Haldun Solmaztürk
CBS Vakası & Medya Tiyatrosu
Gazeteler 400 yılı aşkın süredir varlar—gazeteciler de.
Gazetecilik hayatımızı etkileyen olayları kamuoyuna aktarmayı ve açıklamayı amaçlar.
Gazeteci, doğru, bağımsız, dürüstlük anlamında tarafsız, insancıl, sorumlu ve—mesleğin doğası gereği—cesur olur. ‘Korkak gazeteci’ bir oksimorondur.
Çeşitli isimler altında, farklı yöntemler izleseler de gazeteciler işlerini esas olarak soru sorarak yaparlar. Onun için, soru sormayan ya da soramayan ‘gazeteci’ ifadesi de bir oksimorondur.
Tam 7 Haziran 2015 seçimleri öncesiydi; “Oğuz Bey, bugün 320.000 liralık, 330.000 liralık Mercedes’i lüks olarak değerlendirebilir misiniz?” diye sormuştu, safiyane…
O para asgari ücretin 330 katıydı—çalışanın 27 yıllık toplam gelirini bile aşıyor, ama ne bilsin…!
‘Oğuz Abi’ önce oturduğu yerde hopladı, sonra kalemi sol eline alıp sağ eliyle kulak memesini yokladı—ama soru sormadı.
Sonra, seçimlerde istediği sonucu alamayınca ‘keyfine göre’ yeniden seçime gitmeye karar verdi—Hendek Operasyonlarını başlattıktan sonra. Eylül ayı içindeki bir ‘canlı’ yayında “Bu terör eylemlerini biz görmezden gelmeye [a.b.] nereye kadar devam edeceğiz?” diye soruyordu—sanki cevabı kendisinden daha iyi bilen bir başkası varmış gibi. “Valilerimiz kendilerine verdiğimiz talimatlar gereği, ciddi manada—terör örgütlerine karşı—şu andaki operasyonlara girmemişler-miş”.
Aferin o valilere.!
O, koltuğa yayılmış, güzel güzel bunları anlatırken operasyonlar sürüyor—yüzlerce şehit veriliyor, siviller hayatını kaybediyor. Karşısında oturan TRT’ci, dizlerini bitiştirmiş, duruyor—ama soru yok.
Artık, böyle canlı (!) röportajlar tarihe karıştı. Hepsi kurgulu, senaryolu, yönetmenli, ön çekimli.!
Basın toplantıları var ama oralarda da soru metinleri gazetecilerin (!) ellerine tutuşturuluyor. Hepsi müsamereye çıkmış gibi sıralarını bekliyor, kağıttan okuyorlar—o da cevaplarını okuyor. Dahası, icazetlilerin (!) alındığı uçaktaki sohbetler bile kağıda dökülüyor, sansürden geçiyor, sonra servis ediliyor—sorular da cevaplar da.!
Yabancı gazetecilerin de katıldığı basın toplantılarını bir iki soruyla sınırlı tutmaya ve ‘dünya liderini’ mümkün oldukça onlardan uzak tutmaya çabalıyorlar. Ama ciddi bir hata yaptılar.
‘Face the Nation’ 3.5 milyonu aşkın izleyiciyle, CBS’in—ve Amerika’nın—en çok izlenen Pazar sabahı haber programı. Face the Nation, 1954’den beri, siyasette önde gelen kişiler, önemli yazarlar, yabancı devlet adamlarıyla röportajlar yapıyor. Sunucusu 2018’den beri Margaret Brennan.
Brennan 41 yaşında. Suriye kökenli Müslüman bir deniz piyade subayıyla evli, iki çocuğu var. 26 Eylül 2021 sabahı yayınlanan röportaj Cumhurbaşkanı Erdoğan’la yapılmış olandı.
İlk sorusu şu: “Başkan Biden dünyayı otokratlarla demokratlar arasında bölünmüş olarak tarif etti ve size otokrat dedi. Başkan Biden’la ilişkinizi nasıl tarif edersiniz?”
Misafir kaçamak cevap verince sürdürüyor:
-Yaptığınız şeyler için bir bedel ödemeniz gerektiğini söyledi. Ne demek istediğini anlattı mı?
-Sizden, hiç ülkenizdeki gazetecilere ilişkin tutumunuzu düzeltmenizi istedi mi?
-Gazetecileri Koruma Örgütü gazetecilerin hapese atılmasında Çin’in hemen arkasından ikinci sırada olduğunuzu söylüyor. İran’dan daha kötü. Suudi Arabistan’dan daha kötü.
-Korumaların Mayıs 2017’deki ziyaret sırasında Amerikalı protestoculara saldırısının “Amerikan halkının gözünde tümüyle kabul edilemez olduğunu anlıyor musunuz” diye soruyor—ısrarla:
-Bu ülkedeki evlerde, akşam haberlerini izlemek için televizyonlarını açtıklarındaki görüntüden söz ediyorum”.
-Sizin orada ayakta izlediğinizi gördüler. Bu Türkiye’ye zarar veriyor, anlıyor musunuz?”
-Yapılanları onaylıyor musunuz?
-Yapılan doğru muydu?
-Hala o gün yapılanların doğru olduğunu mu düşünüyorsunuz?
Cevapları tahmin etmek güç değil—gazeteci hanıma ‘dürüstlük’ [a.b.] dersiyle röportaj bitiyor…
Dönemin başbakanının Milliyet’e “Böyle yapacaksan batsın senin gazeteciliğin” dediği günlerde, artık kaybolmuş bir kuşağın örnek gazatecilerinden Hasan Pulur Cumhuriyet’e röportaj vermişti: ‘Hasan Pulur:Tehlikeli bir gidiş var’.
“Ticaret ve siyaset gazeteciliğin önüne geçti. Bunu, geleceğin nasıl olacağını bilmeden söylüyorum. Gazeteciliği, bunların üstünde tutup uygularsan önü açılır. Elbette diğerlerini de yapabilirsin, ama gazeteciliği bunlara alet etmemek lazım” diyordu rahmetli Pulur.
Bugün yaşasaydı ne derdi acaba?