
Pelin Batu
Catherine de Medici’nin sofrası
Daha evvel “Hayatın Seyrini Değiştiren Kadınlar” adlı kitabımda Catherine de Medici’nin hayatını kaleme almıştım. Zira, Fransa’daki Katolik ve Protestanlar (Huguenotlar) arasında süregelen ve 36 yıl içinde 2 ila 4 milyon insanın çeşitli nedenlerle ölümüne sebebiyet veren, hatta modern toplumun doğmasının da altında yatan etken olarak okunan bu savaşın en önemli müsebbibi; eski kafalı, patriyarkinin vakanüvisleri veya onu karalamak isteyen Protestan tarihçiler tarafından Catherine de Medici olarak gösteriliyordu.
Ben de tam anlamıyla ölümcül kadını ya da femme fatale’i aklamak için değil belki ama madalyonun başka bir yüzünün olduğunu göstermeye teşebbüs etmiştim.
Fakat bugün cadı avlarının tekrar yaşandığı korku imparatorluklarına tanıklık ederken ne kan davalarından, ne Aziz Bartholomew Günü katliamlarından bahsedip içinizi karartmak istiyorum.
Amacım Catherine’nin Avrupa kültür hayatına ve sofra adabına olan katkılarını anlatmak zira işbu kadın, tek başına pek çok alışkanlığı altüst ederek kendi döneminde kilise hegemonyasına rağmen kuralları yeniden yazdı, sosyal hayatta da devrim yarattı.
ÜNLÜ MEDICI AİLESİ’NDEN
Adından da anlaşıldığı üzere Catherine de Medici Floransa’lı meşhur Rönesans ressamlarının, şairlerin, bilim insanlarının hamisi olan ve Floransa’yı Floransa yapan ünlü Medici Ailesi’nin kızı olarak 1519 yılında doğmuştu ve 14 yaşına bastığında, Fransa kralı olacak Orleans Dükü Henry ile evlendirildi.
Fransa’ya gelin gittiğinde beraberinde sadece müthiş bir soyadı ve çeyiz getirmemişti. Evlendirilerek geldiği ülkenin Rönesans İtalya’sıyla alakası olmadığını, yeme içme alışkanlıklarından sanata pek çok şeyde Orta Çağ’ı yaşadığını gözlemleyince her şeyi kısa sürede modernleştirmek, yani İtalya’da alışageldiği standarda yükseltmek için kolları sıvadı.
Dolayısıyla gittiği andan itibaren mutfaktan yeme içme etiketine, mimariden sanata Fransız sarayında öyle bir değişim rüzgarı estirdi ki kendinden yüz yıllar sonra etkisi devam ettiği gibi önce elit tabakada sonra halkta belli alışkanlıklar temel bir şekilde değişti.
SOFRA ADABINDA DEVRİM
Bunların başında sofra adabı geliyordu. Catherine çocuk yaşında Fransa’ya gittiğinde yemeklerin gelişigüzel bir şekilde elle yenildiğini ve bunun İtalya’da kendi evinde gördüğü yaşamla uzaktan yakından alakası olmadığını gördü.
İtalya’dan şefler getirtti. Onlar da daha evvel Fransa’da kullanılmayan enginar, trüf mantarı ve makarnanın çeşitli formlarını ilk kez Fransız mutfağına soktular.
Sadece damak zevki değil sofranın dizilişi ve yeme içme şekli de temelli bir şekilde değişti.
Catherine’den evvel Fransız aristokrasisi çatal denilen aleti görmemiş değildi ama kimileri dini kişilerin etkisinde kalıp bunu şeytanın aleti olarak kötülüyor, kimileriyse fazla feminen bularak hor görüyordu. Catherine ve Floransa’dan gelen şürekâsı Fransız sarayındaki yemeklerinde çatal bıçak kullanmaya başladıklarında çatal kullanımı kraliyette ve aristokraside moda oldu ve çok geçmeden halka yayıldı.
Dolayısıyla, elle yemek yeme alışkanlığı, pis ve barbarca olarak rafa kaldırıldı ve bugün Batı’da kullanılan çatal bıçak alışkanlığı Catherine’nin sayesinde gündelik yaşamın bir parçası oldu.
SANAT AKIMLARI VE MODA
Fransa 17. yüzyıla girildiğinde Avrupa ve dünyada sanatta akımları ve modayı belirleyen bir ülke konumuna geldiğinde, Catherine’nin önce ev hayatında başlattığı sonra mimari ve sanatta attığı adımlar saray çevresinde, burjuvazi ve alt sınıflarda kullanılmaya başlandı.
1660’larda Güneş Kralı XIV. Louis çağına girildiğinde bu alışkanlıklar kemikleşmişti.
Catherine sofra sanatında sadece baharat, yiyecekler ve çatal bıçak takımını tanıtmakla kalmadı, tıpkı İtalya’da ünlü Medici sofralarında gördüğü şekilde kraliyet sofralarının ritüelistik bir şekilde daha planlı, bilmem kaç tane kurs yemekten, sunuşuna kadar ciddi bir seremoniye dönüştü.
Yemek zamanı, orta çağlarda saray soytarılarının fink attığı bir dilimden çıkıp tıpkı Leonardo da Vinci ve Machiavelli’lerin ciddi konuları tartıştıkları Medici sofralarında olduğu üzere diplomasi sanatının yapıldığı, siyasetten sanata pek çok konunun tartışıldığı bir yere dönüştü. Bu da ister istemez hem yönetimi hem de sosyolojik yapıyı etkiledi.
