Haldun Solmaztürk
Çarşaflı ‘kurmay albaylar’ & Tele 1
RTÜK hazretleri Tele 1’e, canlı yayın konuğu bir milletvekilinin “Diyanet bu haliyle siyasal İslamcı gereçtir” sözü nedeniyle “Dil, din, ırk ayrımı gözeterek yayın yapmaktan” 3 gün karartma cezası verdi. Böyle bir cezanın absürtlüğü ortada ama bir de ‘fetvanın’ içeriği var.!
İslamcılık—ki doğası gereği zaten ‘siyasidir’—en basit şekliyle “Devletin sosyal, ekonomik, siyasi ve hukuki temel düzenini İslam dininin kurallarına dayandırmak” anlamına geliyor.
Erdoğan bunu bir süre önce zaten açıkça ifade etmişti: “Bir Müslüman olarak, naslar neyi gerektiriyorsa onu yapmaya devam edeceğim. Hüküm bu.!”
Diyanet İşleri Başkanı da iki yıl kadar önce yapılan ‘İslam Birliği’ çalışmasında, Müslümanların o birliği tesis etmelerinin Ümmet’in ‘öncelikli meselelerinden biri’ olduğunu ifade etmişti. Ellerinde “Kur’an-ı Kerim ve Peygamber Efendimizin sünnetlerinin belirlediği ümmet anlayışı doğrultusunda hazırlanmış” bir Anayasa bile vardı.! Başkan Bey’in; “Ve eiddu lehum mesteta’tum min kuvve” (Enfal – 60), öyleyse “Bu ilahî çağrıya kulak vermeli, gereğini yapmak için gayret ve çalışma içinde olmalıyız” ifadesi “Devletin sosyal, ekonomik, siyasi veya hukuki temel düzenini din kurallarına dayandırmak”, yani siyasi İslamcılıktı—hala da öyledir.!
Pekiyi, yukarıda bunlar olurken Diyanet çalışanları ne yapıyordu?
Ankara’daki bir camide görevli bir imam, geçen yıl Bursa’daki bir vaazda “Biz o makamı İslam adına geri istiyoruz. Bunun için çalışacağız” diyerek ‘hilafet’ çağrısı yapmıştı. Ne Diyanet İşleri Başkanlığı ne de yargı, açıkça ‘siyasi İslamcı’ ve toplumda bir grubu hedef alan o ‘kin ve nefret’ söylemine hiçbir işlem yapmadı. Aynı imam geçenlerde Erzincan Valisi’ni ziyaret ediyordu.
Bu imam tek örnek değil…
Bir başkası—yine Ankara’da, Gülhane camiinde görevli—bir vaazında—sözde ‘hasta ziyaretiyle’ ilgili konuşurken—bakın ne yapıyor…
Şuarâ suresinden ayetleri (75, 76) “Kendi elinizle yaptığınız heykellerin önünde saygı duruşunda bulunuyorsunuz. Bunlara tapınıyor, ilah yerine koyuyorsunuz” diye aktarıyor. Aslında ayetler tek cümle: “İbrahim, şöyle dedi: Sizin ve geçmiş atalarınızın taptığı şeyleri gördünüz mü?”. Ama o—kafasına göre—ayetlerin anlamını değiştiriyor ve “Bunların koyduğu kurallar değiştirilemez, değiştirilmesi dahi teklif edilemez diyorsunuz, bu anlayış yanlıştır” diyor. Oradan 77. Ayete geçiyor ve Kur’an’daki “Şüphesiz onlar benim düşmanımdır” ifadesini “Sizin kutsadığınız, sizin tapındığınız, gözünüzde çok büyüttüğünüz, öve öve bitiremediğiniz benim düşmanımdır” şeklinde aktarıyor. O da yetmiyor, Mümtehine suresi 1. Ayeti de okumalarını salık veriyor ve mealen “Benim dinimin, benim nizamımın, benim (!) düşmanım olanları siz de düşman biliniz, İslam ölçülerine uymayan anlayışları da düşman kabul etmek” farzdır diyor.
“Gözünüzde çok büyüttüğünüz, öve öve bitiremediğiniz” eleştirisindekinin ‘kim’ olduğunu anlamak için yüksek bir zekaya ihtiyaç yok.!
Fesli Kadir’in “Heykellerin köpek leşleri gibi yerlerde sürüklendiğini göreceksiniz” veciz hikmetinin (!) bir başka şekilde söylenişi.!
‘Değiştirilmesi dahi teklif edilemez’ eleştirisi de Anayasa Md. 2’deki ‘laik, demokratik’ niteliklerle ilgili.!
‘Benim nizamımın, benim düşmanım olanları siz de düşman biliniz’ yorumu demokrasinin karşısına açıkça İslamcılığı koyuyor ve ‘demokratları düşman kabul edin’ diyor.
Siyasi İslamcılık ve toplumda ‘kin ve nefret yaratmak’ tam olarak bu imamın yaptığı şey…!
Dahası var…
Bir başka vaazda—İsveç’teki Kur’an yakma olayını—açıklarken “Yeryüzünde Müslümanlar adına konuşabilen, ‘Dünya beşten büyüktür’ diyebilen bir sesten’ dem vuruyor. AKP genel başkanının bir tek adını vermiyor—çok kurnaz ya.!
Gülhane Camii, eskiden Gülhane Askeri Tıp Akademisi (GATA) olarak bilinen yerde. İmam-hatibi de belli ki diğer GATA birimlerine yapılan görevlendirmeler gibi özel seçilmiş.
Geçen yıl cemaate bu caminin ‘önemini’ anlatmıştı; “Müslümanlar Allah’ın askeridir, burada yaptığımız askeri eğitimdir; dışarıda da bunu devam ettirmeliyiz, bu—namaz—onun provasıdır” diyordu. Artık nereye isterseniz oraya çekebilirsiniz ki zaten çekiyorlar.!
Birgün ‘Full-tesettürlü’ [a.b.] iki ‘hanım abla’ gelmişler; kocaları da yanlarındaymış. “Burayı kim yaptı?” diye sormuş, sonra da ağlamışlar, “Bu camiyi buraya kim yaptıysa Allah ondan razı olsun” demişler.
Çarşaflı hanımların ikisi de ‘kurmay albaymış’; kocaları da askermiş. Hepsi Müslüman [a.b.] insanlarmış… Orada—GATA’da—okurken gizlice namaz kılıyor, yakalandıklarında ceza alıyorlarmış. “Rüyamızda görsek inanmazdık Gülhane’ye bir cami yapıldığına” demişler.
Hoca, “Anladınız değil mi, Gülhane Camii neden bu kadar çok önemli?” diye soruyor cemaate…
Anlamışlardır elbette; bizler de anladık—çok zaman oldu anlayalı ama anlatamadık.!
Anlamadığımız başta Başkanları olmak üzere Diyanet, açıkça ve gururla, ‘siyasal İslamcılık’ için çalışırken bunu ifade etmenin nasıl olup da ‘din ayrımı gözeterek yayın yapmak’ olduğu…!
Bir de şu çarşaflı ‘kurmay albaylar’ var ki herhalde üniformalı birileri o konuyla ilgilenecektir.!