İ. Bülent Çelik

İ. Bülent Çelik

Aşı retçilerine ödül! Bedava PCR

Geminin gövdesinde delikler var.
Gemi su alıyor!
Hani şu: “Hepimiz aynı gemideyiz”deki gemideyiz!..
Okyanusun da ortasındayız üstelik!
Herkes can havliyle bulduğu deliği kapatmaya çalışıyor.
· · ·
Bu arada gemideki az sayıda yolcu, ellerinle çekiç ve çivilerle, gövdede yeni delikler açmakla meşgul.
Karşı çıkanlara ise “Gemide delik açma özgürlüğünden” bahsediyorlar.
Engel olmaya çalışanları “faşistlikle” suçluyorlar!..
· · ·
Tıp bilimi diyor ki:
Virüs denilen şey devamlılığını, tabiatı icabı sadece “canlı konak” var ise sürdürebiliyor.
Tutunabileceği canlı konak bulamazsa yok olup gidiyor.
işte aşı bu konak potansiyelini azaltıyor ya da ortadan kaldırıyor.
Virüse barınacak ev bırakmıyor ve yok olmasını sağlıyor.
İşin matematiği bu kadar basit aslında.
· · ·
Aksi halde virüs varlığını sürdürüyor. Sürekli kendini yeniliyor.
Önceki aşılardan da etkilenmez hale geliyor. Çeşitlendikçe çeşitleniyor.
Aşı olmayanları ‘besiyeri’ olarak kullanıyor, hem onları hem de aşı olanları öldürmeye devam ediyor.
Yani mesele kişisel özgürlük meselesi değil!
· · ·
Dünya, çiçek virüsü ile, dünyaya gelen bütün çocukları aşılayarak 25 senede baş edebildi. Sonunda virüs, yerleşecek, çoğalacak konak bulamadığı için yok olup gitti.
Bu nedenle bugün artık çocuklar çiçek aşısı olmaktan kurtuldu.
· · ·
Demokrasiyi ‘tramvaya’ benzeten iktidar, nereden estiyse aşı konusunda “demokratlık” yapmaya çalışıyor!
Aşı olmamanın özgürlükle bir alakası olmadığı gibi bu tür öldürücü pandemilerde vatandaşı aşıya zorlamanın da faşistlikle bir alakası yok!
Hem de aşı olmayana haftada iki kez PCR testini bedava yaptırarak onu da aşı olanın cebinden ödetme ödülüyle!
· · ·
Bağnazlığın, gericiliğin sınırı sadece din çerçevesiyle çizilmiyor!
Aşı olmayanların, aşıyı reddedenlerin “kime ne kardeşim! Öleceksem ben öleceğim!” demek gibi bir lüksleri yok!
Aşı olmayan azınlık, aşı olan çoğunluk için sürekli bir ölüm tehditi!
Adeta köşe başında, elinde bıçakla bekleyen, bıçağı hem sana hem kendine saplayacak bir katil gibi…
Böyle bir özgürlük anlayışı hangi demokratik teoride var?

Parasız diktatör olunmaz

Anadolu’da ‘ortaklık’ için çok sayıda kadim söz üretilmiştir.
Bunlardan biri der ki “Ortaklığı ya parasızlık ya da zenginlik bozar!
· · ·
Siyasal İslamcı olmak kolaydır!
Ama siyasal İslamcı olarak devlet yönetmek kolay değildir.
Çünkü, hem zirve çok ortaklıdır; hem de enerjinizi azgın akan medeniyet ve tarih ırmağının akış yönünün tersine yürümek için harcarsınız!
· · ·
Taliban Afganistan’da yönetimi ele geçirdi.
Ayakçı takımı lunaparkta çarpışan arabalara binerek aleme şirin, şeker pozlar verirken, ağalar hemen merkez bankasına koştu!
· · ·
Nefes nefese, bankada yakaladıkları nöbetçi elemana sordular:
Paralar, altınlar nerede?
Eleman cevap verdi?
“Ne parası, ne altını? Biz burada para, altın tutmayız! Hepsi Amerika’da!.
Ağalar şaşırdı?
Yanlarında fotoğrafçı getirmişlerdi.
Çünkü onlar da altınları kucaklayıp, dolar balyalarının üzerine ata biner gibi binerek poz vereceklerini düşünüyorlardı!
Bankada beş para yoktu!
“Peki!” dedi ağalardan biri sinirli bir merakla, “Paralar Amerika’da ise maaşları nasıl ödüyorsunuz?”
Eleman, “Çok basit! Haftalık olarak istiyoruz. Amerika’dan havale geliyor! Yani bir nevi Amerika bize haftalık veriyor…” diyerek sırıttı!
“Gülme lan!” diye kükredi iki metre sarıklı Peştun, elindeki keleşle elemanı dürterek!.. “Aha bu namluyu var ya!..”
Ortalık sessizliğe büründü..
· · ·
Siyasal İslamcılar daima çok parçalıdır.
Siyasal İslam doğru dürüst domates bulgur üretmez.
Mezhepler, tarikatlar, medreseler, tekkeler, dergahlar… Varsa yoksa hep ama hep ayrılık üretir.
Çünkü her “molla” kendi camisinin, kendi cemaatinin efesi olmak ister.
· · ·
Emperyalistler bir kendi haline bıraksa, ortada ne siyasal İslam ne de siyasal İslamcı kalır.
Çünkü siyasal İslam, her nerede iktidara gelirse orada er geç “içe çökme” başlar.
Ya parasızlıktan ya da zenginlikten ortaklık bozulur. Birbirlerini yer bitirirler!
· · ·
Tarihin, medeniyetin, zamanın çağlayarak akan ırmağında; akış yönünün tersine yürümek zaten zordur!
Bir de parasızlık mecal bırakmaz!
Paran olsa ortaklar huzur vermez; paran olmasa vatandaş huzur vermez!
Biraz cebir-şiddet, biraz adaletsizlik yaparsın, biraz zalimlikle vaziyeti bir süre idare edersin.
Ama parasız diktatör o-la-maz-sın!

