İ. Bülent Çelik

İ. Bülent Çelik

Bu da bize ders olsun!

Erdoğan dönemini bir okul olarak kabul edersek, bu yirmi yıllık dönemde çok önemli dersler almış olduk.
Konuya ilişkin güzel fıkrayı hatırlayın! Ben anlatmayacağım.
· · ·
Biz milletçe bu süreçte, kah üstten ders alarak, kah bütünlemeye kalarak, kah dönem kaybederek yirmi yıllık bir üniversite okuduk!
İlkokula Erdoğan’ın ilk yılında başlayan vatandaş, bugün bu üniversiteyi bitirmiş oldu.
Kep fırlatma törenine çok az kaldı!
· · ·
Daha önce de söylemiştik; bizim “rönesansımız” bu distopik dönem oldu.
Ekonomi dersini hatmettik!
‘Swap’tan, ‘kur makası’na, ‘politika faizi’nden ‘arka kapı operasyonu’na, ‘heterodoks’tan ‘stagflasyon’a kadar, makro ve mikro ekonomiye dair her bi şeyi öğrendik.
· · ·
Sadece ekonomiyi mi öğrendik?
‘Yasama yürütme ve yargı’nın nasıl üç ayaklı bir masa olduğunu, ayakların eğilip bükülüp birbirine bağlanması halinde masanın nasıl kendi üzerimize devrildiğini bilfiil yaşayarak kavradık.
· · ·
Yönetimde ‘güven’ denilen şeyin, şeffaflık ve açıklık denilen olgunun, cebimize giren parayı ne kadar yakından ilgilendirdiğini, mesela enflasyon oranının dürüstlük ve şeffaflıkla açıklanmasının, maaşımızla ne kadar doğrudan ilgisi olduğunu, kapımıza kadar döşenmiş gazın vanasını açamadığımız soğuk kış günlerinde, iliklerimize kadar üşüyerek algıladık..
· · ·
Fasulye’yi “fasulyeden işler” diye küçümseyen; arpayı, yulafı, nohutu: “olmazsa paramızla dışarıdan alırız!” diyerek hor gören, “yerli malı yurdun malı, herkes onu kullanmalı” diyenlerle, “globalizmi anlamıyorlar” diyerek dalga geçen anlayışın nasıl bir cehaletin ürünü olduğunu, asıl mutluluğun tüketimden değil üretimden geldiğini, aç kalan ineklerimize samanı ithal ederken öğrendik.
· · ·
Maden’in çevreden daha değerli olmadığını, köyümüzün deresinin suyunun zehirsiz akmasının dünyalara değer olduğunu, yanan ağaçların yanarken nasıl ağladığını, meğer orman teşkilatımızın asıl işinin, orman yangınını söndürmek değil orman yangının çıkmasına mani olmak olduğunu, ciğerlerimiz yana yana ezber ettik!
· · ·
Daha önceleri bildiğimiz halde zorla hafızamızdan silinen doğayı yenmek değil doğayla uyumlu, barışık yaşamanın esas olduğunu, derelerin önüne baraj gibi otobanlar yapmanın müteahhitleri zenginleştirirken, kasabaları nasıl sele gark edeceğini, denizin dalgasına kafa tutan yolların, tünellerin dalgalar tarafından nasıl bir gecede enkaza çevrilebileceğini defalarca yakından görerek master yaptık.
· · ·
Dinin nasıl siyasallaştığını, siyasallaşınca nasıl acımasızlaştığını, tarikat ve cemaat denilen yapıların, yönetimlerce kayırıldığında, nasıl kuralsız, denetimsiz, vergisiz ve vicdansız holdinglere dönüştüğünü ve dahi kendi ortaklarını kesmeye kalkıştığını, Dinin ticarete payanda yapılmasının, nasıl tecavüz edilen, yakılan, kafası kesilen, intihara sürüklenen çocuklar yarattığını yüreklerimiz kavrularak öğrendik.
· · ·
İktidarı; hizmet etmek değil, hükmetmek noktasına taşıma hırsının nasıl yolsuzluklara kapı açtığını, yolsuzlukların ise iktidarı nasıl bir ‘iktidar mecburiyeti’ne mahkum ettiği döngüsünü; vicdansız mülakatları, işçiye tekme atanları ödüllendiren mükafatları, fakire ekmek dağıtmaya, aş dağıtmaya mani olmak için el kaldıran sözde halk temsilcilerini utançla seyrederek not ettik!
· · ·
Depremlerden, çığlara, hortumlara, pandemilere kadar elde olmayan ama başa gelince iyi yönetilmesi gerektiğini anladığımız afetler yanında; kötü yönetildiği için oluşan tren kazalarından, maden facialarına, orman yangınlarından sellere kadar bir dünya felaketin çetelesini tuttuk, bilinçlendik, bileylendik!
· · ·
Gördük ve emin olduk ki;
Hukuk ve adalet olmazsa açlık oluyor!
Şeffaflık, açıklık olmazsa yine açlık oluyor!
Özgürlük, hürriyet olmazsa yine açlık oluyor!
Bilim ve liyakat olmazsa yine açlık oluyor!
· · ·
Artık sokakta, “adaletin, hukukun, liyakatın, bilimin, özgürlüğün, şeffaflığın ekonomi ile ne alakası var?” diyen iktidar yanlısı ya da muhalif tek bir vatandaş kalmadı.
Yirmi yıllık üniversiteyi bitirdik elhamdülillah!
Kep giymemiz de yakındır!

