Burak Soyer
“Bütün bu baskılardan en çok yılan ve yine bütün bu baskılara direnen kuşak genç kuşak”
Bu yılki Oscar Film Ödül’leri Kısalar Listesi’nde ilk ona kalan Serhat Karaaslan’ın Suçlular filmi, toplumsal değerleri şöyle bir sallarken, insan ruhuna dalışı ve düşmeyen gerilimli temposuyla izlenmeyi hak ediyor.
Serhat Karaarslan’ın 2019 yılında çektiği ilk filmi görülmüştür birçok festivalden ödülleri toparlayarak eve dönmüş ve büyük ilgi görmüştü. Son filmi Suçlular ise hem Sundance Film Festivali’nden Jüri Büyük Özel Ödülü’nü aldı hem de bu yılki Oscar için yarışacak kısa filmler arasında ilk ona kalarak Türkiye açısından bir ilki gerçekleştirdi.
Suçlular, Anadolu’nun bir köşesinde iki gencin romantik bir gece geçirmek için çıktıkları otel aramasını ve bulduk otelde evlilik cüzdanları olmadığı için alınmamalarının ardından yaşananları anlatıyor. Başrollerinde Deniz Altan, Lorin Merhart, Ercan Kesal’ın oynadığı film, toplumsal ahlaki değerlerini ters yüz etmeyi başarırken düşmeyen gerilim temposuyla da kısa ama öz bir deneyim yaşatıyor seyirciye. Filmin yönetmeni Serhat Karaarslan’la konuştuk…
İlk filminiz Görülmüştür sağlam bir başarı yakalamıştı. Sonraki projenizi neden kısa film üzerine kurdunuz? Kafanızda önceden mi vardı Suçlular?
Evet, Suçlular’ın fikri çok önceden kafamda vardı. Görülmüştür’ün yazım ve finansman arayışı 4-5 yılı buldu. Film bittikten sonra bir sonraki filmimin en iyi ihtimalle 4-5 yıl sonra olabilmesi beni kısa filme yöneltti. Bir diğer neden de Suçlular’ın hikayesinin kısa film formatına uygun olmasıydı. O yüzden daha kısa sürede hayata geçirmek için bir sonraki filmimin kısa film olmasına karar verdim. Önceki filmleri yaparken ve her film bittiğinde yapmayı aklımdan geçirdiğim ve üzerinde düşündüğüm bir hikayeydi ancak nasıl anlatmam gerektiğini bulmam zaman aldı. Görülmüştür’ün deneyiminden sonra bu hikayeyi türleri karıştırarak anlatmaya cesaret ettim sanırım.
Filmin hikayesiyle devam edelim. Nasıl ortaya çıktı, nasıl şekillendi, karakterler nasıl belirlendi Suçlular’da?
Film gerçek bir hikayeye dayanıyor. Gerçek hikaye filmde olan bitene göre daha basitti. Yazım sürecinde gerçek hikayeden biraz uzaklaşmak ve olayı olduğu gibi anlatmaktansa başka bir şeye dönüştürmeye kafa yordum. O nedenle daha çok niye bu filmi yapmak istediğim sorusuna kafa yordum ve karakterlere yoğunlaştım. Gençlerin karakterlerini aralarındaki ilişkiyi ve diğer karakterleri geliştirmeye çalıştım. Bu hikayeyi genç kuşak üzerinden anlatmayı tercih ettim. Çünkü bütün bu baskılardan en çok yılan ve yine bütün bu baskılara direnen kuşak genç kuşak bana göre. Filmde iki kuşak aynı meselede zıt iki tarafta duruyor. Bir tarafta özgürce birlikte olmak isteyen gençler var ve diğer tarafta onların birlikte olmasından rahatsız olan ve birlikte oldukları için onları cezalandırmaya kalkışan ahlak bekçileri ve zorbalar var. Bu çatışmayı karikatürize olmayacak ve kör göze parmak sokmayacak bir şekilde, yaşayan ve gerçek karakterler üzerinden kurmaya çalıştım.
Nazlı ve Emre’nin gittikleri ilk otele alınmamalarının ardından yükselen tansiyon neredeyse son sahneye kadar hiç düşmüyor. Bir de konu itibariyle tek bir yerde takılı kalmıyor film. Bunları kısa filmle anlatmak zor muydu?
