Haldun Solmaztürk
“BOP gibi bir görev Türkiye’ye seçilerek verilmiştir.!”
Kasım 2002 seçimlerinin ardından Amerika’ya koşmuştu; 10 Aralık 2002 günü Beyaz Saray’daydı. Bir ayağı hep Vaşington’da oldu—beş yılda on kez gitti. O arada nereden duydu, aklına kim soktuysa Büyük Orta Doğu Projesi’ni anlatmaya başladı.
BOP, ‘kontrollü kaosla’ bölgeye demokrasi (!) getirecekti.
Öğrendik ki biz de projenin eşbaşkanıymışız…!
“BOP eşbaşkanlığı bize, özellikle Ortadoğu’da, önemli görevler” yüklüyordu ve “Böyle bir görev Türkiye’ye seçilerek” verilmişti…
‘Kim, kimi, niçin seçti de ne görevler verdi?’ derken ‘Arap Baharı’ başladı ve o kaosu getirdi.
‘Kürdistan’ projesi de o kaos içinde hayat buldu—Irak’tan sonra Suriye de parçalanırken…
1998 Adana Mutabakatı sayesinde güney sınırımız nihayet istikrara kavuşmuştu. Şam’daki hükümetle Aralık 2009’da ‘Güvenlik İşbirliği Anlaşması’ da yapıldı. “Taraflar, terör örgütlerine barınma, konaklama, eğitim, tedavi gibi destek sağlayan kişi ve kuruluşlarla etkili mücadele” edecek, “Terörist unsurların kendi topraklarından diğerine geçişlerini” önleyeceklerdi.
Bir yıl sonra, Aralık 2010’da, ‘Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Suriye Arap Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Terör ve Terör Örgütlerine Karşı Ortak İşbirliği Anlaşması’ imzalandı.
Türkiye ve Suriye, terör örgütlerinin “Kamp, eğitim merkezi ve başka tesisler kurmalarına; militan toplama, silah, patlayıcı, lojistik destek ve finansman teminine; kaçakçılık ve ticaret yapmalarına; propaganda faaliyetlerine; yasa dışı sınır geçişi yapmalarına” müsaade etmeyecekti.
Anlaşma 4 Nisan 2011 günü Meclis’e geldiğinde, Suriye’de çatışmalar çoktan başlamıştı.
CHP Grubu adına konuşan Hüseyin Pazarcı, “İstikrarsızlık Suriye’ye de sıçramıştır. Suriye’den Türkiye'ye kaçan, başkaldıran, olaylara karışan kişiler konusu teorik sorunlar değildir. Suriye’nin iç sorunlarına bulaşmamamız Türkiye'nin menfaati ve istikrarı bakımından önemlidir” der.
MHP Grubu adına Mehmet Şandır, “Kapı komşumuz Suriye’de çıkacak yangın bizim evimizi de sarar. Suriye’de yaşananlar canımızı acıtmaktadır ama olaylar Türkiye’ye yansıdığında canımız çok daha fazla acıyacaktır. İç siyaset malzemesi yapmadan, bir millî politika olarak, gerekeni yapmalıyız” der.
Şandır’a göre, “Suriye’de yaşananlar Büyük Orta Doğu Projesi’nin uygulamasıdır”, Türkiye’yi “Tarihî bir sorumluluk, zor bir görev” beklemektedir. Suriye halkını korumalı, ama “Rejimleri bunalıma iterek bölgeyi kontrol etmek isteyen küresel güçlere [de] fırsat verilmemelidir”.
O gün onaylanan anlaşma 26 Nisan 2011 günü Resmi Gazete’de yayınlandı ve yürürlüğe girdi.
Kızılhaç 15 Temmuz 2012’de, Suriye’deki durumun artık bir iç savaşa dönüştüğünü ilan etti.
Erdoğan, 5 Eylül 2012 günü—tam 11 yıl önce—yaptığı konuşmada “Göreceksiniz en kısa zamanda Şam’a gidecek, Selahaddin Eyyubi’nin kabri başında Fatiha okuyacak, Emevi Camii’nde namazımızı da kılacağız. Kardeşlerimizle kucaklaşacağız” diyordu.
Kardeşlerim dediği ‘Katil Esed’ değil, ‘İhvan’dı…
O sıralarda ne IŞİD var, ne PYD devleti var, ne el-Nusra var, ne de milyonlarca sığınmacı…!
Sonrasında, ‘1998 Adana Mutabakatı’, ‘2009 Güvenlik İşbirliği’ ve ‘2010 Terör Örgütlerine Karşı İşbirliği’ anlaşmalarında söz verilenlerin tam aksi yapıldı.
Suriye’nin ‘terör örgütü’ kabul ettiği grupların kamplar, eğitim merkezleri kurmalarına, militan toplamalarına, silah, lojistik destek ve finansman teminine; kaçakçılık ve ticaret yapmalarına; propagandalarına; yasa dışı sınır geçişlerine” açık destek verilerek Suriye’nin iç sorunlarına bulaşıldı.
Sonuçta, tam da CHP ve MHP adına konuşan milletvekillerinin uyardıkları gibi ‘yangın’ bize de sıçradı. Suriye halkını koruyamadığımız gibi “Rejimleri bunalıma iterek bölgeyi kontrol etmek isteyen küresel güçlere [de] fırsat verildi. “Tarihî sorumluluğun, zor görevin” gereği yapılamadı.
Şimdi ‘canımız çok daha fazla’ acıyor.
Ama o hala “Esad tribünden seyrediyor. İşin içinde bir türlü yer almıyor” diyor—bir türlü Erdoğan’la görüşmek istemiyormuş.
Böyle söyleyince de milyonlarca sığınmacının, onlarla gelen tüm sorunların, içeride, dışarıda akıtılan yüz milyarlarca doların ve de arkası alınamayan onca şehitin sorumlusu da Esed oluyor.
Fırat’ın doğusunda kurulan PYD devletinin de, Fırat’ın batısındaki Suudi Arabistancıkların da.!
Esad’a sorarsanız o da “Erdoğan’la bir araya gelip ne yapacağız, gazoz mu içeceğiz? diyor.
Aslında yerinde bir soru.!
Sırıtan suratlarla fotoğraf çektirmenin hiçbir şeyi çözmeyeceği, çözemeyeceği ortada…
Anlamlı bir çözüm önerisinin ise karikatürü bile ortada yok…!
Ama BOP gibi bir görev için niçin Türkiye’yi (!) seçtiklerini artık biliyoruz.