Buzdolabı

Cumhurbaşkanı Erdoğan bir televizyon seslenişinde, tam olarak şu soru cümlesini kurmuştu: ”..Bundan on beş sene önce evlerde buzdolabı bulabiliyor muydunuz?..”
· · ·
Gıda maddeleri üzerindeki son fahiş fiyat artışları yüzünden vatandaş artık buzdolabına tavuk et koyamıyor!
Adet işi aldığı meyveyi sebzeyi evin balkonunda idare ediyor.
Hele rakıyı hiç alamadığına göre buz ihtiyacı da kalmadı.
· · ·
Ne yapıyor, yüzde 127 artan elektrik zam barajına girmemek için buzdolabının fişini elektrikten çekiyor!
En azından yaza kadar böyle idare edeyim diyor!
· · ·
Gelelim 15 yıl öncesine..
15 değil de 40-45 yıl olarak ifade edilseydi bu ifade doğru olabilirdi.
Bundan 15 yıl önce, yirmi yıl önce hatta otuz yıl önce, gecekondular ve öğrenci evleri de dahil neredeyse bütün evlerde buzdolabı vardı ve buzdolaplarının fişleri de prize takılıydı.
· · ·
“Bundan 15 yıl önce buzdolabı var mıydı yerine bundan 15 yıl önce buzdolabının prizini fişten çekmek kimsenin aklına gelir miydi?” deseydiniz, işte bu ifade cuk diye yerine otururdu.

Soylu varsın hukuk okusun

Keşke daha en başında, memleketin iç işlerine bakan yapılacak kişi, hukuk okumuşlar arasından seçilerek atanmış olabilseydi.
En azından “Siz yapın, edin hukuk arkadan gelir!” özlü sözünü etmezdi.
Hukuk devletlerinde hukukun arkadan gelmeyeceğini, önden gideceğini henüz birinci sınıftayken öğrenmiş ve biliyor olurdu.
· · ·
“Hayatta en büyük zevkim ‘oki yazıcı’ sesi dinlemek!” diyen bir içişleri bakanının hukuk okumaya karar vermesinin, olumlu ama geç bir karar olduğunu söylemek fazla abartılı bir analiz olmaz herhalde..
· · ·
Kalp ameliyatının tam ortasında, operasyonu yapan cerrahın asistanlara dönüp “Keşke tıp okusaydım!.. Şu anda tıp okumaya karar verdim!” demesinin altında ne kadar büyük bir mana yattığını tahayyül ediniz…
· · ·
Şimdilik, iktidara en yakın anketler bile neredeyse kesine yakın bir oranla diyor ki, 18 ay sonra içişleri bakanımız Sayın Soylu olmayacak!
Dolayısıyla, İçişleri Bakanı olarak Sayın Soylu’nun bu saatten sonra hukuk okumasının bize bir yararı olmayacak.
· · ·
Seçimlere 18 ay kaldığına göre, önümüzdeki yıl üniversite sınavlarına gir; birinci aşamayı geç; ikinci aşamayı geç; hukuk’a girecek puanı tuttur; kaydını yaptır… Hepsini becersen, iktidardan düştüğünde henüz birinci sınıftan ikinci sınıfa yeni geçmiş olacaksın!..
Kendine de bir yararı olmayacağı ortada.
· · ·
Valla bence hukuk okumaya niyet etmekten ziyade yanında yörende ‘hazır okumuşlardan bir tutam bulundurman sanki daha ehven..
Söylemiş olalım!

Edirne’deki neden İmralı’dakine hesap verecek?

Edirne’ deki adamı neden Edirne’de hapsettin?
Terör örgütü ile sıkı fıkı iddiasıyla!
Peki İmralı’daki Edirne’dekine neden hesap sorabilir?
“Benimle sıkı fıkı değil!” diye.
· · ·
“Hesap soracak!” diyorsan, demek ki sen de Edirne’dekinin İmralı’daki ile sıkı fıkı olmadığını iddia ediyorsun!
· · ·
E, o zaman adamı neden Edirne’de hücrede tutuyorsun?

Şu gözlükten bize de verseler

Sistem değişmeyecek, yönetenler değişmeyecek, yönetim anlayışı değişmeyecek ama 2023 Haziranında “tık!” diye her şey değişecek.
Aniden memleket güllük gülistanlık olacak!
· · ·
2023 sonrası kervanına Maliye Bakanı Nebati’de katıldı.
“Enflasyon Ocak’ta pik yapar ama Haziran 2023’te tek hane olur” diyor..
Bu kadar net yani!
Hani bir uyuyup 6 ay sonra bir uyanabilsek her şey tozpembe olacaktı?
· · ·
Ben o esnada Bakan’ın karşısında olsaydım, bu netlik karşısında şevke gelir, “Tam olarak Haziran’ın kaçında Sayın Bakanım?” diye sorardım!
· · ·
Bu yazıyı bir kenara not edin!
Kendisine, günü geldiğinde bir sorum daha olacak!
Maliye Bakanımız görevden affedildiğinde, “2023’ün Haziranını bu kadar net görebilirken, burnunuzun ucundaki ‘kendi martınızı’ neden hiç göremediniz?” diye soracağım!

“AKP, Allah Kerim Partisi!”
Cem Toker/Eski LDP Genel Başkanı
· · ·
“Önümüzdeki bir yıl içinde en iyi günümüz bugün!”
Prof. Dr. Şenol Babuşçu / Ekonomist
· · ·
“Zayıf etkisine karşın hızlı ve kolay bulaşma avantajı ile, omicron sürümden kazanacak!”
Prof.Dr. Ahmet Saltık /Halk Sağlığı Uzmanı.
· · ·
“Bir uyuyun, altı ay sonra uyanın, Türkiye’de çok farklı noktalarda olacağız.”
Nureddin Nebati / Hazine Bakanı

Önceki ve Sonraki Yazılar
İ. Bülent Çelik Arşivi