Oğuzhan Aygören
Başarısız İnovasyon Olur Mu?
Bazı kelimeleri amacından ve bağlamından koparıp çok fazla kullanınca ne yazık ki anlamını ve önemini yitiriyor. İnovasyon da bu kelimelerden biri. Son yıllarda her yerde görüyoruz, okuyoruz, rastlıyoruz. Yeni olan her şeyi inovatif olmakla özdeşleştiriyoruz. Hatta Türkçe’ye de kısaca yenilik veya yenilikçilik olarak çeviriyoruz.
Öte yandan inovasyonun icattan farkı nedir dediğimizde inovasyonu “değer üreten yenilik” olarak tanımlamak mümkün. Bu değer ticari bir başarı da olabilir, sosyal bir fayda da. Ufak bir etki de olabilir, çığır açıcı veya yıkıcı etkisi olan bir dönüşüm de. Mesela diş ipinin malzemesini ilk keşfeden kişi için bu bir icat. Ancak bu malzemeyi paketleyip diş ipi olarak pazara sunmak ise ticari değeri olan bir yenilik. Peki bu paketlemenin ticari bir değeri olmasaydı buna bir yenilik diyecek miydik? Bugün sizlerle tartışmak istediğim konu bu. Nedir bir yeniliği “inovasyon” yapan?
Bunun için iş dünyası dışına çıkmak istiyorum. Mesela sanat dünyası; sanatçılar. İcat çıkarmaya en açık olan bu grup için inovasyon kelimesi hiçbir şey ifade etmiyor. Sanat dünyası, yaratıcılıkla ve yaratıcı olmakla ilgileniyor. Çünkü sanatçılar eserleri ile değer üretmeye çalışmıyor. Ürettikleri eserleri belki çok değerli oluyor ve dünyayı değiştiriyor. Ya da belki de kimsenin ilgisini çekmiyor. Ancak sanatçılar, değer üreten yenilik peşinde değil.
Sanat dünyası, kendisini ifade etme peşinde. İçinde katlanılmaz olarak açığa çıkan duyguları bir eser olarak dışarı vurmanın derdinde. Akılla değil akışla ilerliyor. Yaratıcılığın kaynağı olarak cesaret ve özgüven var.
İşte ben de bu noktada girişimciliği, iş dünyasından çok sanat dünyasına benzetiyorum. Çünkü, girişimciler de tıpkı sanatçılar gibi sıfırı bir şey yapmaya çalışıyorlar. Bu bir duygu işi, gözlem işi, üretim işi, cesaret işi, özgüven işi. Bol bol deneme yanılma ama yılmadan devam etme ve ilerleme işi. Hiçbir hesap kitaba ihtiyaç duymadan sadece başlamak ve yapmakla ilgili bir iş.
Yaratıcılık bu kadar spontane ve hesapsızken, inovasyon ise hep bir hesap peşinde. Bundan bir değer üretebilirse büyük başarı elde edebilir. Üretemezse kimsenin haberi olmaz bile. O yüzden, inovasyon, aynı iş dünyasının kendisi gibi; pragmatik, sonuç odaklı ve başarısı kendinden menkul.
Tam da bu sebeple belki de kurumlarımızın daha girişimci ve yenilikçi olması için kurmamız gereken cümleyi değiştirmeliyiz. Bizim daha inovatif olmaya değil, daha “yaratıcı” olmaya ihtiyacımız var. Bunu da en iyi sanatçılardan öğrenebiliriz.
Birkaç yıl önce inovasyon danışmanlığı yaptığım bir banka yeni taşındığı binası ile gurur duyuyordu. Ben ise ilk gittiğimde büyük bir hayal kırıklığı ile karşılaştım. Daha “inovatif” olmak isteyen bankanın dört tarafı beyaz duvarlarla çevriliydi. Sanat, hayal kurmakla, ilham almakla ve ilham vermekle ilgilidir. İlham vermeyen bir ortamda çalışanlar nasıl yaratıcı olabilir ki? İnsanlar görmediklerinin hayalini nasıl kurabilir ki? Yaratıcılık için yeni deneyimler yaşamak, insanların gönlünü gözünü açmak gerek.
Hatta üstüne üstlük hata yapma özgürlüğüne sahip olmak, eğlenmek, itiraz etmek ve bazen de ciddi ortamlarda çocukça davranabilmek gerek. Bu saydıklarım, iş dünyası liderlerinin hoşuna gitmeyebilir. Ancak yenilikçi olmak isteyen kurumlar için bu kaos ve belirsizlik ortamına bilerek ve isteyerek girmek önemli.
Sözün özü, inovasyon kelimesinin kendisi de iş dünyasının başarısızlıkları gizlemek için kullandığı şahane bir icat. İnovasyon bir amaç değil bir sonuç olabilir ancak. Bunun için başarısız yaratıcılık denemelerini başarıya giden yolda kaçınılmaz adımlar olarak benimsemek ve tüm bu denemelerle gurur duymak gerek. Çünkü her deneme, sonucu ne kadar umutsuz ve başarısız olsa da bize daha önce bilmediğimiz bir şey öğreten yeniliğin ta kendisi. O halde, başarısız denemelerinizi kutlayın ve onlara sahip çıkın. Akıl işini, gönül ile harmanlayıp akışta kalın.