Oğuzhan Aygören

Oğuzhan Aygören

At bilenin kılıç öğrenenin

Bilgi çağında yaşıyoruz ama her şeyi birbirine karıştırıyoruz.
Çok bilenin hiç yanlış yapmayacağını düşünüyoruz ama sıklıkla hiç bilmeyenlerin zaferine şahit oluyoruz. Bu olmaz, bu iş tutmaz denen işlerden bahsediyorum. Uzmanlardan daha iyi bildikleri ya da daha çok uzman oldukları için başarılı olmadılar. Tam aksine, girdikleri sektöre uzak olup o işi çok da iyi bilmedikleri için başarılı oldular. Mesela şubesiz bankacılık sektöründe diğer büyük bankaların önüne geçen Finansbank, Enpara’yı kurduğunda ekibin içinde bankacı yoktu. Onun yerine müşteri hizmetleri uzmanları vardı işin başında. Hiçbirinin operasyonel bir bankacılık tecrübesi yoktu. Ayrıca şubesiz bankacılık yeni bir genel müdürlük olarak bankanın mevcut hiyerarşik yapısının dışında faaliyet gösteriyordu. Buna rağmen(!), Enpara bu alanda en başarılı şirket oldu.
Ya da her gün yeni bir başarı haberini okuduğumuz ve muhtemelen önümüzdeki yıllarda daha da çok gururlanacağımız Getir’in iş modelini başta birçok uzman yatırımcı çok riskli bulmuştu. Çünkü bilgi ile yapılan değerlendirmede daha önce benzer operasyonel işleri deneyenlerin hiçbiri başarılı olmamıştı. Getir’in iş modelinde yenilikçi bileşenler olsa da bu risklerin üstesinden gelip gelemeyeceği belli değildi. O yüzden bilginin gücü altında karar verenler yatırım kararını ertelediler.
···
Peki Getir ve Enpara, nasıl oldu da bilinenin aksine başarılı oldu?
Cevap başlıkta.
Bilgi güçse, bilmediğini bilme ve öğrenme, bu güce hükmeden bir güç. Gücü kullanma iradesi.
Bilgi, geçmişe ait. Öğrenme ise geleceğe.
Bilgi, başkalarının seyahat ettiği yolu öğütlüyor. Öğrenme ise kendi yolunuzu inşa etmeyi.
Bu yüzden asıl cahiller, hiçbir şey bilmeyenler değil; tam aksine bildiklerini sorgulama zahmetine girmeyenler. Bilgeler ise öğrendikçe bilginin arttığını görüp hiçbir şey bilmediklerini fark edenler. Bu şirketler, diğerlerinden daha çok bildikleri veya daha öngörülü oldukları için başarılı olmadılar. Tam tersine belki de daha az bildikleri için ama daha da önemlisi, haklı olmak kadar yanılmaya da istekli oldukları için başarılı oldular. Erken aşamada yapılan deneme-yanılma ile başta riskli görünen iş modellerini geliştirdiler ve herkesin bildiklerinin dışında yeni şeyler öğrenerek hiç bilinmeyen yolları aşıp yeni yollar inşa ettiler.
···
Peki bu dünyada, siz geçmiş bilginiz ile mi hareket ediyorsunuz yoksa neyi bilmediğinizi merak edip öğrenmeye mi çalışıyorsunuz?
Bunu anlamanın yolu ise olaylara nasıl yaklaştığınızda.
“Yeniden Düşün” isimli kitabında bu konuyu ele alan Adam Grant bir vaiz gibi inançlarınızı başkalarına tebliğ ediyorsanız, bir savcı gibi iddianızı ispatlamaya çalışıyorsanız ya da bir politikacı gibi bir pozisyonun sahipliğini yapıyorsanız, öğrenmeye pek de açık değilsiniz diyor.
Öğrenmeye açık olmanın yolu ise hayata bilim insanı gibi yaklaşmakta. Bu sayede bildiklerimizin yalnızca bir varsayım olduğunu kabul edebilir ve yeni işlere bir deney gözüyle bakabiliriz. Bu da bizi yeniden düşünmeye ve bildiğimizi sandıklarımızı gözden geçirmeye iter.
···
Derin bir karar süreci ile bunu bilinçli bir şekilde yapıp başarılı olursak kendimizi geliştirmiş oluruz. Yanılırsak yeni bir şey öğrenmiş oluruz. Öte yandan bunu bilinçsiz bir süreç ile yaparsak başarı ancak şans olur. Şansımız yaver gitmediğinde ise başarısızlık, boşa giden bir öğrenme fırsatı.
Siz hangisini istersiniz?
Bilinen işleri yapıp her zaman haklı çıkmayı mı yoksa bilinmeyenin peşinde yanlış yapmayı göze alıp yeni şeyler öğrenmeyi mi?

Önceki ve Sonraki Yazılar
Oğuzhan Aygören Arşivi