Oğuz Demir
Beklenti yönetiminden bekletme yönetimine!
2020 senesine ekonomide 2018 yılından itibaren derinleşerek devam eden bir türbülansla girmiştik! Üzerine bir de salgın patlayınca ekonomide her şey allak bullak oldu! Bugün baktığımızda süregelen sıkıntılarımızın üzerine bir de salgın yükünün binmesinin üzerinden tam bir yıl geçti. Her alanda etkisini gösterdi salgın.
Okullar kapandı, eğitim durdu! Sağlık sistemi ciddi bir yük ile karşı karşıya kaldı! Sağlık çalışanlarımızın özveriden öte fedakârca çabaladığı bir dönem yaşadık, yaşamaya da devam ediyoruz! Sosyal hayatlarımız neredeyse sıfıra yakın bir seviyeye indi!
Bu süreç içerisinde ekonomide uzun zamandır, salgınla yukarıda bahsettiğim alanlarda da son bir yıldır yaşadığımız sorunların çözümüne yönelik olarak atılan adımlarda, gördüğümüz temel taktik ise beklenti yönetmeye çalışmak oldu! Biraz geriden alarak ne demek istediğimi anlatmaya çalışayım!
Mesela ekonomiyle ilgili olarak 2018 yılında yaşadığımız kur şokundan sonra sık sık duyduğumuz birkaç örnek cümleyi yazayım.
Şubat 2019’da o dönemki Hazine ve Maliye Bakanımız Berat Albayrak “Şubat, ocaktan çok daha iyi. Mart da şubattan daha iyi. Nisan marttan zaten çok iyi olacak” demişti! Kısmi birkaç veride iyileşme görmüş olsak da birçok ekonomik göstergede ve vatandaşın ekonomik koşullarında bahsi geçen yılda beklentilerin çok altında kaldığımızı hatırlayınız!
Ya da salgının başlamasının ardından 19 Mart 2020’de yine Bakan Albayrak salgın ile ilgili yaptığı açıklamaların ardından şunu söylemişti:
“2020 hedeflerini tutturma konusunda bir endişe yaşamıyoruz. Gerek büyümede gerek enflasyonda.” Hem büyümede hem de enflasyonda salgının da etkisiyle bu beklentilerin çok uzağında kaldığımızı da görmüş olduk!
Nitekim Kasım ayında görevinden ayrılana kadar biraz arşiv tarayan herkes benzer nitelikli sürekli iyimser beklenti yaratmaya odaklı açıklamaları bulabilecektir. Elbette ki bu açıklamalar plansız, programsız yapılmış açıklamalar değil! Amaç öncelikle vatandaşın beklentilerini iyileştirmek ve ekonomideki güvensizlik ortamını yok etmekti ancak maalesef bu beklenti gerçekleşmedi. Bu gerçekleşmeyince de yapılan bu iyimser, beklenti yönetimini hedef alan açıklamalar da karşılıksız kaldı! Bakan Albayrak ve ekibi gibi daha sonra diğer bakanlar ve bakanlıklar da benzer bir yaklaşımla beklenti yaratarak çözüm üretmeye yönelik adımlar atmaya devam ettiler.
Mesela bir diğer örnek sağlık alanında oldu. Elbette ki vatandaşı, esnafı, çiftçiyi vs. uzun süre evde tutmak kolay bir iş değil! Bu süreçte sürekli iyimser açıklamalar yapıldı! En basit örneğini son dönemde aşılama ile ilgili gördük! Aralık ayında yapılan açıklamada aşılamanın 4-6 ay içinde biteceği ifade edildi.
Hepimizde bir ümit!
Ancak 16 Mart 2021 itibariyle mevcut aşılama rakamları ve eldeki aşı stoğuna bakıldığında bu hedefin gerçekleşmesi mümkün değil. Nitekim sayın bakan da beklentiyi öteleyerek, bir başka beklentiyle bu taktiği uygulamaya devam ediyor! Aşı takviminde yeni hedef sonbahar!
Bu, beklenti yaratarak zaman kazanma taktiğinin bir diğer örneği de mesela yerli aşı ile ilgili yaşandı! Nisan-mayıs gibi aşının elimizde olma ihtimalinin yüksek olduğu bile ifade edildi! Son açıklama 2021 sonundan önce böyle bir ihtimalin çok zor olduğu yönünde!
Bütün bu beklentiler yaratılırken elbette bir miktar zaman kazanmak mümkün oldu! Ekonomide, sağlıkta ya da örneklerini kolaylıkla bulabileceğimiz birçok alanda bu taktik ile birkaç ay kazanırken farkına varmadığımız mesele ise çok daha önemli bir şeyi gün gün kaybettiğimiz idi!
Bilim insanları tüm bu beklentiler ifade edilirken bunların gerçekleşmeyeceğini ifade etmiş olsa da ısrarla bu taktik kullanılmaya devam edildi ve artık maalesef toplumun daha fazla beklenti duyma tahammülü ve yapılan açıklamalara ilişkin güveni çok zayıfladı!
En son örneğini de geçtiğimiz hafta açıklanan ekonomi reformu sürecinde gördük! Kasım sonrası değişen ekonomi yönetimi “köklü ekonomi ve hukuk reformları” ile Türkiye’nin bambaşka bir 2021 yılı yaşayacağına ilişkin beklentileri sürekli arttırdılar. Özellikle de finansal piyasalarda bir bahar havası ile karşılaştığımızı gördük!
Son raddede “reformlar(!)” biz uzmanlar nezdinde dahi beklenenin çok uzağında kalırken, sokaktaki sıradan vatandaş için ise maalesef beklenti dahi yaratmaktan uzak oldu! Umutla dolu o reform paketini en azından benim konuştuğum birçok yurttaş da takip etmediğini ya da önemsemediğini ifade etti!
Yukarıda da ifade ettiğim gibi yaşadığımız salgın ortamında devasa sorunlara sahibiz. Bu sorunlarla birlikte ekonomik problemler de gün gün artıyor. Bu tip süreçlerde beklenti yönetimi bir taktik olarak elbette kullanılabilir. Ancak bu beklentiler, boşa çıkmaya başlarsa o saatten sonra maalesef ne taktik kalır, ne de strateji!
Ve karşılığını sağlayamadan beklenti yaratmanın tek sonucu ise gün geçtikçe inandırıcılığın yitirilmesi olur! Yani elinizde daha fazla beklenti yaratarak sorunları öteleme şansınız da kalmaz!
Doğru olan ya karşılığı sağlanabilecek beklentilerle süreç yönetmek ya da tam anlamıyla gerçekleri anlatabilmektir!
Benden söylemesi!