Haldun Solmaztürk

Haldun Solmaztürk

Demokrasinin teminatı vatandaşların gönüllerinde ve iradelerindedir!

Gerçekten de tarihimizin en kritik seçim sürecini yaşıyoruz.

Bu seçimlerin, dün yaşananların ve sonuçların doğru anlamlandırılabilmesi için doğru bir siyasi, sosyal ve tarihi bağlama oturtulmaları gerekiyor. 

Atatürk Cumhuriyeti esas olarak bir demokrasi ve aydınlanma projesidir. Atatürk’ün hedef gösterdiği ‘çağdaş uygarlığın ötesi’ aslında demokratik Cumhuriyettir. “Millî kültürümüzü, muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkaracak” olan da buydu. 

20 Ocak 1921 tarihli ‘Anayasa’ gerçekte bir anayasa olmaktan uzaktı. Nitekim adı da ‘Teşkilatı Esasiye Kanunu’ idi ve Osmanlı’nın Kânûn-ı Esâsîsi ile birlikte varoldu.

Cumhuriyetin ilk yıllarında devlet yönetimine esas alınan 1924 Anayasası dönemin ve koşulların dikte ettiği bir ‘tek parti’ anayasasıydı ama hedef demokrasiye—çok partili siyasi rejime—giden yolu açmaktı ki o da 1950’de gerçekleşti. Ne var ki 14 Mayıs 1950 seçimleriyle iktidara gelen Demokrat Parti, demokrasi yerine ‘tek parti’ rejimini daha da güçlendirecek bir siyaset izledi ve ‘Anayasa ve hukuk dışı’ tutum ve davranışlarıyla meşruluğunu yitirdi. 

Keşke farklı olsaydı, keşke farklı davransalardı ve keşke siyasi tarihimiz farklı yönde gelişseydi. 

Olmadı…!

Herşeye rağmen—bir askeri darbe sonucu şekillenmiş olsa da—1961 Anayasası tarihimizin en ‘demokratik’ anayasasıdır. Kuvvetler ayrımını, özerk kurumları, üniversiteleri, temel hak ve özgürlükleri güvence altına almış ve Anayasa Mahkemesini kurmuştur.  

Giriş bölümünde, Anayasa “Asıl teminatın vatandaşların gönüllerinde ve iradelerinde yer aldığı inancı ile hürriyete, adalete ve fazilete aşık evlatlarının uyanık bekçiliğine emanet” edilir.

Yine bir askeri darbe sonucu şekillenen ve halkoyuyla kabul edilen 1982 Anayasası, 1961 Anayasası’nın ‘demokratik’ kazanımlarını geri götürse de o Anayasa da “Demokrasiye âşık Türk evlatlarının vatan ve millet sevgisine emanet ve tevdi” olunmuştur.

Aslında ‘demokrasiye’ aşık olmak, ‘hürriyete, adalete ve fazilete’ aşık olmakla eş anlamlıdır.

Atatürk “Cumhuriyet fazilettir” derken bunu işaret ediyordu.

Her toplum, siyasi ve sosyal gelişiminin bir aşamasında, temel prensipleri, kuralları ve kurumları itibariyle mükemmel, demokratik bir anayasa yapabilir ve halk oyuyla onu yürürlüğe koyabilir. Ancak demokrasinin yeşermesi, kökleşmesi, güçlenmesi ve geri çevrilemez hale gelmesi uzun ve zorlu bir süreçtir. Bir ülkede halkın büyük çoğunluğu demokrasiyi içselleştirip tartışılmaz ‘tek’ siyasi rejim kabul etmedikçe sadece ‘anayasa’ yazarak demokrasi olmuyor.

Türkiye’de de olmamıştır.!

Demokratikleşme toplumsal siyasi kültürün ve sivil toplumun bir fonksiyonudur. Batımızdaki toplumların yaşayarak—ve bedelini ödeyerek—öğrendiklerini biz de yüz elli yıldır el yordamıyla öğrenmeye çalışıyoruz. Tüm yaşadıklarımızdan ve nihayet dünkü seçim sonuçlarından anlıyoruz ki gide gide bir arpa boyu yol gitmişiz.!

Türkiye 2018’den—2017 ‘Atı-Alan-Üsküdarı-Geçti’ referandumundan—beri, beş yıldır özgür olmayan bir ülkedir. Son 10 yılda, dünyada demokrasi ve özgürlüğün gerilediği ülkeler içinde—Libya, Nikaragua, Güney Sudan, Tanzanya’nın ardından—5. sıradadır. Venezuela, Mısır, Afganistan, Yemen hatta Rusya gibi ülkeler bile Türkiye’den daha özgürdür. 

Ülkemiz ‘insan özgürlüğünde’ 164 ülke içinde 139. Sırada, ‘hukukun üstünlüğünde’ 140 ülke arasında 116. sıradadır.  

Türkiye bugün tüm özellikleriyle—otokrasi olma yolunda—bir ‘engelli’ demokrasidir…

‘Demokrasiyi’ ve demokratik süreçleri kullanarak demokrasiyi yok etmek ve yerine demokrasi dışı bir rejim kurmak çabası içinde olan güçlü siyasi gruplar vardır ve artık bu gruplar—ve liderleri—amaçlarını ve hedeflerini saklamak zahmetine bile girmemektedirler. Ve ne yazık ki, bu gruplara ve siyasi hareketlere destek veren çok ciddi bir sosyo-kültürel taban vardır.

Bugün, 14 Mayıs 1950’den 73 yıl sonra, tartışmakta olduğumuz seçim sonuçları, yakın gelecek için kısmen umut verici olsa da yadsınamaz salt gerçeklik ortada durmaktadır: Bu mütevazi seçim ‘başarısında’ bile etkili olan en ağırlıklı—belki de tek—faktör ‘ekonomidir’.

Yoksa Cumhuriyet, ne demokrasiye inanan ve onu gönlünde taşıyan ne de onu savunacak iradeye sahip ‘hürriyete, adalete ve fazilete âşık’ nesilleri yetiştirmekte yetersiz kalmıştır.

Ortalığın “Dininin, dilinin, beyninin, ilminin, ırzının, evinin, kininin, kalbinin dâvacısı” olanlara kalmasının sebebi de budur. Ne var ki, tarihin garip cilvesi, belki son bir uyarısı, ‘surda açılan gedikten’ girseler de “Anadolu kıtası büyüklüğündeki dâva taşını” gediğine koyamamışlardır. 

Ama vazgeçmeyecekler…

İşte şimdi, ‘hürriyete, adalete ve fazilete’ âşık Türk evlatlarının ‘uyanık bekçiliğine’ en çok ihtiyaç vardır.!

Demokrasinin teminatı vatandaşların gönüllerinde ve iradelerindedir.!

Hep öyleydi…!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Haldun Solmaztürk Arşivi