Dediğim gibi uzun süre bu hikayeyi nasıl anlatmalıyım sorusuna kafa yordum. Sadece sırtını politik bir söyleme yaslayan bir film olmasını istemedim. Hem Türkiye’nin bugüne dair bir şeyler söyleyen hem de türleri karıştıran bir film olmasını istedim. Gerilim ve korku filmi gibi tasarladık. Erdem Şenocak’ın oynadığı güvenlik görevlisi karakteri ortaya çıkınca hikayenin tonu değişti ve daha karanlık ve gerilimli bir yere doğru gitmeye başladı. Hem yazım hem çekim hem de kurguda gerilimi nasıl yaratacağımız ve tansiyonu daha da yükselteceğimize kafa yorduk. Hem gerilim yaratıp hem de bunu yükseltmek kolay olmadı. Bıçak sırtı bir durum bence. Olmayınca karikatürize olabiliyor. O yüzden elinizdeki malzemeyi ölçülü kullanmanız gerekiyor. Kolay olduğunu söyleyemem ancak hem çok iyi ve doğru bir ekip olması hem de filme inanan çok iyi bir oyuncu kadrosuyla çalıştığım için işim kolaylaştı.
Kendi kızı da iktisat okuyan otel görevlisinin (Ercan Kesal), Emre’nin de iktisat okuduğunu öğrenmesiyle ona hemen bir yakınlık duyması, güvenlik görevlisinin odaya girer girmez Nazlı’yı öpmeye çalışması… Filmdeki bu küçük dokunuşların, filmin hikayesinin bütününe tam oturan, ona yardım eden eklemeler olduğunu düşünüyorum. Katılır mısınız buna?
Evet, katılıyorum. Bence bu verdiğiniz örnekler aynı zamanda karakterleri de gerçek kılan detaylar. Onları hem sıradanlaştırdı hem de tanıdığımız, günlük hayatta hepimizin sürekli karşılaştığı gerçek birer ‘insana’ dönüştürdü. Güvenlik görevlisinin odaya girer girmez Nazlı’yı öpmesi ahlakçı geçinenlerin ne kadar ikiyüzlü olduklarını da gösteriyor bana göre. Onun bakış açısıyla bir kadın evlenmeden bir erkekle birlikte olabiliyorsa onunla da birlikte olması çok normal.
Emre’nin Nazlı’nın odasına giderken güvenlik kameralarına yakalanmasını da “Biri bizi ‘her zaman’ ‘her yerde’ gözetliyor” olarak yorumlayabiliriz miyiz?
Güvenlik kameraları gençlerin nasıl yakalandığını gösteriyor ama sizin dediğiniz şekilde de yorumlanabilir. Hatta bu yorumunuz hoşuma gitti diyebilirim.
Filmi izledikten sonra yazmayı düşünürken aklıma “gençlerin yapacağı kaçamak”, “gizli iş çevirmek”, “yakalanmak” gibi fiiller geldi. Nazlı ve Emre’nin sadece bir geceyi beraber geçirme isteklerinin genel ahlak ve değerler, uzun süredir üzerimizde hissettiğimiz toplumsal ve politik baskının ister istemez insanın aklına ilk düşüncede böyle şeyler getirmesi filmin adını haklı çıkarıyor galiba… Ne dersiniz?
Filmin Fransızca adı Les Criminels (Suçlular) olduktan sonra Türkçe için başka bir isim bulmaya çalıştık. Niyeyse ‘Suçlular’ kulağıma pek hoş gelmiyordu. Fransızca ya da İngilizcedeki gibi gelmiyordu. Birebir çeviri olmasına da gerek yok dedik ve bir süre isim aradık. Türkçe isim ararken bizim de kendi aramızda ‘kaçamak’ ‘gizli iş çevirmek’ ‘yakalanmak’ gibi fiilleri çağrıştıran bir isim aradığımızı hatırlıyorum. ‘Suçlular’ hem ironik hem de dediğiniz gibi hikaye ‘gençlerin yapacağı kaçamak’ olmasından dolayı daha güzel bir isim oldu. Sonuçta ortada gerçekten bir ‘suç’ olmadığı için isim daha anlamlı bir hale geldi. Suç yok derken nerede durduğunuza bağlı olarak değişir bu durum. Görünüşte muhafazakar olmayan ancak bu filmi evlilik karşıtı gördüğü için de rahatsız olan insanlar gördüm.