Haluk Levent
Anti Politika Çağında Muhalefet
Günümüz siyasal ortamını anlamak için “anti politika” ilginç bir kavram olarak değerlendirilebilir. Özellikle Trump, Bolsonaro, Orban ve çok sayıda benzeri radikal sağ iktidarların ortaya çıkışı siyasete azalan güven ve geleneksel temsili siyasete katılımın zayıflaması sayesinde gerçekleşti. Bu tip rejimler bir kez kurulduktan sonra da kamusal alanın, yarışmanın ve katılımın ortadan kaldırılması için çaba harcadılar. Toplumun en küçük yerel sorunlarla ilgili olandan, etkisi kuşaklar boyunca sürecek olanına kadar herhangi bir karar sürecine dahil olmasını engellemek için çaba harcadılar.
Siyasal plandaki gelişmelere eşlik eden iktisadi bir temelden de söz etmek mümkün. Neoliberalizmin özelleştirmeler yoluyla kamu varlıklarını yağmalaması, rant üretiminin ekonominin temel ekseni haline dönüşmesi, aşırı finansallaşma ve haneler ile devletin olağanüstü yükselen borç yükü görülmemiş bir eşitsizlik yarattı. Eğitim ve sağlık hizmetlerine erişimin zorlaşması, yükselen işsizlik ve düşen istihdam kalitesi ve bütün bunların teknolojik devrimin içerisinde gerçekleşmesi büyük bir umutsuzluk ve siyasal alandan uzaklaşma etkisi yarattı. Hiçbir şeyi değiştirme kabiliyeti kalmayan, lobicilerin etkisi altında karar alan siyasal sistem geniş kitlelerin gözünde çözüm alanı olmaktan çıktı. Bu ortam aynı zamanda Macron, Zelenskiy gibi siyaset dışından gelen figürlerin iktidara yerleşebilmelerine de imkan tanıdı.
Türkiye’de ise temsili demokrasinin temel unsuru seçimlere katılım oranı hiçbir zaman düşmedi ancak seçim dışında kalan politik alanının daraltılması hep gündemde kaldı ve rejim bu alanda kayda değer bir başarı gösterdi. Türkiye’de siyasal alanın daraltılması genellikle zor yoluyla gerçekleşir. İktidarın sivil katılımı terör ile eşdeğer sayan dili ve uygulamaları, çok sayıda suçsuz insanı hapse yollayan yaklaşımı bu çabanın dışavurumudur. İktidarı ele geçirmiş dar bir grubun en önemsiz yerel sorunlarda bile katılımın tüm kanallarını kapatmaya çalışan tavrı siyasi faaliyeti yapılabilir olmaktan çıkarmaya yöneliktir.
Artık insanların kendi gündelik hayatlarını etkileyen olaylarda söz hakkı kalmamıştır. Örneğin, zeytinlik sahibi olanların, buradan elde ettikleri gelirle hayatını idame ettirenlerin madenci çetesine karşı haklarını koruyabilecekleri bir alan kalmamıştır. Bir yönetmelikle zeytinliklerin çetelere devri mümkün kılınmıştır. Zeytinler söküleceklermiş ve çetenin işi bittiğinde arazi düzeltilip ağaçlar yerine geri konacakmış. Buradan elde ettiği gelir ile kendisine hayat kurmuş insanların bu süre içerisinde ne yapacakları, hayatlarına nasıl devam edecekleri ise meçhul. Yönetmeliğe göre zeytinlikler, zeytin sahasının taşınması gibi bir garabet, rehabilite edilmesi gibi ucu açık bir taahhüt ile ve sahibine herhangi bir söz hakkı tanınmadan tahsis edilebilecek. Orada yaşayan tüm canlılara, doğaya verilen zarar bir yana, zeytinlikten elde edilmekte olan gelirin tespiti ve tazmini nasıl gerçekleştirilecek? Maden sahasından kaynaklanan kirliliğin yayılması ile zarar görecek bölgedeki diğer tarımsal alanlarda zarar nasıl ölçülecek ve tazmin edilecek? