Burak Soyer
“Av”dan “avcı”ya, “avcı”dan “av”a: İnsanlar İkiye Ayrılır
Bankaların kendilerine borcu olan insanlardan bu borcu tahsil etmesi için çalıştıkları aracı firmaların iç yüzündeki insanlar üzerinden sağlam bir sistem eleştirisine girişen İnsanlar İkiye Ayrılır filmi, çarkların dönmesi için insanın nasıl bir “av”a ve “avcı”ya ya da tam tersine dönüştüğünü tüm gerçekliğiyle gözler önüne seriyor.
İçinde yaşadığımız sistemde “av” ya da “avcı” olmak dışında bir seçeneğimiz yok. Ayrıca bu seçeneklere da biz karar veremiyoruz. Yine sistemin insiyatifine kalmış bir durum. “O” bize bir yol gösteriyor, gerisi bizde. Rollerin her an rahatlıkla değişebildiğini de unutmamak gerekiyor. Tunç Şahin’in yazıp yönettiği İnsanlar İkiye Ayrılır filmi de bankaların birçok sebepten dolayı borçlarını tahsil edemedikleri kişilerin peşlerine düşerek “Ne koparırsak kârdır” düsturuyla çalışan aracı firmaların ekseninde, insanların nasıl birer “av”a, “avcı”ya ya da tam tersine dönüştüğünü anlatıyor.
Başrollerinde Burcu Biricik, Pınar Deniz, Aras Aydın’ın yer aldığı, 57. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde En İyi Senaryo, En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu ödüllerini alan İnsanlar İkiye Ayrılır’ın yönetmeni ve senaristi Tunç Şahin’le konuştuk.
Filmi izleyene kadar böyle bir meslek grubundan haberim olmamıştı. Sanırım siz de ailenizin başından filmdeki gibi bir olay geçmesiyle bu mesleğin varlığını öğrenmişsiniz. Film kafanızda oluşmaya başladığında nasıl bir hazırlık sürecine girdiniz?
Ailesel bir mevzu nedeniyle benim de yolum, bankaların tahsil edilemeyen borçlarını aracı kurumlarıyla kesişti. Başlangıçta doğrudan bu kurumlarda geçen bir film yapmayı düşünmüyordum. O deneyimin kendisiyle ilgili olarak 7Yüz’de Genco Erkal’ın oynadığı Refakatçiler adlı orta metraj bir film yapmıştım. Ancak zamanla aklımda, o kurumlarda çalışan ve borçlularla doğrudan iletişime geçen insanların ne hissettiği ile ilgili soru işaretleri oluşmaya başladı. Bu hikaye üzerine çalıştığımı anlattıkça etrafımda da ya kendisinin ya da bir tanıdığının yolu kesişmiş çok fazla kişi olduğunu öğrendim. Öncelikle konu ve yasal mevzuat ile ilgili araştırma yapmaya başladım. İnternetteki şikayet sitelerinde, bu varlık şirketleri ile ilgili sayısız şikayet girdisini okudum. Varlık şirketlerinde çalışacak insanlar için verilen seminerlere ve seminer içeriklerine ulaştık. Bu insanların nasıl bir eğitimden geçtiğini ve borçluyu sıkıştırmak, manipüle etmek için nasıl bir eğitim aldıklarını büyük bir şaşkınlıkla öğrendim. Hikaye oluşmaya başladıkça, yazdığım versiyonları konu ile ilgili bilgi sahibi avukatlara okuttuk.
Duygu da Bahadır da Ceren de farklı hikayeleriyle bir şekilde bu ‘batağa’ saplanmak zorunda kalmış, üçü de onları bir seferde yutmak için hazırda bekleyen sistemin ‘avları’ konumunda yerini almış. Ama sonra bir uyanış başlıyor. Bu açıda baktığımızda filmi sadece “Kodamanlarla mücadeleye girişen sıradan insanlar” başlığıyla yorumlamak mümkün mü?
