek 5 taraftar, 1 hafta önceden belirlenmiş önemli bir spor adamına 5’er soru sorar. Soruların süresi 15 saniyeyi, yanıtlar da 2 dakikayı geçmez ve yaklaşık 1 saatlik bir program ortaya çıkar. Genellikle bilmeden çok fazla konuşulan konularda insanlar bireyler öğrenir.
8- Özellikle TRT’nin elindeki olanaklarla şu an ekranlara çıkan oyunculardan birine, geçmişte oynanan maçlar ve yaşanan olaylarla ilgili program yaptırabilir. Örneğin, eldeki görüntülerle, unutulmaz bir FB-GS maçı değerlendirilir. O dönemin oyuncuları hakkında görüşler belirtilir, maç içinde ya da soyunma odasında yaşananlar aktarılır, ilginç anekdotlar anlatılır. (İngiltere’de bir kanaldan aktarılmıştı: Gary Newill’in yaptığı programda Steven Gerrard ile sohbeti ve o sırada ekrana gelen görüntüler muhteşemdi.)
9- En büyük sorun, yazar ve muhabirlerin hemen hiçbir şeyi okumayışları. İthaki yayınevi müthiş kitaplar yayınladı. Sadece Futbol Taktikleri Tarihi adlı kitapla 10 yıl sürecek program yapılabilir. Almanya’nın 1998 Dünya Kupası ve 2000 Avrupa Kupasındaki çöküşün ardından nasıl ayağa kalktığına ilişkin 4.Yıldız kitabı da böyle bir hazine. Bunun gibi her biri 1 yıl sürecek program yapılabilecek kitaplar var…
10- O kadar değil, Socrates dergisinin her sayısında doğrudan oradan alınabilecek ya da oradan hareketle çok iş çıkartılabilecek röportajlar yayınlanıyor. Özellikle Kasım 2021 sayısından hiç duraksamasız 10 manşet çıkarabilirim. Minik 1-2 örnekle yetineceğim, ötekileri siz de dergiden rahatlıkla bulabilirsiniz… Simon Kuper, Barcelona’nın Pjanic’i oynatmak için almadığını, Juventus’la aralarında bir hesap-kitap işi için oraya getirildiğini ileri sürüyor. İlginizi çekmez mi? Galatasaraylı basketbolcu Melo’nun Müslüman olduğunu biliyor muydunuz? En kısa zamanda bir camiye gitmek istediğini belirten bu oyuncu için eski muhabirler hemen onu Sultanahmet’e götürmek için kolları sıvamaz mıydı? Sıkı durun, Çağdaş Atan röportajını okuduğunuzda, geçen sezon Alanyaspor’un Galatasaray’ı kupadan nasıl elediğini, ligde nasıl yendiğini anlatışı karşısında, onunla ilgili tek kelime bile etmemiş olmasına karşın Fatih Terim’in bu işte nasıl geride kaldığını matematik kesinlikle anlayabilirdiniz… Milli takımın yeni hocası Stefan Kuntz’la ilgili olarak Fatih Demireli’nin yazısını okuduğunuzda, özellikle bugünlerde ‘ben buradan en az 3 haber çıkarırım’ demekten kendinizi alamayacaksınız… Fakat ne yaparsınız ki ülkemizde spor kitaplarını okumak bile zararlı bir faaliyet ya da ‘entel takılma’ gibisinden bir aşağılanma nedeni olabiliyor. Eh, o zaman da bugünkü perişan halinizi hakkediyorsunuz demektir.
Daha yığınla öneride bulunmak mümkün; şimdilik burada noktalayalım. Aslında bu yazı dizisi, bir yorumcu arkadaşımızın anadilini kullanma konusunda yaşanan sorunla ilgili olarak gündeme gelmişti. Onu da ayrı bir yazıda ele alırız.