İ. Bülent Çelik
Baba gitti!
Barış Pehlivan'ı yine Silivriye attılar.
40 yaşında genç bir insan, 5’inci kez cezaevinde!
Kızı Arya 6 yaşında bile değil..
Daha babayla ilk baharı yeni başlıyor!
…
Ama baba cezaevinde!
Baba, kaçma şüphesi olanlardan değil!
Ama şiddetli yazma şüphesi var..
…
Hükümlü olarak dışarıda!
“Kaçsın gitsin, kurtulalım” diye yurtdışına çıkış yasağı bile koymadılar!
Ama Baba kaçmadığı gibi yazmaya da devam etti.
…
Perşembenin gelişi çarşambadan belli..
Daha önce de yazmış..
Yazma diye yine cezaevine konmuş!
Yine yazmış!
Beş kere hücreye tıkılmış. “Akıllanmamış!”
Yine yazmış…
Belli ki yine yazacak!
…
Lakin tüm yazdıkları belgeli.
Mahkeme raporlarına, resmi evraklara dayalı..
Mahkemelerde o yazdıklarını soramıyorlar!
Onlardan korkuyorlar! Çünkü onlarda vaka sabit!
Her seferinde içeri atacak yeni cinlikler icat ediyorlar!
…
Aslında yazmasını istemedikleri şeyler ceza verdikleri şeyler değil!.
Yazmasını istemedikleri şeyler kitaplarda!
…
Mesela baba, bazı bakanların, suç örgütleri ile ilişkilerini yazmış!
…
Mesela, FETÖ’den boşaltılan koltukların tarikatlara nasıl pay edildiğini yazmış.
…
Mesela rüşvet alırken yakalanan hakimlerden, MİT’çi kılığına girip dolandırıcılık yapan gazetecilere, kadar çürümüş bir çok ilişkiyi güneşin altına sermiş,,,
…
Mevkilerini, yetkilerini kullanarak zenginleşen devlet görevlilerini yazmış!
…
Ama onları soramıyorlar onlar belgeli, onlar tehlikeli!
…
Baba’nın Silivri önünde, valizi elinde, fotoğrafı var!
…
Kızı Arya 6 yaşında bile değil!
Daha Baba’nın nereye gittiğini bilmiyor.
…
Baba, havalandırmada, Merdan Yanardağ ile Can Atalay’ın takımında top oynamak için bir ay bekleyecek!
Ama belli ki yazmak için o kadar beklemeyecek!
Silivri’nin önünde, elinde valizi “Gazetecilik yapmaya devam edeceğim!” diyor!
Baba yine yazacak!
…
Ooof, of!
Arya bebeğe çok çektirecekler!
Perşembenin gelişi belli!
Boğulmayın!
Bu yaz başından beri Samsun’da 100’ün üzerinde insan denizde boğularak can verdi. Samsun sahillerine çok benzeyen İstanbul, Şile arasındaki sahillerde bir günde 14 kişinin boğulduğu oldu.
…
Hemen hemen tümünün nedeni ‘Akıntı anaforu.’
…
‘Rip akıntısı’ olarak da isimlendirilen bir doğa olayını biraz yakından tanıyalım.
Akıntı anaforu nedir?
…
Hafif dalgalı havalarda, Samsun ve Şile sahilleri benzeri, içe doğru yay şeklindeki sahillerde dalgaların kıyıya yeterince yığdığı su, bir noktadan kırılarak yüksek bir debi ile, güçlü bir ırmak misali açığa doğru akar.
…
Bu 10-15 metre genişliğindeki akıntıya denk gelenlerin ayaklarının altındaki kum adeta kayar. Ayakları yerden kesilerek hızla açığa sürüklenir.
Yüzme bilmeyenlerin ne yazık ki pek şansları yoktur.
Panikle suya gömülürler ve çoğu kez boğulurlar.
…
Akıntı anaforu, durgun denizde ya da çok dalgalı havalarda olmaz. Orta dalgalı havalarda gerçekleşir.
…
Yüzme bilmiyorsanız, böyle hafif dalgalı havalarda, bu sahillerde denize gir-me-yin!...
…
Giriyorsanız da mutlaka sizi suyun üzerinde tutacak donanımınız olsun.
Basit de olsa bir can yeleği giyin.
Hadi o da olmadı elinize boş bir pet şişe alın.
…
Yüzme bilenlerin, sakin kalmaları çok önemli.
Asla geri, yani sahile doğru yüzmeye çalışmayın!
Yanlara doğru yani sahile paralel, beş on metre yüzerek akıntıdan kurtulabilisiniz.
…
Ya da kendinizi suyun üzerinde tutarak akıntıya bırakabilirsiniz.
Elli metre sonra akıntı yavaşlayacak ve sonlanacaktır.
Artık yüzerek geri dönebilirsiniz!
…
Bu basit ama önemli bilgiyi bütün tanıdıklarınızla paylaşın.
Unutmayın ki dünyada en fazla ölüm sebebi bilgisizliktir!
