İ. Bülent Çelik
Bu çocuklar nasıl böyle oldu?
Selçuk Özdağ kim?
Gelecek Partisi’nin Başkan Yardımcısı.
Ona arkadan pusu kuran bu çocuklar doğmadan, onların şimdi yürüdüğü yolları yürümüş, gençliğinin bir kısmını mapus duvarlarında törpülemiş, bir eski ülkücü.
◆◆◆
Bu eli sopalı genç, cevval, milliyetçi, müslüman, neo osmanlıcı “dava” delikanlıları; daha dünyaya avdet bile etmemişken aynı davanın yolunda saçlarını ağartmış; bu babaları yaşındaki adama, arkadan ellerinde silah ve sopalarla saldırıyor, şoförün arabadan silah çıkardığını anlayınca da, yata yuvarlana, topukları mabadlarına vurarak kaçıyorlar?
◆◆◆
Şimdi Özdağ’a sopalarla, silahlarla öldüresiye saldıran bu gençler serbest bırakıldı.
Serbest bırakılmaları bir yana; Bahçeli önderliğinde öyle bir kampanya başlatıldı ki Özdağ neredeyse, evinin önünde dayak yemek suçundan, bir araba dayak yemeye mahkum edilecek!
◆◆◆
Beş kişi bir adama arkadan silahlarla, sopalarla saldırıp; savcının karşısına çıkınca, neredeyse “kendisi gelip bizim sopalara kafa attı” deme irtifasına inen bu bıçkın delikanlılar kimin nesi?
Hayır, olay günü kullandıkları otomobili, Ankara Ülkü Ocakları Başkan Vekili’nden almışlar! O halde kim oldukları belli cevabına indirgeyerek sormuyorum bu soruyu!
“Hem milliyetçi maneviyatçı, hem ümmetçi müslüman, 40 çeriyle Çin sarayını basan Kür Şad’ın torunları” manasına indirgeyerek de sormuyorum!
◆◆◆
Bu evinin kapısına pusu atıp, çoluk çocuğunun gözleri önünde, 62 yaşındaki adama arkadan sopayla, silah kabzasıyla girişip, en ufak mukavemet kokusunu alınca, tabanları yağlama sefaletinin sindirilebildiği bir yüreğe sahip bu genç, gariban, çocuk kim?
Kim yetiştirdi bu çocuğu?
Bir değil, üç değil, beş tane! İki de yolu kesmiş, erketeye yatmış, yedi tane..
Annesi, babası, hocası, başöğretmeni kim bunların?
Bu vicdan Anadolu’nun hangi meralarında yetişiyor?
◆◆◆
Bu gencin vicdanı ile Mısırlı Muhammed Ali Raşvan’ın vicdanını hangi sosyal evrim bu kadar birbirine uzak düşürdü?
İkisi de genç, ikisi de gariban, ikisi de Müslüman!
◆◆◆
Raşvan da kim diyeceksiniz?
Anlatayım.
Yıl Bindokuzyüzseksendört.
Los Angeles Olimpiyatları.
◆◆◆
Judo şampiyonası final maçı.
Finalde iki iddialı dev!..
Mısırlı Muhammed Ali Raşvan ve Japon Yasuhiro Yamaşita.
◆◆◆
Yalnız Yasuhiro’nun sağ baldır kasını, ön maçta, Alman Schnabel, ters bir hamleyle yırtıyor. Buna rağmen Yasuhiro o maçı alıyor. Sonraki yarı final maçını da topallayarak kazanıyor ve finale geliyor.
◆◆◆
Yasuhiro final için sağ ayağını sürüye sürüye mindere geldiğinde, fırsat bulup iyileştiremediği yırtığın ona yüklediği sadece dezavantaj değil. Büyük bir ağrı aynı zamanda.
◆◆◆
Herkes biliyor ve bekliyor ki, Raşvan, ilk hamleyi Yasuhiro’nun yaralı sağ baldırına yapacak, onun acılar içinde inlemesini seydederek, otuzuncu saniyede müsabakayı kazanarak kupayı kaldıracak!
◆◆◆
Maç başlıyor. Dakikalar geçiyor.
Raşvan’dan beklenen hamle bir türlü gelmiyor.
Seyirci çılgınca bağırıyor! “Sağ Bacak, sağ bacak!”
Teknik ekip kafayı yemek üzere!
Ama Raşvan, rakibinin yaralı bacağına bir türlü elini sürmüyor!
