İ. Bülent Çelik
Battaniyeli değil aşılı eğitime geçin!
Çocuklarımızın, uzaktan eğitimden sonra şimdi de ‘battaniyeli eğitim’e geçmesi tartışılıyor.
Sınıfların pencerelerini açacaklar..
Çocuklar ve tabi ki öğretmen battaniyelerine sarılacak.
Kar, boran, açık kapı ve pencerelerden esip savururken ders yapacaklar!
Olur mu?
Olur ama çok zor.
• • •
O çocukların kapıları pencereleri açık sınıflarda “cereyanda” kalıp hasta olmalarını, ders aralarında, koridorlarda, tuvaletlerde, sosyal mesafelerini koruyamayıp virüs alışverişi yapmalarını, sadece ‘battaniye buluşu’ ile nasıl önleyeceksiniz?
• • •
Bu yol, sonunda hepsini hasta edip sistemi, battaniyeli eğitimden yorgan-döşekli eğitime doğru evirir! Oradan da nereye gideceğini allah bilir!
• • •
Halbuki bir an önce olması gereken “Aşılı eğitime” geçmek!
Çocukları ve öğretmenleri sağlıkçılarla birlikte öncelikli gruba alıp, bir an önce aşılı eğitime geçsek de şu işi doğru düzgün yapsak daha kolay ve makul olmaz mı?
Eyy bilim kurulu üyeleri!
Aşıları yapılmış çocukların hem okullarına gitmeleri hem de evlerindeki yaşlılara virüs taşımamaları durumunun aciliyetini toplumun fiziksel ve ruhsal sağlığı açısından bir düşünün derim!
Sıra Cem Yılmaz’a geldi!
Yaşamı, dünyayı, insanları, hayvanları anlatan herşey aslında siyasidir.
Siyaset sosyolojisine göre “Hiçbir şey siyasetin dışında değildir!”
Kedi sevsen, kuyruğu bir yerinden siyasete değer!
• • •
Cem Yılmaz; hem sahne hem de sinema dünyası için ürettiği işlerde özenle, sert bir siyaset biçiminin dışında kalmaya çalıştı.
Peki, bu özene rağmen yaptığı işler siyasi değil miydi?
Mümkün mü?
Mayasında ‘karikatür’ olan birinin; mizah üretimi yapan birinin üretiminin siyaset dışı olması söz konusu olabilir mi?
• • •
Mizahta, güç sahibi ile açıkça aynı tarafta olmamak bile yeterince ağır bir siyasettir.
Hem de daha geniş bir kitleye hitabettiği için minik mizahi ayrıntıların, küçük nüansların daha etkili ve daha anlamlı bir etki yarattığını tartışmam bile!
• • •
Geniş bir kitlenin hayranlığını kazanmış bir mizahçı olarak Cem Yılmaz, açıkça: “iktidarın emrindeyim!” demediği için, iktidarın en ciddi muhaliflerinden biri olma “potansiyelini” zaten hep taşıyordu!..
• • •
Nitekim şimdi güç sahibinin zehirli okları ona da yönlendi.
Belli ki Cem Yılmaz’a; “ya taraf olursun ya da bitaraf!” şeklindeki kendiliğinden bir mahalle baskısının tazyik pompası çalışmaya başladı.
Güya birkaç eğitimcinin imzasıyla yapılan bir araştırmada, Cem Yılmaz’ın filmlerindeki din bağlantısı sorgulanmış!
Misal, taş devrinde, dinlerin doğuşundan on binlerce yıl önceki dönemi kurgulayan AROG filminde geçen “Allah, bismillah” sözcüklerini sayarak yorum üretip akıllarınca “makale” yazıp yayınlamışlar!
Ne diyelim?
Allah zihin açıklığı versin!
• • •
Lakin bilmeleri lazım ki;
Güç kim olursa olsun; güç ile yandaş bir mizah tarzı, mizahçıyı sanatçı değil “soytarı” yapar.
Soytarıyı en iyi ihtimalle kral ölünce kral ile birlikte gömerler.
En küçük bir hatasında ise kralın ölümü de beklenmez. Kraldan önce gömer gönderirler!..
Öyle bir gömerler ki gömüldüğünü bile hissetmez!
• • •
Vardı öyle yakın tarihte; zirveyi görmüş, başbakan ve kabinesine evinde yemek davetleri vermiş bir karikatürcü arkadaş!
Şimdi adını hatırlayan kaç kişi var?
Çıkarın bir haber yasağı kurtulalım!
Çiftçiye kredi vermekle mükellef bir devlet bankası olan Ziraat Bankası’nın, Virgin Adalarında bir şirkete 1.6 küsür milyar dolar kredi verdiği ortaya çıkıyor.
Virgin adalarını maydanozla donatsan sadece bir milyon dolar yeter de artar!..
• • •
Kredinin batık olduğu belirleniyor.
Nedir, kimdir, nasıl verilmiş, kime verilmiş diye araştırılıyor.
Sonunda, Ziraat Bankası Genel Müdürü, krediyi Turkcell’e “hayırlı bir iş için” verdik diye açıklama yapıyor. (Neden burada değil de orada vermiş ise?)
Hemen ardından Turkcell ise “yok böyle bir şey, biz böyle bir kredi almadık!” diye itirazla karşılık veriyor.