…
Çocukluğu denizde geçmiş bir arkadaşınız olarak ben bu uyarıyı 30 yıldır çeşitli mecralarda defalarca yazdım.
Şuradan anlıyorum ki, pek okurum yokmuş!
Belediyeler, valilikler dahil kimseler yazdıklarımı okumamış!
Çünkü seneler sonra hala her yıl serinlemeye çalışan düzinelerce zavallı insan akıntı anaforuna kapılıp hayatını kaybediyor!
…
Varsın kimse okumasın!
Ben yazmaya devam edeceğim.
Zira bir tek kişi bile bu uyarı sayesinde boğulmaktan kurtulmuşsa, 30 yıllık çabanın bir büyük bir karşılık bulduğunu varsayarım.
Siz de bu bilgiyi sosyal medya hesaplarınızda paylaşın, kimse tarafından iplenmeme duygusunu da benimle paylaşırsınız!
Olmayana ergi
Sayfa komşumuz Nuray Babacan, birkaç gün önce, epeyce yankılanan bir kulis bilgisini köşesine taşıdı..
…
Bilgi doğru ise, AKP, Yeşil Sol Partiye (yani önceki adı ile HDP’ye) diyor ki, "Yerel seçimlerde, özellikle de büyük şehirlerde, CHP’yi destekleme, bu illerde belediye seçimlerine tek başına gir, sana söz, kazandığın belediyelere kayyum atamayacağım.”
…
AKP, HDP’ye, böyle bir teklifte bulunabilir mi?
Normal bir ülkede bulunamaz!
Çünkü böyle bir teklif açık ve mahkemelerde suç kanıtı olarak kullanılabilecek düzeyde bir itiraf olur.
Ne itirafı olur?
“Bugüne kadar atadığımız bütün kayyumlar fasulyeydi! Kayyum müessesesi, bizim, işimize gelince kullandığımız siyasi bir aparattır.” itirafı olur.
…
Peki AKP, böyle itiraf anlamına gelecek bir teklifte bulunabilir mi?
…
Ohoo, bilse ki bu itiraf büyük şehirleri kazanmasını sağlayacak, ötesine bile geçer!
Yeter ki HDP “He!” desin!
…
Peki diyelim ki AKP teklif etti!..
HDP “He!” der mi?
…
Güldürmeyin adamı!
İkisinin de ismi parti diye HDP’yi, Yeniden Refah’la karıştırmayın!
…
Çünkü bu teklife “He!” demek, AKP düzenine onay vermek anlamına gelir!
HDP, belediye koltuğu için bu düzene onay verecek olsaydı, seçmeninin helal oylarıyla kazandığı 65 belediyeden 54’ünü mazbata ve kayyum oyunlarına kurban vermeden önce de “He!” diyemez miydi?
Bu düzene onay verecek olsaydı, Eş Başkanı’nı 7 yıldır hapiste bırakır mıydı?
TELE1 neden kapatılmak isteniyor?
“Hep kaza haberi hep kaza haberi! Üstelik habire aynı haberleri tekrarlayıp duruyorlar!..”
…
Baktım. televizyon ekranında, eskinin “merkez medya”, şimdinin “yanaşma” kanallarından biri açık!
…
“Bu kanalları seyredersen, haber saatinde pazar yerlerindeki fiyat etiketlerini göstermesini bekleyemezsin. Enflasyon sepetinden bahsetmesini de bekleyemezsin.
Emeklinin 7500 TL olan maaşının kallavi bir zamla nasıl yine 7500 liraya çıkarıldığını da izleyemezsin…” dedim..
…
“Ama hep kaza haberi de verilmez ki birader!” diye yanıtladı arkadaşım.
…
Geçen gün, Özlem Gürses anlattı:
“Deva Partisi Başkanı Ali Babacan’ın seçim gezisini takip ediyorum. Doğu illerinden birindeyiz. Bir kaç kişilik bir grup Babacan’ı tanıdı, heyecanla yanına koştular.. “Nerelerdesin, sayın bakanım, ortalıkta görünmüyorsun, özledik sizi?” diye sordular..
Babacan, bu siyasetle ‘nispeten ilgili’ üstelik de kendisine muhabbet besleyen AKP’li gruba, Yıllar önce AKP’den ayrıldığını, parti kurduğunu, şimdi seçim çalışması için burada olduğunu anlattı!”
…
En sevdikleri siyasetçi yıllardır izledikleri ekranlarda yok! Bakanlıktan ayrılmış, parti kurmuş, aylardır güya gündemin göbeğinde ama bu arkadaşların haberi yok!
Çünkü izledikleri kanallar ona bir saniye bile ayırmıyor!
…
İşte muhalefetin, bu kanalları yenmeden bu iktidarı yenmesi neredeyse imkansız!
…
Sorun sadece TELE1’in sorunu değil!
Gerçeği anlatan, gerçeği yazan kanalların ne kadar elzem olduğunu anlamak için daha fazla söze gerek var mı?