Haldun Solmaztürk

Haldun Solmaztürk

“Bu olacak; vakti geldi çünkü.! Vallahi zafere az kaldı.! Billahi zafere az kaldı.! Tillahi az kaldı.!”

Sonunda, Cemal Kaşıkçı’yı Türkiye’de ‘yok edenlerin’ ülkesinde Cuma günü yaşananlara geldi ama Suudi Arabistan’ın adını bile anmadan yine ‘CHP ve şürekasına’ çattı… Sözde, Cumhuriyet ortak değerimiz, Gazi Mustafa Kemal bu ülkenin banisiymiş… Ondan birkaç saat önce, eski bir AKP milletvekili, belli ki İçişleri Bakanı’nın “Cumhuriyetimizin Kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk, ülkemizin ortak ve birleştirici değeridir” paylaşımından işkillenmiş, “CHP iktidara mı geldi, nedir, gece darbe mi oldu yoksa?” diye saçmalıyordu.

Geçen yıl, 2023 için “Aydınlığın karanlıkla mücadelesinde kararlı durma zamanı”
demiştim.
Olmadı—çabaladık ama yetmedi.!
Şimdi ülkenin üzerine çöken o koyu karanlığı yaşıyoruz.
‘Hilafet’ çağrıları artık açıktan ‘kıyam’, İslam (!) devrimi için ayaklanma çağrılarına
dönüştü.

Çağrıyı yapan İsmailağa’dan; İBDA-C hükümlüsü—cihatçı.! “Hamas’ın yaptığını biz Türkiye’de yapmak zorundayız. Bu, olacak.! Vakti geldi çünkü!” diyor. “Sadece Büyük Doğucular.!” vurgusu var.! İBDA-C, İslami Büyük Doğu Akıncıları Cephesi oluyor… Büyük Doğu, Necip Fazıl (Kısakürek)’ın, laik Cumhuriyet’e alternatif ‘İslam devleti’ projesi…

Onun 1943’te çıkarttığı ‘Büyük Doğu’ dergisi Türkiye’de İslamcılığın bayrağı olmuştur. Necip Fazıl’ı tanımadan, anlamadan ne İslamcılığı ne de İslamcı projeyi anlamak olası değil.! Sevr Antlaşması’nı Osmanlı Devleti adına imzalayanlardan Rıza Tevfik’in ‘Sultan Abdülhamid Ruhaniyetinden İstimdat’ şiiri Cumhuriyet’e ve Atatürk’e bakışını yansıtır:

“…Hoş oldu cilvesi Cumhuriyetin,
Deccal’a dil çalan öyle milletin,
Bundan başka çare yok islahına.
…Katliama kadar sürüp gittiler,
Saçak öpmeyenler, secde ettiler,
Bir âsi zabitin pis külâhına!…”

Necip Fazıl—Rıza Tevfik karşı çıkmasına rağmen—bu şiiri Büyük Doğu’da yayınlar. Sonrasında, hayatı boyunca Cumhuriyet’e ve temsil ettiği her kavrama, kinle saldırmıştır. Destan şiiri (1947) de tam olarak bunu yapar; Cumhuriyet’i tüm dinlerde tarihin en yozlaşmış toplumu olarak gösterilen Sodom ve Gomore’ye benzetir, onlarla özdeşleştirir, aşağılar:

“Bu toprak çirkef oldu, bu gökyüzü bodurum!
Geçenler geçti seni, uçtu pabucun dama,
Çatla Sodom-Gomore, patla Bizans ve Roma!”

Aynı şiirdeki “Bir şapka, bir eldiven, bir maymun ve inkılap” betimlemesi çarpıcıdır. O yıllarda müze olan Ayasofya’yı sembolleştirir ve İslamcı söyleminin merkezine koyar. 1966'da Milli Türk Talebe Birliği’ndeki ‘Ayasofya’ konuşmasında, “İstiklal savaşında Türk’ü yoktan var ettiğini iddia eden bir zümre, Ayasofya’yı ve Türk vatanını göklerdeki hakiki vatanıyla beraber satmış; toprağın altındaki otuz milyar Türkün lanetine hedef olmuşlardır” der. Gelecek olan ‘yeni ruhu, yeni nesli’ beklemektedir; onlar gelince, dönemin talihsiz (!) nesli, “Bedbaht bir tecrübenin kavruk örnekleri” olarak ‘toplumsal hastalıklar’ müzesine kalkacaktır.

