Biz mi daha şaşkınız, ekonomi yönetimi mi?

Korona günlerinde gündem o kadar hızlı akıyor ki! Günlük gelişmeleri takip ederken bir yandan da haftalık Gazete Pencere köşeme yazmak için gelişmeleri not ediyorum, yazı günü geldiğinde ise çılgın iki soru ile baş başa kalıyorum. Birincisi ülke ekonomisinde o kadar çok şey oluyor ki hangi birini yazacağımı şaşırıyorum ve ikincisi tam birine karar vermiş oluyorum gündem çoktan değişmiş oluyor.
Bu hafta da yazı için o notlar içerisinde TCMB’nin geçtiğimiz hafta aldığı 50 baz puanlık faiz indiriminin ne kadar anlamsız olduğunu yazmayı planlıyordum ki bayramın ilk günü döviz, altın ve banka bonolarına vergilerin arttırılması bir anda işi değiştirdi. Neyse ki her iki kararın da ekonomideki sorunları çözmek açısından anlamsız olmak gibi ortak bir yanları var ve ikisini birden bu anlamsızlıkları ile ele almak mümkün. Öncelikle faiz kararı ile başlayalım!
TCMB Kararının Anlamsızlığı
TCMB, perşembe günü Para Politikası Kurulu kararlarını açıkladı ve politika faizini %8,75’ten %8,25’e çekti. Normalde piyasa beklentilerinden daha fazla faiz indirimleri yaparak şaşırtan TCMB bu sefer tam tersini yaptı. Ben bu köşede de daha önce TCMB’nin bu indirim miktarlarında neyi baz aldığını anlamadığımı ifade etmiştim. Yani ha 50 puan ha 100 puan böyle bir ortamda ne fark eder?
Diyeceksiniz ki niye öyle söylüyorsun?
Her zaman olduğu gibi basitçe anlatmaya çalışayım.
Geçtiğimiz yıl ağustos ayından bu yana süren hızlı faiz indirimlerinin, hükümetin TCMB’den en önemli beklentisi olduğunu ve TCMB’nin de bu beklentiyi karşılamak için elinden geleni yaptığını biliyoruz. Hükümetin bu beklentisinin temel nedeninin geçtiğimiz iki yılda durgun seyreden ekonominin canlanmasını sağlamak olduğunu da. Yani düşük faizler ile tüketicilerin borçlanarak talebin canlanması ve yine işletmelerin de bu ortamda daha fazla yatırıma yönelmelerinin önünü açmaktı temel gerekçe. Eğer her şey yolunda gitse idi yükselen cari açık ve borçluluğa rağmen, bu strateji 2020’de ekonomik canlanmanın önünü açabilirdi.
Ancak her şey yolunda gitmedi ve küresel bir salgın ve ona bağlı olarak ortaya çıkan küresel bir ekonomik krizle karşılaştık. Talep, zaten hanehalklarının gelir kaygısı ve karantina ile stop etti. İşletmeler ise bir umutla geçtiğimiz yılı toparlayacağız diye 2020’ye bakarken, daralan iç ve dış talep ile çok daha zor bir durumda kaldılar. Hükümet ise salgın ile birlikte KGF destekli krediler ile yaşanan bu krizin aşılmasına çalışıyor, aşılacağını sanıyor.
İşte bu ortamda faiz indiriminin 50 puan ya da başka bir puan olmasının anlamsızlığı ortaya çıkıyor. Ben size kısa kısa sorayım, siz yanıtını verin!
Son faiz indiriminden hemen önce bankaların mevduat ve kredilere uyguladığı faiz oranları www.paraanaliz.com’un TCMB verileriyle hazırladığı tabloda görülüyor. Gördüğünüz üzere özel bankaların kredi faiz oranları %9,74 ve tüketici kredisi faiz oranları %10,88 seviyesinde. 50 puanlık faiz indirimiyle beraber, bu rakamlar çok da aşağı inmeyecek! Öte yandan KGF destekli kredilerin faiz oranları ise %7,5!
On puanlık soru ise şu şekilde!
Siz tüketici ya da işveren olsanız %10,88 ya da %9,74 ile mi borçlanırsınız yoksa eğer ölüm-kalım durumunda değilseniz %7,5 faizli KGF destekli krediyi mi beklersiniz? Cevabı siz verin!
Madem bunu doğru cevapladınız sıradaki soruya geçeyim!
Düşen faiz oranları ile Türk lirası mevduatın faizi, faiz indirimi öncesinde dahi %7,58 seviyesine gelmişti. Bu seviyelere gelmiş bir faiz oranı, dövizde, altında fiyatlar yukarı doğru giderken cazip mi? Bunu da yanıtlarsanız, şimdi başta belirttiğim faiz indirimi ve vergi artışını birbirine bağlayabiliriz!
Türk lirası mevduat faizlerinin bu seviyede olmasının, tasarruf sahiplerinin Türk lirasından kaçmasına neden olacağını görmek bu şartlarda zor olmasa gerek! Şükürler olsun, ekonomi yönetimimiz de bu faiz oranlarının Türk lirası mevduattan dövize, altına hatta banka bonolarına yönelimi arttıracağını görüyor. Görüyor ve arttırıyor! Çok şık bir hareketle zaten her geçen gün azalan TL tasarruflarını dövize, altına, bonoya kaydıracaklara bu hareketi yaptıklarında ödeyecekleri bir vergi (%0,2 oranında) zaten vardı, onu arttırıyor. Hem de ciddi bir artıştan bahsediyoruz (%1).
Yani iki aydır dolar 7 TL’yi aşmasın diye milyarlarca dolar rezerv harcayan ekonomi yönetimi, faizleri düşürerek dövizin, altının görece değerlenmesi için zemini yaratıp, bunu da vergilendirerek her geçen ay rekor açıklara ulaşan bütçeye gelir elde etmeyi planlıyor!
Velhasıl devletimiz önce tasarrufları nasıl değerlendirme yapmamız gerektiğine dair tavsiyeyi veriyor ardından da onu vergilendirerek hizmetinin karşılığını istiyor.
Ama dert etmeyin!
Ekonomi yönetimi yaptığı yanlışı başka bir yanlış ile telafi etme çalışmalarında duracak gibi görünmüyor! Dolayısıyla da olan yine ne yazacağını şaşıran bizlere ve hayatta kalmak için kafasında çılgın sorularla ortada kalan hanehalklarına ve işletmelere olacak!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Oğuz Demir Arşivi