Biz tribünde çok rahattık, üç, beş herkes bol gol tahminleri yapıyordu. Eminim televizyonda seyreden herkes de gayet rahat bir şekilde oturmuştu ekranın karşısına. Aslında Fenerbahçe on kişi kalana kadar oyuncular da adeta “bu maç bizim siz rahat olun” diyordu. İsmail’in biraz tecrübesizlik biraz da talihsizlikten kaynaklanan kırmızı kartından sonra işin bütün rengi değişti. Bambaşka bir takım haline dönüştü Fenerbahçe. 10 kişi kalmak tabi ki zor fakat dün akşam çizilen görüntü bir felaketti. Kaçan penaltıdan sonra Atilla Szalai bize umut olsa da uzatmalarda Fenerbahçe o kadar kötü oynadı ki, “kazanmak isteyen oyuncu var mıydı?” sorusunu akıllara getirdi. Ahlar vahlar içinde bir sene daha Şampiyonlar Ligine hasret kaldı Fenerbahçe. Halbuki ilk yarıda ve ikinci yarıda birçok fırsatı değerlendiremeyip resmen Dinamo Kiev’e hediye etti maçı. Onlar da bir hayli zor günlerden geçiyor malum ülkeleri işgal altında ama biz daha iyi durumda mıyız? Memleketin hali Ukrayna’dan beter, üstelik bizde düşman işgali de yok, Atatürk’ün dediği gibi “dahili bedhahlar” perişan etmiş vaziyette. Bu nedenle bu maça bizim de Ukraynalılar kadar ihtiyacımız vardı.
Son olarak, Jorge Jesus, hakkında kitaplar yazılmış, büyük başarıları olan bir isim ama İsmail Kartal’ın geçen seneki takımı bu takımdan kötü müydü? Yeni transferlerin hangisi büyük fark yaratıyor? Joshua King mesela, ne yararını gördük? Tabi ilk maçtan Hocaya yüklenmek belki doğru değil ama, takır takır çalışan orta sahayı bozup, işleri zora sokan da kendisi değil mi? Bunca orta saha transferine ihtiyaç var mıydı? Bu oyuncular varolanlardan daha mı iyi? Ben iyimser bir tablo çizemiyorum, çizenlere mani olmayayım.
Tribünün muhalefet şerhi