1975 ‘Gençliğe Hitabesi’ İslamcı kesimin aklına, gönlüne, hatta genlerine işler: “Genç adam! [Biz] Surda mukaddes bir gedik açtık; [Sen de] dâva taşını gediğine koymayı tek vasiyetim bil!”. “Dininin, dilinin, ilminin, ırzının, evinin, kininin, öcünün davacısı” olacak, dava taşını gediğine koyacak o gençler arasında Tayyip Erdoğan da vardır; 1976’da MTTB Kültür Müdürü olur. İBDA-C’nin kurucusu da, genç yaşta Necip Fazıl’la tanışır, feyz alır. İBDA-C 1993 Madımak katliamını ‘Şanlı Sivas kıyamı’ olarak kutsar; “Halk, laikçilere karşı kısasın hayat veren soluğuna sığınmıştır”. 1993 Uğur Mumcu, 1999 Ahmet Taner Kışlalı suikastlerini de üstlenirler. İşte bugün ‘dava taşını gediğine koyma’ vakti geldi diye kıyam çağrısı yapanların geldiği damar budur—Necip Fazıl nesli…!

Kah Büyük Doğu, kah Akıncı, kah Anadolu Gençliği olarak davayı sırtlanırlar. Davayı Necip Fazıl’dan devralan ‘Yedi Güzel Adam’ içinde Atatürk’ü ‘Firavun’ olarak anmasıyla tanınan ‘anti-Firavunist’ Nuri Pakdil öne çıkar.

Star gazetesi, 2014 yılında ‘Necip Fazıl Ödüllerini’ başlattı—Kültür Bakanlığı’nın desteğiyle… Aynı yıl TRT de ‘Yedi Güzel Adam: Bir nesil yaratmak’ tanıtımıyla ‘davayı’ dizi yaptı. Galada Kültür Bakanı (Bugünün AKP parti sözcüsü), “Bu insanlar Türkiye için bir gelecek inşa etmeye çalıştı” diyordu. Başbakan yardımcısı Atalay da, “İkisi birbirinden güzel iki güzel adamı—Recep

Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül—yetiştirenlere, bütün üstatlara” teşekkür ediyordu. İki gün önce Necip Fazıl 2023 ödül töreni vardı; Kültür Bakanı, “Necip Fazıl'ın bıraktığı düşünsel mirası gelecek nesillerle buluşturmak bizim için çok kıymetli bir görevdir” diyordu. Cumhurbaşkanı—1970’lerin MTTB Kültür Müdürü, “Rabbim bizlere de gençlik yıllarımızda üstadın mücadelesine omuz vermeyi bahşetti. Hayali olan Ayasofya'yı açma şerefine de eriştik” derken ‘büyük iman ve dava adamı’ üstadın şiirlerini seslendiriyordu.

Sonunda, Cemal Kaşıkçı’yı Türkiye’de ‘yok edenlerin’ ülkesinde Cuma günü yaşananlara geldi ama Suudi Arabistan’ın adını bile anmadan yine ‘CHP ve şürekasına’ çattı… Sözde, Cumhuriyet ortak değerimiz, Gazi Mustafa Kemal bu ülkenin banisiymiş… Ondan birkaç saat önce, eski bir AKP milletvekili, belli ki İçişleri Bakanı’nın “Cumhuriyetimizin Kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk, ülkemizin ortak ve birleştirici değeridir” paylaşımından işkillenmiş, “CHP iktidara mı geldi, nedir, gece darbe mi oldu yoksa?” diye saçmalıyordu.

Bu yaman çelişkilerin çözümlemesi de yine Necip Fazıl’da:
Tam, 'Surda bir gedik açtık; mukaddes mi mukaddes! Ey kahbe rüzgar, artık ne yandan esersen es!..' özgüveniyle ‘kıyam’ çağrıları bile başlamışken o ‘gediğin’ bir serap olduğunu gördüler. Kendiliğinden ortaya çıkan kitlesel ulusal duyarlılık, Necip Fazıl ‘gençliğinde’ şaşkınlık yarattı. “Bu olacak; vakti geldi çünkü.!” diyenler afalladılar. Hırçınlıkları, atarlanmaları ondandır…!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Haldun Solmaztürk Arşivi