DÜNYANIN EN GÜZEL BAHÇELERİ
Catherine’nin “evinde” yaptığı devrim pek tabii ki saray duvarlarının arasında kalmadı. Medici’lerin gayesi dünyanın en güzel şehrini yaratmaksa, küçük Medici Fransa’ya geldiğinde, tüm gergin, savaş ortamına rağmen Paris’i güzelleştirmek için çeşitli projeler önerdi.
Bugünkü Louvre Müzesi zamanında kraliyet sarayıydı ve 1564 yılında saray yakınında hala var olan dünyanın en güzel bahçeleriyle nam salan Tuileries Sarayı ve bahçelerini inşa ettirdi Catherine.
Bu ve benzeri saraylar sadece mimari olarak fark yaratmadı, çok geçmeden farklı bir yaşam biçimi oluşmaya başladı ve bu mekanlar yeni hayatlara mekan oldular.
İHTİŞAMLI SARAY EĞLENCELERİ
“Magnificences” (ihtişam) adını verdiği saray eğlencelerinde bale, maskeli balolar, teatral oyunlar oynanmaya başladı. Şiir okunuyor, müthiş bir şekilde koreografisi yapılan eserler saray, bahçeleri ve çevresi için düzenleniyordu. Bunlardan saray balesi diyebileceğim “balet de cours” geleneğinin ilk tohumlarını Catherine ekmişti ki Güneş Kralı tahta oturduğunda saray sanatları artık köklenmiş bir geleneğe dönüşmüştü.
Zamanında sokaklar din savaşlarından dolayı kana bulanırken sarayda dünyanın çeşitli ülkelerinden gelen aristokratlar ve elçiler Fransız sarayının gücünü ve yaratıcılığını görerek örnek almaya başlıyordu. Hatta günümüzde Fransa’nın hala modaları ve akımları belirliyor olmasının bu dönemde başlatılmış olduğunu söylesek köpürtmüş olmam.
Ayrıca Catherine sadece yaşam enerjisiyle hayatı değil ölümü de estetize etmeyi başardı!
Valois Hanedanı’nın ölülerinin en güzel şekilde muhafaza edilmesi için rüya gibi vitraylarla süslü Saint Denis Kilisesi’nin içinde Valois Şapeli kendi ailesinin gücünün ve sofistike hallerinin vücut bulduğu bir yere dönüştü. Başlattığı projeler sadece kendi yaşamı ve çevresini, eğlence ve ölüm ritüellerini etkilemedi.
BİRAZ DA DEDİKODU!
Biraz da kraliyet dedikodusuna ne dersiniz? Kocası Henry daha 15 yaşındayken 35 yaşında olan Diane de Poitiers’in sevgilisi olduğu yazılmıştır.
Fransız hanedanı aslında mavi kanlı olmayan tüccar Medici’lere çok sıcak bakmamasına rağmen kral adayının Catherine’le evlendirilmesine karşı çıkmıştı ama stratejik nedenlerle evlilik gerçekleşmişti.
Bu Henry’nin Catherine’ye sadık kalacağı anlamına gelmiyordu, dolayısıyla Henry Catherine’yle siyasi/ekonomik nedenlerle evlendirilmiş olsa da mektuplarından anlaşıldığı üzere Diana ile ilişkisini sürdürdü.
Bu arada iki kadın arasında nefret ve rekabet olduğu düşünülmesin. Diana Fransız hanedanının bekası için uzaktan akrabası olan Catherine’yi gelin olarak kabul etti ve soylu çiftin çocuk yapması için elinden geleni yaptı.
İlk başlarda bu olmuyordu o yüzden de Valois Hanedanı’nın devamı tehlikeye girebilirdi. Sonunda bir açıldılar, pir açıldılar: Henry ve Catherine’nin on tane çocuğu oldu. Bazı hamileliklerde Catherine zayıf düşünce ona Diana bakıp iyileştirdi.
Henry öldükten sonra “Valide Sultanlık” dönemine giren ve tüm ipleri elinde tutan Catherine, Henry’nin Diane’ye armağan ettiği muhteşem şatosu olan Chenonceau’yu kendine alıp Cher Nehri boyunca bir galeri ekleterek tam bir Rönesans merkezine dönüştürdü.
Fransız sanatının, heykelinin, müziğinin, edebiyatının ve mimarisinin Rönesans kavramı ve mantığı ile tanışmasına önayak olmak babında İtalya’dan pek çok sanatçı davet etmekle birlikte Primaticcio, ‘Yaşlı’ Jean Cousin, Antoine Caron gibi sanatçıların hamiliğini üstlenerek Fransa’ya zamanın akımı olan ‘Mannerist Stil’in gelmesini sağladı.
16’NCI YÜZYILIN EN ÖNEMLİ KADINI
Mark Strage gibi yazarların Caherine de Medici için “16. yüzyılın en önemli kadını” demesi bahsettiğim gücü ve ardında bıraktığı vasiyeti ve etkisinden dolayı anlaşılabilir.
Ve fakat günümüzde onun ismi arkasında durduğu oğullarının kararları yüzünden korkunç din savaşları, entrikalar ve kötülüklerle çevrili.
Kimsenin siyah ya da beyaz olmadığı aşikâr. O yüzden de Catherine’yi değerlendirirken bütün resme bakmak gerektiğini düşünmekteyim.
Şurası da bir gerçek!
1589 yılında vefat ettiğinde ne çocuk gelin olarak geldiği Fransa ne de dünya aynı yerdi. Bunda da Catherine de Medici’nin büyük payı olduğunu söyleyerek hakkını teslim edelim.