Galip Umut Özdil

Galip Umut Özdil

BAĞIRA BAĞIRA TARIM

Tarım ve Orman Bakanı Prof. Dr. Vahit Kirişci 4 Mart 2022 tarihinde görevi devralırken “Maalesef çok önceleri, ‘Bu ülke bunları üretmese de olur’, ‘Bunlar ithal edilebilir’, ‘İthal edildiğinde de bunların mali tutarı şu olur’ deyip tarımı ihmal edenler çok oldu’’ cümlesini sarf ederken hiç şüphesiz Sanayi ve Teknoloji Bakan Yardımcısı Hasan Büyükdede’nin “Türkiye’nin yüzde 30’u yani, 230 bin kilometrekaresinin tarım alanı. Bu yüzde 30’un bize getirdiği gayri safi milli hâsıla 50 milyar dolar, tümü. ‘Tarım tarım’ diye bağırıyoruz, çağırıyoruz da sonunda bize getirdiği para 50 milyar dolar; sanayinin getirdiği para şu anda 300 milyar dolar.” diyebileceğini tahmin etmemişti.

Toprağı ve tarımı sadece yarattığı maddi değerle ölçme yanlışlığının bizi ulaştıracağı ekonomik ve sosyal sonuçların ne olduğunu son üç yıldır çok daha acı bir şekilde günlük hayatımızda yaşıyoruz.

Bu bakış açısı 24 Ocak 1980 kararları ile tarımda korumacılığı kaldıran, destekleri üretimden koparıp azaltan politikaları savunanlarınkiyle aynıdır.

Bu anlayış ‘Paramız var ki ithal ediyoruz’ diyenlerinkiyle, ithalatı üretici başta olmak üzere iç piyasayı terbiye etmek için bir araç olarak kullanıp üstelik hiçbir sonuç alamayanlarınkiyle aynıdır.

Bu söylem tarım yapılan alanların hektar bazında milyon milyon azaldığını, azalan desteklerden dolayı tarımsal arazilerin %30’unun destek alabilmek için ön şart olan Çiftçi Kayıt Sitemine bile kaydettirilmeye gerek duyulmadığını göremeyenlerin söylemidir.

Dün tarımsal girdi fiyat endeksi açıklandı. Endeks, bir önceki yılın aynı ayına göre %117,31 ve bir önceki aya göre %7,45, bir önceki yılın Aralık ayına göre %59,01, on iki aylık ortalamalara göre %52,83 arttı.

Diğer ülkelerin yıllık artış oranlarını biz aylık olarak yaşıyoruz özetle.

Üstelik bu girdi maliyetleri artış oranlarının piyasa ile çok ilgisi yoktur. Çoğu tarımsal girdi için TÜİK’in bu verilerini iki ile çarpabilirsiniz.

2022 tarım bütçesi 26 milyar TL olarak açıklandığında mazot 8 TL, dolar 14 TL idi. Destek bütçesine 3 milyar TL daha eklendiğinde mazot 23 TL, dolar yine 14 TL idi.
Sadece buradan hesap edersek bile üretimin sürdürülemez bir noktaya gittiğini görmemek mümkün mü?

Ürün alım fiyatları ne kadar artarsa artsın, bu girdi maliyet artışları ile üretimin sürdürülebilir olması mümkün değildir. Başta gübre ve mazot destekleri artmadan ya da üreticiye doğrudan bu girdiler ayni olarak verilmeden devam eden ve bir sonraki tarımsal üretim sezonu çok sıkıntılı olacaktır.

Üretici ister istemez bu maliyet artışlarının bir bölümünü satış fiyatlarına yansıtacak, bu hem tarımsal ürünlerin hem de gıda ürünlerinin fiyatını artıracaktır. Bu fiyat artışları ise gıda enflasyonunu tetikleyecektir.

Önümüzdeki dönemde gıda enflasyonunun üç haneli rakamlara ulaşması ve bu durumun sürekli olması hiç kimse için sürpriz olmamalıdır. Toplumun gelir seviyesi en düşük olan kesiminin gelirinin çok büyük bir bölümünü gıdaya harcadığını ve dolayısıyla gıda enflasyonunu daha çok hissettiğini düşünürsek artık dayanacak güç kalmayacaktır.

Temel gıdalarda KDV’nin inmesinin işe yaramayacağını, geçici çözüm olacağını çok önceleri söylemiştik. Asıl önemli olan sorunun kaynağına inmek yani girdi maliyetlerini-fiyatlarını düşürmektir.

Ham maddesi ülkemizde olmayan tarımsal girdilerde artık üretim maliyetlerini somut olarak düşürme gücü olan destekler verilmesi şarttır.

Temel ham maddesi ülkemizde üretilebilecek girdilerin de eskiden olduğu gibi hemen kamu eliyle üretilmeye başlanması ve doğrudan veya kooperatifler eliyle çiftçiye maliyetine ulaştırılması elzemdir.

Büyük bölümü bir sonraki yıl ödenecek 2 milyar doları bile bulmayan doğrudan tarımsal desteği ile 50 milyar dolarlık hasılaya ulaşan Türk çiftçisini ve emeğini hakir gören anlayış bizi 3-5 uluslararası şirketin ve örgütlerin oyuncağı değil, oyun hamuru yapacak.

Ama yok, “Topu topu 50 milyar dolarlık hasıla için tarım tarım diye bağırmaya gerek yok derseniz”, Allah sonumuzu hayır etsin…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Galip Umut Özdil Arşivi