• • •
İki kurumun yöneticisi de sağ ve “akıl baliğ!”
İkisi de konuşuyor.
Biri verdik diyor. Diğeri zinhar almadık diyor.
Banka krediyi tahsil ettik diyor. Sayıştay denetçileri “tahsil edilmedi” diyor.
Salgın boyunca vatandaşa dağıtılan paranın iki katına yakın bir tutar!
Tam bir muamma!..
O gün krediyi veren Ziraat Bankasının Genel Müdürü, bugün, krediyi alan Turkcell’in Genel Müdürü olmuş…
Üç’ü bakanlık da yapan, 5 Ak Partili, kredi verilmesinden bir yıl önce SPK tarafından Turkcell’in yönetimine sokulmuş. Cumhuriyet Gazetesi o tarihte “Turkcell oldu Akcell!” diye manşet atmış!
• • •
CHP Genel Başkan Yardımcısı Bülent Kuşoğlu “Düşman istilası olsa bu ülke bu kadar soyulmazdı!..” diyerek kendince özetliyor konuyu.
Gazeteciler kafa patlatıyor!
Misal ‘Yeniçağ’dan Yavuz Selim Demiral, “Para bende, iban göndersinler göndereyim!” diye makarasını yapıyor.
Kimse ne olup bittiğini çözemiyor.
Kafalar ‘kayış sarmış’ durumda.
• • •
İletişim Başkanı Fahrettin Hocam!..
En iyisi koy, şak diye bir “konu ile ilgili haber yasağı” da memleket nefes alsın!
Aşı karşıtı nasıl olunur?
Sağlık Bakanı, Çarşamba akşamı “aşılarımız geldi!” açıklamasını yaparak, ilk aşıyı olmak üzere hızla Bakanlığın yanındaki hastaneye vasıl oldu.
Televizyonlar durur mu?
Bu önemli anı tespit etmek üzere 32 kısım tekmili birden canlı yayına geçti.
Bakan oturdu. Kolunu sıyırdı. Sağlık görevlisi üç santimlik iğneyi cart diye bakanın koluna sapladı!
O dakikadan sonra sayın bilim kurulu üyeleri sıraya alındı. Kolunu sıyıran sandalyede! Döndür allah döndür! Üç santimlik iğne oturana kalkana “cart, curt!”
Türkiye, tam yarım saat, sıyrılan kollara hunharca girip çıkan üç santimlik iğneyi izledi..
Haydi Sayın Bakan’ı, ilk olması hasebiyle örnek olsun diye gösterdiniz..
Bütün Bilim Kuruluna, çevire çevire iğne sokup çıkarırken göstermek zorunda mısınız arkadaşım?
Aşı karşıtları zaten bahane arıyor!
Balda tuz bulunmaz!
İttifak liderleri -ya da ileri gelenleri diyelim- kapalı kapılar ardında görüşüyor.
Bir trafik artışı gözleniyor!
Neler konuşuyorlar bilmiyoruz!
Ama bildiğimiz birşey var..
Liderlerin hiçbiri artık seçmenlerini, plaza diliyle söylersek “lead edemiyorlar.”
• • •
Ne demek bu?
Yürünecek yolu gösteren artık liderler değil, seçmenler demek!
Partilerin seçmenlerinin net ve keskin bir görüşü ve buna uyumlu bir talebi var.
Parti liderleri bu talebe ‘birebir’ cevap verdikleri için o pozisyondalar.
Tayyip Erdoğan’ın bilinçli olarak yarattığı ve keskinleştirdiği cepheleşme siyaseti, böyle bir seçmen formu yarattı.
Şimdi oturup derdine yansın!
• • •
Liderler, seçmenlerinin bu görüşlerin bir santim dışına çıktıklarında yaptıkları ittifak anlaşmalarının peşine, bohçalarını alarak bir başına giderler.
Eskiden olduğu gibi “lider nereye biz oraya” dönemi bitti!
• • •
Örneğin diyelim ki İyi Parti ya da Saadet Partisi lideri, temel ideolojilerine daha yakın gibi görülen Ak Parti ile ya da MHP ile anlaşsın. Arkalarından gelecek tek bir partili bulamazlar.
Çünkü artık keskinleşen tepki siyaseti, ideoloji siyasetinin önündedir.
• • •
Öte yandan nasıl bir tedbir alırsanız alın seçmeni buharlaştıramazsınız.
Diyelim ki MHP bastırsın, HDP’yi kapattırsın!
HDP’nin yüzde on’luk seçmen kitlesi buharlaşıp kaybolmaz.
Ya da “madem partimizi kapattılar hadi biz de oylarımızı gidip Ak Parti’ye ya da MHP’ye verelim!” demez.
Neden?
Çünkü siyasetin kenarları keskinleşti.
“Artık yemiyor!”
• • •
Bundan sonra değil kapalı kapılar ardında görüşme, Darth Vader’i yandaş yapıp, Geonosis gezegeninde galaktik konsey toplasanız boş!
Ünlü Türk büyüklerimizden birinin dediği gibi
“Tekeden süt sağılmaz, balda tuz bulunmaz, suda ateş yanmaz!..”
Gayrı bu iş iflah olmaz!