Haluk Levent
Eşitsizlikler Kitabı
Ağır bir saldırı altındayız. Kendisini, hukuki bir temelden yoksun ve her an değişen bir kurallar manzumesinden ibaret kılınmış yasalarına bile uymak zorunda hissetmeyen bir idarenin saldırısı altındayız. Polis içinde, yargı içerisinde yuvalanmış çıkar grupları ile çıkar grubu olarak örgütlenmiş iktidarı ile kısacası bütün kurumları ile üstümüze geliyorlar. Tek amaçları bu yağma düzenini devam ettirmek.
Osman’ın beraat ettiği davadan salıverilmesi gerekirken uydurulan bir başka suçtan içeri alınması ve ardından içeri alındığı suçtan beraat ederken beraat ettiği suçtan idama mahkûm edilmesinin, yeryüzünde, içinde kural kelimesi geçen herhangi bir metne uygun olması mümkün değildir.
Komedi sandıkları trajik bir oyun sahneye koyuyorlar.
Hazineden sorumlu CEO, ışıltılı Nebati Bey‘in İstanbul Sanayi Odası üyelerine 100 milyar TL %9 faizli kredi “müjdesi” verdiğinde beklediği ilgiyi göremeyince kendisi için alkış isteyebilmesini bile sıradan karşılayan bir güruhtan bahsediyoruz.
Zaten vergi afları ile çeşit çeşit sübvansiyonlarla destekledikleri yandaşlarının ceplerine bir de 100 milyar koymak hissedilir bir fark yaratabilecek kadar büyük bir kıyak değil anlaşılan.
Ama o 100 milyar TL, işsiz, emekli veya güvencesiz çalıştığı için aç, karanlıkta oturan, yaşamını sürdürmekte zorlanan çok sayıda kişi için anlamlı bir katkıya
dönüşebilirdi.
Onlara sıra gelindiğinde, zaten %65’e dayanmış “Enflasyonu azdırmayalım" yalanı ile ıslık çalan bir iktidardan bahsediyoruz.
Yağmalayacak kamu kaynağı kalmadığında yandaş rantçıları aracılığıyla ve bin kere değişmiş ihale yasası ile kimi zaman o yasanın kuralları ile dahi kendini bağlı hissetmeksizin memleketin altını ve üstünü önüne gelene satmaya başladılar.
Tozdu, haptı, silahtı, insan ticaretiydi kısaca suç ekonomisinin her alanından gelen sistem dışı paranın her türlüsü eğer biraz dolar getirebilecekse sorgusuz sualsiz muteber kabul edildi.
Evde adam kesip bahçedeki kuyuda asit ile yok edenler parasını verdiklerinde dava dosyasını koltuklarının altına alıp gittiler…
Saymakla bitmeyecek kadar geniş ve büyük bir içtihat var; bu yazıya sığdırmak mümkün değil.
Bütün bunların ancak güçlü bir organizasyonla gerçekleştirilebileceği de açık.
Her organizasyon, paydaşlarına bir çıkar sağlama amacı taşır. Bu ortamın çok kazananları ve az kazananları, bir de çok nitelemesine sığmayacak ölçüde büyük kazananları var.
Ekonomi ise bölüşüm açısından sıfır toplamlı bir oyundur. Diğer bir deyişle, birileri kazanıyorsa başka birileri de kaybediyor demektir.
Normal işleyen bir ekonomide kazananlar ve kaybedenleri gelir dağılımı çalışmalarıyla izleriz. Ancak, uzunca bir zamandır iktisat yazını dağılım sorunlarını salt gelir ve tüketim gibi kolayca nicelleştirilebilir kavramların ötesine taşıdı. İktisadi kategorilerin yanı sıra kullanmaya başladığı kavram ve kategorilerle sosyal bilimlerin diğer dalları ile de örtüşecek şekilde genişletti.
Bu kapsamda eşitsizlik, gelir dağılımını da kapsayan ancak, konuyu diğer önemli toplumsal alanlara yayan bir kavram olarak ortaya çıktı.
Artık, salt gelir ve tüketim harcamalarının sorunun bütününü anlamak için yetersiz kaldığı, eğitim, sağlık, adalet vb. gibi toplumsal alanlar ve çeşitli kimlikler açısından eşitsizliklerin de son derece önemli olduğu temel bir yaklaşım olarak kabul ediliyor.
Bu genişlemede bir ölçüde yoksulluk çalışmalarının ve özellikle yoksullukla mücadelenin yoksul yaratan mekanizmaları hedefleyecek mücadele stratejilerinin öncelenmesinin de payı vardır. Yoksulluk zaten gelir dağılımı çalışmalarının doğal bir eşlikçisi olarak kabul edilebilir. Gelir dağılımını düzeltmenin insani yolu, en alttakileri yani yoksulları yukarı çekmektir. Bu politikanın kaynağını da ağırlıklı olarak en üsttekilerden sağlamaktır.
İçinde çırpındığımız karabasanın da gelir dağılımı ve yoksulluk üzerinde büyük etkisi olduğu açıktır. Türkiye’de 2000’li yıllardan bu yana gelir ve tüketim dahil çeşitli eşitsizliklerin nasıl geliştiği, yaşanan “toplumsal değişimin” seyri Oğuz Işık’ın titiz ve kapsamlı çalışması İletişim tarafından “Eşitsizlikler Kitabı” adıyla yayınlandı. Kitapta TÜİK tarafından hane bazında üretilen mikro verilerin kullanımı ile gelir ve tüketim alanında dağılımın nasıl değiştiği analiz ediliyor. Veri temelli mikro analizin dikey toplumsal hareketlilik, yani sınıfların göreli pozisyonlarındaki değişimi de içermesi ve bu konuda dikkatle değerlendirilmesi gereken bir bilgi birikimi oluşturması önemli.
Oğuz Işık, “Yoksulluk Hallerinde” sahadan kitap çıkarmış ve yoksulluğun ne olduğunu, temel dinamiklerinin yanı sıra nasıl yaşandığını anlatmıştı. Bu kitabında ise burada edindiği birikim ile bir nicel çalışmanın nasıl kıymetlendirilebileceğini gösteriyor. İçinde bulunduğumuz karabasandan çıkış için içlerinde umudu yeşertmek isteyenlerin, umuda sarılmış bir yol bulmaya çalışanların ve bir yol bulduğunu sanıp uygulamaya çalışanların öncelikle ve dikkatle bu kitabı okuyup değerlendirmesini diliyorum.
Kendi adıma gerek çeşitli yazılarımda, gerek sevgili Öner Günçavdı ile birlikte medyascope’ta yaptığımız “Ağır Ekonomi” programlarında bu kitabı pek çok kez konuşacağımızı söyleyebilirim.