Haldun Solmaztürk
“Biden yönetimiyle yeni bir sayfa”
Üç yıl önce, 2018’de, Kolombiya’da bir köprü, inşaat sırasında çökmüştü. Dokuz işçi 280 metreden nehre düşerek hayatlarını kaybettiler. Sebep mühendislik—tasarım, hesap—hatasıydı.
Birkaç ay sonra İtalya’da Cenova yakınlarında yarım yüzyıllık beton bir viadük çöktü, 41 kişi öldü. Sebep, beton taşıyıcı kolonların içindeki—görülemeyen—paslanma, metal yorgunluğuydu.
Türk dış politikasında da—bu köprüler gibi—mühendislik hataları ve metal yorgunluğu var.
ABD Başkanı Biden’ın tarihi ‘Ermeni soykırımı’ açıklaması bunu bir kez daha yüzümüze vurdu.
Bu noktaya birden bire gelinmedi, geçmişi var.
‘Soykırım’ tasarısı daha 2019 Nisan ayında ABD Temsilciler Meclisi’ne ve Senato’ya sunuluyor.
TBMM Dışişleri Komisyonu Başkanı Volkan Bozkır, Mayıs 2019’da—Ermeni ‘soykırımı’ karar tasarısı orada beklerken—ABD Maslahatgüzarını kabul ediyor; Ankaragücü ve Fenerbahçe’nin ligdeki durumlarını (!) konuşuyorlar. Gerisini varın siz tahmin edin.!
ABD Temsilciler Meclisi, tam da 29 Ekim günü, 405-11 oyla Ermeni soykırımını kınama kararı alıyor. Aynı gün ‘yaptırım’ yasa tasarısı da—403-16—geçiyor ki orada ‘mal varlıkları’ da var.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, hemen “Kıymeti harbiyesi yoktur, yok hükmündedir” diyor—arka planda, derinden bir ‘Kürecik ve İncirlik’ söylemi var. Türkiye Büyük Millet Meclisi alınan kararı ‘esefle’ kınıyor. Dışişleri Bakanlığı’na göre kararın “Hiçbir hükmü bulunmamaktadır”. Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu da “Yok hükmündedir” diyor.
Hükümet, Dışişleri Bakanlığı, Meclis, hepsi sorunu ‘yok’ sayıyorlar.
Ama aslında sorun var; orada, ortalık yerde duruyor.!
Erdoğan, “Sözde Ermeni soykırımı konusunda, bunları oradaki yetkililere anlattığımız zaman, bakıyorum konuya hakim değiller” diyor. Demek ki, Vaşington büyükelçisi de yok (!) saymış.
Cumhurbaşkanı ‘Gidip bir de ben anlatayım’ diyor, kalkıp Vaşington’a gidiyor. Ama o da ikna edememiş ki, bu sefer ABD Senatosu aynı ‘soykırım’ tasarısını oy birliğiyle kabul ediyor.
Yani aslında bu karar iki yıl önce, üstelik iki kez alındı.!
Sonra ABD Başkanlık seçimi süreci başlıyor. Biden, seçim kampanyası sırasında Erdoğan’ı kişisel olarak hedef alınca, Erdoğan da—haklı olarak—içerliyor, “Yaa dostluğumuz var be… Oturup konuşmuşluğumuz, en azından bir oturup çay içmişliğimiz var yaa.!” diye serzenişte bulunuyor ama, maateesüf, Biden ne çayın ne de kahvenin hatırını (!) bilmiyor.
O arada Erdoğan “Amerika’daki politikacıların [Biden] faşist planlarını gizleme gereği duymadan ifşa edilmesidir” lafını ağzından kaçırıyor. Biden da buna bozuluyor, seçiliyor ama eli bir türlü telefona gitmiyor. Telefon sorununa (!) odaklanınca, Ermeni (!) sorunu yine unutuluyor.
Cumhurbaşkanlığı çalışanı bir muhterem, “Biden yönetimiyle yeni bir sayfa açacağımıza inanıyoruz” diyor. Çünkü “Kendisi [Biden] Türkiye’yi ve Cumhurbaşkanımızı tanıyor-muş”.
Tanıyor tanımasına da, nasıl tanıyor.? Neticede telefon geciktikçe gecikiyor.!
Sonra, bir türlü gelmeyen o telefon, geçen gün nihayet geliyor, ama sayfa ‘o’ sayfa değil.!
Biden, “Kusura bakmayın, ‘soykırım’ diyeceğim, haberiniz olsun” diyor—ve öyle yapıyor.
Malum ‘yok hükmündedir’ korosu tekrar başlıyor: “Reddediyoruz", "Yok hükmündedir", "Biden’in soykırım açıklaması hükümsüzdür”. Hızını alamayıp Vietnam'dan, Hiroşima’dan, hatta Kızılderililerden dem vuranlar var.
Allah’tan Dışişlerininki farklı; onlara göre “Açıklamanın hiçbir değeri bulunmamaktadır”.
Ama ‘yok’ karar aslında var.! Büyük olasılıkla şimdi de ‘yasalaşması’ sürecini başlatacaklardır.
Bu arada Vashington’da altı yıl görev yapan—ama sorunu bir türlü anlatamayan—büyükelçinin yerine dışarıdan (!) birini görevlendirdiler. Ama ABD onu da bir türlü akredite etmiyor—sanki inadına.! Buna rağmen ülkeye giriş yapan ‘büyükelçi’, diplomatik turist statüsünde öyle bekliyor.
Bu yaşadığımız sadece bir örnek…!
Kolombiya ve İtalya’da çöken köprüler vardı ya; onları yıkıp, yenilerini sıfırdan inşa ettiler—onarımları olanaksız olduğu için. Türk dış politikası da—aynı nedenlerle—tam buna ihtiyaç duyuyor. Düzeltilemez tasarım, hesap—ve uygulama—hataları var. Metal yorgunluğu Türkiye gibi bir ülkenin ulusal çıkar yükünü taşıyabilmekten çok uzak.! Onarımı mümkün değil.
Yeni, sil-baştan, kapsamlı, doğru, etkin, ulusal çıkarlara—bir Ulusal Güvenlik Siyasetine—dayalı bir dış politikaya ihtiyaç var. Ama bu kadroyla bunun mümkün olmadığını, bir kez daha, en çarpıcı şekilde gördük.
Bunu da yok sayacaklar; yeni bir eski (!) sayfa açacaklar…