Haldun Solmaztürk
Avrupa Birliği ‘tam üyelik’ sürecini bitirdi, ama onu da ‘yok’ sayıyorlar…
Dışişleri, epeydir—belki son on yıldır—beğenmediği her olguyu ve belgeyi ‘yok’ sayıyor.
Bu durum siyaset biliminde ‘durumsal farkındalık’ sorunu olarak anılıyor. Ancak gerçeklik reddedilemeyecek kadar açık şekilde kendini dayatıyor ama yine de yok sayılıyorsa o psikolojinin konusu: siyasi inkar sendromu.!
İnkar, psikolojik—ve siyasi—olarak ‘rahatsız’ edici gerçeklikten kaçmak için onu yok saymak demek…
Geçen hafta Ankara’da Büyükelçiler Konferansı vardı.
Bunlar 2008’den beri yapılan dört-beş günlük, kapsamlı, önemli toplantılar—eskiden öyleydiler.
Ali Babacan başlatmıştı—Davutoğlu ve Çavuşoğlu da sürdürdüler.
Babacan 2008’deki ilk konferansta Avrupa Birliği’ne özel yer ayırmış, uzun uzun anlatmıştı: AB üyeliği ‘devlet politikası’ haline gelmişti ve hükümetin ‘en öncelikli’ dış politika hedefiydi.
Ama Babacan’ın bir de uyarısı vardı; diplomasi ‘boşlukta’ icra edilmemektedir, dünyada olup bitenlere ‘ilgisiz ve kayıtsız’ bir yaklaşımla sağlıklı yürütülmesi mümkün değildir diyordu.
Avrupa’yla ilişkilerimiz tam da öyle gelişti; olan-bitene kayıtsız kalındı—inkar edildi.!
Bu yılki konferans 14’üncüsü…
Erdoğan da büyükelçilere sarayda yemek verdi, nasihatlerde (!) bulundu: Türkiye ‘oyun kurucu’ oldu, tribünde oturamayız, ‘yapıcı, aktif, dengeli’ dış politika yürütüyoruz vs—bildiğiniz şeyler.
Nedense Avrupa’yla ilişkilere hiç girmedi…
Aslında geçen ay Litvanya’daki NATO Zirvesi’ne giderken “Önce gelin Türkiye'nin Avrupa Birliği'nde önünü açın ondan sonra biz de İsveç'in de önünü açalım" diyen kendisi…
Vilnius’ta “Bütün liderlerle görüşmüş, AB üyelik sürecimizin canlandırılması noktasında olumlu bir kanaat hâkim-miş”. [a.b.] “Türkiye-AB ilişkilerinde yeni bir açılımdan söz ediliyor-muş”. Türkiye-AB ilişkileri hakkında rapor hazırlamasının istenmesi ‘isabetli bir adım’ olmuş.
İnanılmaz ama ‘inkar’ işte böyle bir şey…!
Bunlar 10-11 Temmuz 2023’te oluyor. Sadece dokuz ay önce—12 Ekim 2022—Avrupa Komisyonu Türkiye Raporu ki önceleri buna ‘ilerleme raporu’ denirdi, “Demokrasi, hukukun üstünlüğü, temel haklar ve yargı bağımsızlığı sürekli kötüye gitmiş, birçok alanda iyileşme yerine daha fazla gerileme olmuştur” diyordu.
Avrupa Parlamentosu Dış İlişkiler Komitesi de 30 Mayıs 2023 raporunda “İçler acısı durum daha da kötüleşti. Yargı bağımsızlığını tümüyle kaybetti. Türk hükümetinin [Erdoğan’ın] Türkiye ile AB değerleri arasında sürekli büyüyen uçurumu kapatmaya hiç niyeti yok. Türkiye’nin AB süreci anlamını yitirmiştir ve mevcut koşullarda daha fazla sürdürülemez” diyordu.
Ama Erdoğan “Bütün liderlerle görüştüm, üyelik sürecimizin canlandırılması noktasında olumlu bir kanaat hâkim” diyebildi…?
Bakın Avrupa Parlamentosu raportörü ‘Türkiye’ için ne öneriyor:
AB-Türkiye ilişkilerinde—AB tam üyeliği yerine—iki taraf için de çekici, gerçekçi, yeni bir formatın bulunması amacıyla kapsamlı ve kapsayıcı bir müzakere sürecinin başlatılması…
Erdoğan’ın “Türkiye-AB ilişkilerinde yeni bir açılımdan söz ediliyor; isabetli bir adım” dediği aslında Türkiye’nin ‘AB üyeliği’ yerine konulacak bir ‘komşuluk’ anlaşması…
Ama gerçeği ne kimse Erdoğan’a söyleyebiliyor ne de kendisi—kendiliğinden—anlayabiliyor.
Herkes inkar modunda…
O rapor, bir hafta sonra—18 Temmuz’da—AP Dışişleri Komisyonu’nda oy ‘birliğiyle’ kabul edildi. Bizim ‘çiçeği burnunda’ Adalet Bakanı, ertesi gün, “Türkiye'deki insan hakları ile hukukun üstünlüğü alanlarındaki gelişmeleri nesnel verilere dayalı değerlendirmekten oldukça uzak olduğunu üzülerek görmekteyiz” diyordu—Erdoğan gibi…
Bakan Bey 1971 doğumlu, serbest avukat. Belli ki genç yaşlarda AKP’ye girmiş, önce ilçe belediye meclisi üyesi, 2007-2023 arası—16 yıl—AKP milletvekili olmuş… O kadar.!
Gerçekliği rahatlıkla inkar edebiliyor…!
Dışişleri Bakanı da büyükelçilere “Oyun kuran, gerektiğinde oyun bozan, etkin ve müessir aktör—Türkiye’yi” anlattı. (Büyükelçiler bilmiyorlar ya, öğrendiler…)
Türkiye’nin Avrupa Birliği üyelik sürecinin akamete uğratılmış olması stratejik körlük-müş.!
Yeni dönemde, süreç tam üyelik perspektifiyle canlandırılacakmış.!
Daha 3 hafta önce oy birliğiyle geçmiş—Türkiye’nin AB süreci daha fazla sürdürülemez diyen—AP raporundan tek kelime yok…
Acaba ‘257’ dış temsilcilikten gelen büyükelçilerden hiç olmazsa biri, tek bir kişi, ayağa kalkıp en yalın haliyle ‘gerçekliği’ yüzlerine vurma cesaretini gösterebildi mi?
Yoksa ‘inkar’ hastalığı pandemi gibi hepsini mi sardı?