Salim Ünsal
EK YERLEŞTİRMELER DE İLAÇ OLMADI KONTENJANLARI DOLDURMAYA
Bu yıl üniversiteye yerleştirme süreci 2 aydan daha uzun bir süreye yayıldı. Salgın sürecinin gölgesinde yapılan bir hazırlık, standartları ve süreyi zorlayan matematik ağırlıklı bir sınav, eski olağan haline çekilen puan barajları ve arkasından barajı geçen aday sayılarının yerle yeksan olduğu bir değerlendirme. 2 milyon 600 bin aday ile başlayan maratonda 1 milyon 10 bin 669 kontenjanın ancak 868 bin 568’ni doldurabildik. Üniversiteler ancak yüzde 85,9 dolulukla eğitime başlayabildiler. Sınava başvuran her 100 adaydan 14’ü üniversitelerin lisans programlarına, her 13,9’u da önlisans programlarına yerleşebildi.
Sınav barajlarını geçecek aday sayısını değerlendirme öncesinde öngöremeyen ÖSYM, genel tercih sürecinin tam da orta yerinde bu barajları (biraz da konjonktür gereği) düşürmek zorunda kalmış, Sözel, Sayısal, Eşit Ağırlıklı ve Dil puanlarında 180 olarak belirlenen barajı 170’e, TYT puanındaki 150 barajını ise 140’a düşürmüştü. Ancak hukuki bir sorun ile karşılaşmamak için yeni durumda barajı geçecek adaylara sadece ikinci bir ek yerleştirme ile tercih hakkını vereceğini ilan etmişti. Tercih ve yerleştirme İşlerini hızlandıramayınca da barajı sonradan geçen öğrencilerin tercihlerini ancak 65 günlük bir bekleyişin ardından alabilmişti. Yeni durumda barajı geçeceklerini öğrenince sevinç ve heyecan yaşayan gençler süre uzadıkça heyecanını yitirmeye ve tercih fikrinden de yavaş yavaş vazgeçmeye başladılar. 390 bin TYT’de 200 bin AYT puanlarında tercih hakkı elde eden aday olmasına rağmen bunlardan sadece 88 bini bir programa yerleşebildi.
Yerleşenlerin ağırlıklı olarak hangi programlara yerleştikleri de merak ettiğimiz konulardan biriydi. Birinci ek yerleştirmede 8 bin 374 ve ikinci ek yerleştirmede ise 9 bin 383 aday lisans programlarına yerleşti. Önlisans programlarına ise birinci ek yerleştirmede 32 bin 222 ve ikinci ek yerleştirmede de 78 bin 755 aday yerleşme başarısı gösterdi. Buradan da görüleceği gibi barajların düşürülmesinin lisans programları açısından büyük bir etkisi olmadı. Daha çok ikinci ek yerleştirmede 140 – 150 arasında olanların 2 yıllık programlara ağırlıklı olarak yerleştikleri bir etki yarattı.
Üniversiteler de son yılların en zayıf doluluk oranları ile eğitime başladılar. İkinci ek yerleştirme sonrası itibariyle Devlet üniversiteleri yüzde 86,9’luk bir doluluk oranına ulaşırken, vakıf üniversitelerinde ise doluluk oranı yüzde 83,6’da kaldı. Devlet üniversitelerindeki 108 bin 507 boş kontenjanın 90 bin 335’i lisans programlarından, 18 bin 172’si ise önlisans programlarından oluşuyor. Vakıf üniversitelerindeki 27 bin 523 boş kontenjanın 22 bin 293’ü lisans programlarına, 5 bin 230’u önlisans programlarına ait. Önlisans programlarının daha yüksek doluluk oranını yakaladığı bir yıl yaşadık özetle.
Tüm bu değerler bize gösteriyor ki, talebin bu kadar yüksek olmasına rağmen talebe oranla yüzde 39 oranında olan arzı nasıl oluyorsa oluyor dolduramıyoruz. Her yıl kapıya yığdığımız 100 genci, içerideki 39 koltuğa yerleştiremiyor, koltukların bazılarının boş kalmasına engel olamayarak her yıl o kapıya yığılan aday sayısının daha da artmasını engelleyemiyoruz. Arz-talep dengesinin çok daha bozuk olduğu yıllardaki seçme ve eleme yöntemleri ile günümüz adaylarını değerlendirmeye çalışıyoruz. Sistem bu bakımdan SOS vermeye devam ediyor.
Yıldan yıla uygulanan sınavlar ve kitlenin başarı durumuna göre esnek barajlar belirlememiz gerekirken yıllar önce belirlenmiş ve birer ilahi emir gibi telakki edilen barajları aynen kullanıyor, sonra da bunu oyun başladıktan, kurallar işledikten sonra değiştiriyoruz. Gerekli gereksiz tüm programları sınavla yerleşme kapsamına alıyor, eğitim sistemimizi testlerin duygudan, beceriden ve yetenekten yoksun mekanik eline teslim ediyoruz. Yıllardır doluluk sorunu yaşayan programlarda radikal bir kontenjan değişikliği yapmadan her yıl aynı makus talih ile yüzleşmek zorunda kalıyor ve bir önceki yıl hiçbir şey yaşanmamış gibi bir sonraki yıl yine aynı yöntem ve hatalarla devam ediyoruz. Sebep ve yöntemleri değiştirmeden sonuçları değiştiremeyeceğimizin hala farkında bile değiliz. Ya da farkındayız da statükoyu değiştirmeye takatimiz yok.
Yazık ediyoruz gençlere ve onca yatırım yapmış üniversitelere…