Dön baba dönelim hacılara gidelim!

Davanın iddianamesini yazanlar fetöcü ve içeride…
Davanın iki savcısı da fetöden tutuklanmış, meslekten ihraç edilmiş.
Davanın yargıcı fetöden tutuklanmış, meslekten ihraç edilmiş.
Çalanlar fetöcü, oynayanlar fetöcü, seyredenler fetöcü…
28 Şubat’ı “darbe” olarak isimlendirenler fetöcü..
Ama hala bu uyduruk 28 Şubat davasının fikri takibini yapanlar, güya fetöcülere karşı!
Biz de salağız!
· · ·
28 Şubat Davası, altına Erbakan’ın da imza attığı, bir Milli Güvenlik Kurulu Kararına dayandırılıyor.
Laik Cumhuriyeti yıkmak isteyen Fetullahçı terör örgütünün bu kararın her bir maddesine itiraz etmesi normaldir.
Peki siz bu maddelerin hangisine itiraz ediyorsunuz, açıklayabilir misiniz?
· · ·
Herbiri 72, 89 yaş aralığında, bir kısmının yürüme ile bile sorunu olan, içlerinde demans hastası bulunduğu belirtilen emekli generaller, fetöcülerin ürettiği sahte davalarla, yazdığı ipe sapa gelmez iddianamelerle bu gün suçlu bulunacak, hapse atılacak, rütbeleri sökülecek, bu yaştan sonra er olarak hapis yatacaklar!
Sebep?
Oylar eriyor!
Bir avuç radikal tabana selam çakılması gerekiyor!
· · ·
Muhalefet, bu zavallı girişimi eleştirmekle, basın toplantılarında kınamakla kalmamalı!
Dünyayı ayağa kaldırıp bu adaletsizliğe bu vicdansızlığa dur demeli!
Merdivenin bu birinci basamağını kırıp, parçalayıp çöpe atmalı!
Çünkü çaresizlik sürüyor! Merdiven birinci basamakla kalmayacak!
Çünkü bu, can havliyle yapılan intikam operasyonunun siyasi uygulayıcıları, bir umut, “Balyoz ve Ergenekon” kumpaslarını yeniden canlandırma hayali kuruyorlar!
· · ·
Hukuk tarihinin en sahte yargılamalarıyla ellerinden işlerini, ömürlerinden dörder beşer yıllarını çaldıkları insanlardan; kandırıldık diye özür dilemelerine; “Allah bizi affetsin!” diye göklerden bile af dilemiş olmalarına rağmen yolun tekrar nereye çıktığını görüyor musunuz?
Dön baba dönelim, hacılara gidelim!

Var mı ?

Taliban’ı; ya utangaç bir edayla ya da gevrek gülümsemelerle savunan, isimlerini ilk kez duyduğumuz apartmandan bozma vakıf üniversitelerinden doktoralı, sivri zekalılara tek bir cümle:
Sıkıysa eşinizi, evlatlarınızı İngiltere’de Amerika’da değil de birkaç aylık bir süre de olsa Afganistan’da yaşamaya ikna edin!
Sonra gelin ekranlarda aynı gevreklikte sırıtın!
Ben de sizi alnınızdan öpeyim!

Önceki ve Sonraki Yazılar
İ. Bülent Çelik Arşivi