Mehmet Şandır
“BATAKLIK BEKÇİLİĞİ” TÜRKİYE’YE YAKIŞMIYOR
Türkiye ile Rusya arasında yine yalancı sonbahar rüzgârları esiyor;
Kanmayalım, gelen kara kıştır. İDLİB patlamaya çok yakın…
Türkiye, İDLİB bataklığında sıkıştı, çırpındıkça batıyoruz.
İDLİB, Suriye iç savaşının mezarlığı ve çöplüğüdür.
İDLİB, Büyük Ortadoğu Projesi’nin paralı askerlerinin hüküm sürdüğü bir anlamda devlet olduğu coğrafyadır.
İDLİB, Rusya ve Esad rejiminin yerlerinden söküp attığı, savaştan kaçan milyonlarca Suriyeli mazlum insanın sığındığı bir bölgedir; Türkiye ile yaklaşık 130 kilometre sınırı bulunmaktadır. Burada ki El Kaide/IŞİD artığı/türevi selefi terör örgütleri, bu insanları kalkan olarak kullanarak Türkiye’yi yeni bir göç dalgası ile Esad yönetimini, Halep-Şam ve Halep-Lazkiye karayolu ulaşımını kontrol altında tutarak tehdit etmektedir.
İDLİB, başlangıçta, rejime karşı savaşan muhaliflerin “kurtarılmış bölgesi” durumunda iken bugün bir sonuç olarak, başka zamanlarda başka coğrafyalarda kullanılmak üzere mayalanmaya bırakılan bir terör kuluçkasına dönüştürüldü; ABD’nin buradaki bazı örgütlere aynen PKK, PYD/YPG’ye olduğu gibi destek verdiği bilinmektedir.
İDLİB, Suriye’nin kuzey batısında oluşturulan yeni Afganistan’dır.
Bu bataklığın sahipleri/müsebbipleri ABD’dir, Rusya’dır, küresel güçlerdir.
Türkiye, SOÇİ Mutabakatları ile bu bataklığa çekilmiştir.
Türkiye, sınırlarını terör saldırılarına ve terörist geçişlerine kapatabilmek için zorunlu olarak gerçekleştirdiği askeri hareketlerle oluşturduğu Afrin, Cerablus ve Fırat’ın doğusundaki “güvenli bölgeleri” korumak için ABD ve Rusya ile “mutabakat protokolları” yaparak bazı yükümlülükler üstlenmiş ve maalesef tuzağa düşmüştür.
17 Eylül 2018 tarihli Soçi Mutabakatı ile “İdlib Gerginliği Azaltma Bölgesi’ndeki statükoyu korumak” ve “İdlib’de teröristlerle terörist olmayanları ayrıştırmak” görevi Türkiye’nin sırtına yüklenmiştir. Karşılığında “Ateşkes” imzalanmıştır.
Bu görev nasıl yapılacaktır? Teröristle muhalif nasıl ayrıştırılacaktır?
Bunun için Rejim güçleri ile Terör örgütleri arasına, M4 ve M5 karayolu etrafına 12 adet ileri gözlem karakolu kurulmuş ve Türk askeri Rusya’nın, Esad rejiminin ve terör örgütlerinin insafına terk edilmiştir.
Esad rejimi ve Rusya ikilisi, 2019 Mayıs ayında ateşkese son vermiş, Türk askerinin doğrudan hedef alındığı saldırılarına başlamıştır. 3 Şubat 2020 günü Serakib saldırısında 4 şehit verdik 9 askerimiz yaralandı. 10 Şubat günü bu kez Taftanaz’da 5 şehit verdik, 7 askerimiz yaralandı. Türkiye’nin tüm uyarılarına rağmen İdlib’de ilerleyişini sürdüren rejim güçleri, 20 Şubat günü Rusya’nın desteğinde hava saldırısı ile 2 askerimizi, 27 Şubat günü de 34 askerimizi daha şehit ettiler, onlarca yaralı vardı. Özgür Suriye Ordusu’nun kayıpları ise binlerce olmuştur.
Bu saldırılar acımasızcaydı, düşman saldırısıydı. Yaralıları almak isteyen araçlara bile ateş açtılar.
Türkiye’yi yönetenler tüm bu saldırılardan sonra ateşkes dilenmek için yine ayaklarına gitti, kapılarda bekletildi. 5 Mart 2020 tarihinde yeni bir protokol imzalandı.
Rusya ve Rejim güçleri saldırılarına yine ara vermediler; 11 Eylül 2021 günü 2 şehit daha verdik, 3 askerimiz de yaralandı. Saldırılara devam edeceklerini açıkça ilan ediyorlar…
29 Eylül’de yine ayaklarına gidildi; Sayın Cumhurbaşkanı, “…verimli bir görüşme yaptık…”, “Ayrıntıların ötesine geçip bu meseleye kalıcı, nihai ve sürdürülebilir bir çözüm bulma vaktinin geldiğini konuştuk…” diyerek millete açıklamaya utandıkları yeni bir mutabakat daha oluşturdular.
Görüşme sonrasında Putin’in müstehzi gülüşü çok şey anlatıyordu!
Putin’le konuşmak ve mutabakat protokolü imzalamak neyi değiştiriyor?
Sonuç değişmiyor; Rusya saldırıyor, Mehmetçik şehit oluyor!
Rusya ve ABD, bu güne kadar hiç bir mutabakata uymadılar;
Rusya, Fırat’ın batısında, Tel Rıfat ve Mümbiç’ten, Fırat’ın doğusunda 120 kilometre uzunluğunda 30 kilometre derinliğinde bir bölgeden PKK’yı çıkaracak ve ağır silahlar daha güney bölgelere taşınacaktı, ABD, PYD/YPGP’ye verdiği silahları geri toplayacaktı, sözlerinde durmadılar…
15 Haziran 2021 tarihinde Cenevre’de Biden ve Putin’in Suriye için anlaştığı iddia ediliyor.
Masada Türkiye yok…
BENCE
Dış politikada savruluyoruz.
NATO üyesi bir ülke olarak NATO’nun düşman gördüğü bir ülke ile “savunma sanayi alanında ve askeri işbirliği konusunda derinleşmek” çok ağır sonuçlar getirecektir.
Ayrıca “Bataklık Bekçiliği” görevi de Türkiye’ye hiç yakışmıyor.
Kendimizi kandırmayalım, Milleti aldatmayalım!
Suriye politikası ilk günden yanlıştı; Büyük Ortadoğu Projesi’nin Suriye ayağında ABD’nin yanında saf tutmak Türkiye’yi bir bataklığa sürükledi; Rusya’ya mahkum etti…
Sonunda, Devleti zelil duruma düşürdüler!
Türkiye ve Türk Milleti, Suriyeliler için insanlık görevini yeterince yapmış ve çok ağır bedeller ödemiştir. Daha ötesi artık mümkün değil…
Şimdi, ülkemizde misafir ettiğimiz Suriyelileri Suriye’nin kuzeyinde oluşturduğumuz güvenli bölgelere taşımanın hazırlıklarını yapmalıyız.
“Meselenin kalıcı çözümü” budur!