◆◆◆
Oysa tek bir hamle bu gariban Mısırlı müslüman çocuğa altın madalyayı, parayı, şanı şöhreti getirecek!
◆◆◆
Yapmıyor!
◆◆◆
Dahası maçı kaybediyor..
Yasuhiro bir hamleyle Raşvan’ı hareketsiz bırakarak, izleyenlerin hayret ve şaşkınlık dolu bakışları arasında dünya şampiyonu oluyor.
◆◆◆
Herkeş şaşkın!
Basın Raşvan’a soruyor: “Neden sağ baldırına çalışmadın. Madalyayı kolayca alabilirdin!”
Raşvan’ın cevabı bir tokat gibi:
“Yasuhiro’yu yeneceğim diye vicdanımı da mı yenseydim. Bana bu vicdanı ailem ve dinim emanet etti!”
◆◆◆
Raşvan gariban, bu eli sopalı beş çocuk da gariban.
Raşvan genç, bu eli sopalı beş çocuk da genç.
Raşvan müslüman, bu eli sopalı beş çocuk da müslüman…
◆◆◆
Bunlar gariban çocuklar nasıl böyle çakal oldu?
Bir müjde de otomobilcilerden
Hadi iyisiniz!
Klas otomobil markaları, elektrikli otomobilde 150 bin TL ile 200 bin TL arasında indirim yapıyor!..
Şimdi diyeceksiniz, bunun indirimi bu kadar ise kendisi kaç para birader?
İşte onu ne siz sorun ne ben söyleyeyim!
◆◆◆
Zaten ultra lüks otomobillerin indirim yapması bana hep tuhaf gelmiştir.
Arkadaş! Alan adam zaten parayı saymadan harcıyor!
Bu sınıftan bir otomobil alacak kadar param olsa, “indirim” sözünü şahsen hakaret kabul ederim!
Misal, iki buçuk milyon sayıp otomobil alacağım, Sen bana yüz bin lira indirim yapacaksın, sağda solda, camiada kendime “indirimden araba almış dedirteceğim..
Hadi yaa!..
◆◆◆
Epeyce önceleri Mehmet Barlas anlatmıştı.
Bir senesi bir İngiliz zengin, muhteşem yatıyla Karaköy rıhtımına demirliyor, İstanbul’un, krem dö la krem tabakasına, yatında bir de kokteyl veriyor.
Yat ama öyle böyle değil.
Kaptanı dahil bütün personeli de kadın!..
◆◆◆
Misafirler, yatın en geniş salonundaki bistro masaların etrafında, ayakta kümelenmiş içkilerini yudumlarken Ev Sahibi de tek tek masaları dolaşarak onlarla sohbet ediyor.
Barlas ve rahmetli Menteşoğlu’nun bulunduğu bistroya gelip hoşbeş ediyor.
Sonradan batan Menteşoğlu’nu bilirsiniz; Samsun Çarşambalı. Salyangoz ticaretinden başlayıp dönemin ‘Ağaoğlu’su olmuş, zenginliğini; Kırkpınar Ağalığı, spor kulübü başkanlığı koltuklarına oturarak sergilemeyi seven memleketin yeni zenginlerinden.
Bizimkinin parasının hesabı yok ama hepsi o kadar. İngiliz ise aristokrat!
◆◆◆
Uzatmayalım, Hasbi Ağa, İngiliz’e dank diye soruyor, “bu aletin aylık masrafı ne kadar?”
İngiliz gayet nazik “Neden sordunuz sör?” diye soruyla karşılık veriyor.
Hasbi Ağa, hafif yaylanıp içkisinden bir yudum alırken; “Benim de bir tane almaya niyetim var da…” diye cevap veriyor.
İngiliz, “Ama siz böyle bir yatı alamazsınız sanırım!” deyince Hasbi Ağa sinirleniyor?
Muhabbeti tercüme eden Barlas’a “Ne demek istiyor bu? Anlatsana benim variyetimi, zenginliğimi bu dingile! Beni ne sanıyor?” diye hiddetlenince, İngiliz Zengin gayet kibar yanıtlıyor.
“Yanlış anladınız sör!” diyor.
“Genel bir prensiptir.. Masrafını soran birisi böyle bir yatı alamaz!”
◆◆◆
O yüzden sadece indirimi 150-200 bin TL olan otomobillerin yıllık vergisi ne kadar? Kaskosu, sigortası kaç para diye sormanın, boşa çene yormanın bir manası yok!