Filmi özetlemek için bu doğru cümle mi bundan emin değilim. Ancak evet, bir çarkın içinde, ya onun dişlisi ya da öğütülen unsur olma rolüne karşı çıkan insanların hikayesi İnsanlar İkiye Ayrılır. Karakterlerim hikayenin sonunda bütün bir sistemi alt edemiyorlar, ancak çarklardan birisini durdurup, sorumlulardan birisini oyun dışında bırakabiliyorlar. Ancak, bunu sistemle ilgili karşı çıkışları olduğu için mi, yoksa sadece kendilerini o sistemden kurtarmak için yapıp yapmadıkları tartışmalı.
“Av”, “avcı” ayrımını çok keskin bir biçimde yapıyorsunuz. Olaylar ilerledikçe karakterler de bu ayrıma göre yer değiştiriyor. Biz de, seyirci olarak karakterlerle beraber pozisyonumuzu değiştiriyoruz. Filmin bu şekilde seyirciyi de içine aldığını ve bir ‘oyun’a dönüştüğünü düşünüyorum. Katılır mısınız bu görüşüme?
Borçluların büyük bir kısmı, aracı kurumlarla yolları kesiştiğinde uzun bir süre aldatıldıklarını ve yanlış yönlendirildiklerini düşünüyorlar. Sistematik bir şekilde uygulanan ve manipülasyon nedeniyle birbiri ardına yanlış kararlar verdikten sonra kandırıldıklarını anlıyorlar. Seyircinin de, borçlununkine benzer bir hislerle filmi takip etmek istedim. Bu nedenle filmi, birbiri içine geçen üç farklı zaman diliminde akan, oyuncaklı ve sürprizli bir yapı ile anlatıyorum. Tıpkı borçlu gibi, biz de film boyunca kime güveneceğimize karar veremiyoruz.
Bir de filmin suç filmine kayan yönü var değil mi?
İnsanlar İkiye Ayrılır üzerine çalışırken, yoğunluklu olarak klasik ve modern kara-film örneklerine baktım. Kara filmlerde genelde bir suç unsuru vardır. Suça sürüklenmiş karakterler, içinde bulundukları açmazlardan kurtulmak için giderek çetrefilli hale gelen bir olay örgüsü içine sürüklenirler. Bu bağlamda İnsanlar İkiye Ayrılır’ı bir banka soygunu filmi olarak da görmek mümkün. Filmin büyük bir kısmı bir sorgu odasında geçiyor ve bütün olayı, gerçeği bulmaya çalışan bir müfettişin gözünden izliyoruz.
Filmloverss’dan Kaan Denk’e verdiğiniz röportajda İnsanlar İkiye Ayrılır’ın Çin’de yeniden çevrilmesiyle ilgili anlaşmalar yaptığınızı okudum. Bu da hikayenin evrensel niteliğini ortaya koyuyor. Bu konuyla ilgili neler söylemek istersiniz?
Yaptığımız araştırmalarda borç-satın alma sürecinin kapitalist düzendeki hemen her ülkede kullanıldığını öğrendik. Çin’deki bankacılık mevzuatını bilmiyorum, ancak şaşırtıcı bir şekilde film oradaki seyirci tarafından büyük bir ilgi ile karşılandı. Şangay Film Festivali sonrasında, Çinli kullanıcıların filmle ilgili yorumlarını okuduk. Seyirci karakterlerle hemen özdeşleşebilmiş ve olay örgüsünü kolaylıkla takip edebilmiş gibi görünüyor. Film özelde her ne kadar bankacılık sektöründe yaşananları konu alsa da, derinde yine güç ve iktidar üzerine bir şeyler söylüyor. Hikayenin üst katmanını kazıdığımızda geriye kalanın, evrensel bir mesaj olduğunu ve kültürlerden bağımsız olarak seyirciye geçebildiğini düşünüyorum.