Haluk Levent
Faizler, konut fiyatları ve kiralar
İktidarın yüz yüze eğitim kararını almasından sonra yaşananlar yıllardır çeşitli alanlarda yapılan büyük yanlışların ortaya saçılmasına neden oldu. Bin bir zorlukla kazandığı üniversitede okumak isteyen yüzlerce genç özellikle büyük şehirlerde yurt veya uygun fiyatlı kiralık konut bulamadıkları için parklarda, çoğu zaman da polis müdahalesiyle nezarethanelerde gecelemeye başladılar.
İktidar tarafından her zamanki gibi dış güçlere ve alfabedeki harflerin kombinasyonlarından oluşan çeşitli örgütlere ihale edilen bu sorunu doğuran yanlışlar nelerdi? Şehirlerde ekonomik hayatı canlandırsın diye açılan üniversitelerden, konut piyasasında kuralsızlığa, turizmden, faiz politikasına kadar son derece önemli alanlarda gerçekleştirilen yanlış müdahaleler bu sonucu doğurdu. Bu ve benzeri çok sayıda sorundan görülebileceği gibi, iktidar iktisadi alanda düzenleme yapmayı beceremiyor. Üstelik bu yeni ortaya çıkmış bir beceriksizlik değil, en başından hatta AKP iktidarı öncesinden beri süregelen bir sorun.
İktisatta müdahale aslında oldukça çetrefilli bir konudur. İktisadi olguların karmaşık bağları müdahalelerde tek bir hedefe kitlenmeyi, öngörülemeyen yıkıcı sonuçlar doğuran bir tehlikeye dönüştürür. Örneğin, pandemi ile birlikte inşaat sektöründe iyice ağırlaşan yıkımı hafifletmek ve talebi canlandırmak için kredi kanallarını kullanmak ve bu amaçla faiz düşürmek ilk bakışta parlak bir fikir gibi gözükebilir. Eğer iktisadi işleyişi oklarla birbirlerine bağlanan kutulardan ibaret sanıyorsanız… Ya hayat daha karmaşıksa?
Merkez Bankası’ından dört araştırmacının Mart 2021’de yayınladıkları güvenilir veriler ve ekonometrik tekniklere dayalı çalışma tebliğinden (Akgündüz ve diğerleri, WP 21/06) faizlerde bir puanlık indirimin konut m2 satış fiyatında %2.1’lik bir artışa neden olduğunu öğreniyoruz.
İlk olarak bu bilginin “faiz neden, enflasyon sonuç” tekerlemesine pek de uygun olmadığının altını çizmek gerekir.
İkincisi, konut fiyatlarındaki artışın bir bölümünün iktidar eliyle yaratıldığı görülüyor.
Üçüncüsü ve daha ilginci, “Ucuz kredi buldum, konut alayım” diyenlerin kamu tarafından fonlanan faiz indirimi ile elde ettikleri kazancı, fiyat artışı ile konut sahiplerine aktardıkları ortaya çıkıyor. Beş yüz bin liralık bir konut ve %15’ten %14’e düşürülen faiz üzerinden yaptığım basit egzersizde (bkz. Tablo 1) konut alanların 7 yıllık toplam ödemede yaklaşık 20 bin TL tasarruf ederken (indirgenmiş değeri 14 bin TL) fiyat artışından 11 bin TL ek ödeme yaptıkları görülüyor. Sonuçta, her bir puanlık indirimde 500 bin liralık konut için 3 bin TL avantaj oluyor.
Konut satanlar bu işten en büyük kazancı sağlayanlar. Konut alanlar küçük kazananlar. Bütün bu alışverişleri fonlayan bizler ise en büyük kaybedenler. Ama asıl büyük fatura, döviz artışı başta olmak üzere yaratılan ekonomik dengesizlikler ile bütün topluma kesildi. Belki de “Kime, ne kadar kaynak aktarmak istiyorsanız doğrudan yapabilirsiniz” diye iktidara izin vermek en düşük toplumsal maliyetli çözüm.
Özellikle yaratılan ekolojik yıkımı göz önünde tutarsak.
İyi tasarlanmış iktisadi müdahalelerde, ortaya çıkan haksız kazançların ek düzenlemeler ile geri alınması esastır. Gerekli değil ama diyelim ki faiz indirimini yapmak zorundasınız. Bu durumda, ortaya çıkan maliyetsiz kazançların, yani ev satanlar tarafından elde edilen rantların büyük bir bölümünün vergilenmesi gerekirdi. Bu kaynağın ise kamu mülkiyetinde sosyal konutların edinilmesinde kullanılması böylece, kira artışlarından zarar görenlerin anayasal hakları olan “insani koşullarda barınma hakkını” sağlamak için bir adım atılmış olurdu. Ayrıca kamu kiralık konut piyasasına müdahale etmek için elini de güçlendirirdi.
Ama bunlar ancak ekonomi yönetimi konusunda en azından asgari donanıma sahip kişi ve kurumların bulunduğu normal ekonomilerde görülebilir. Bu tür ülkeler zaten “airbnb” vb. gibi olgular nedeniyle küresel fiyatlara adapte olmak zorunda kalan kiralık konut piyasalarını başıboş ve yurttaşlarını da açıkta bırakmıyorlar.
Konut ve gıda piyasa işleyişine terk edilemeyecek kadar önemlidir.
Bunları düzenlemeyi başaramayan bir ekonomi yönetimi ise en hafifinden görevini ihmal etmiş sayılmalıdır.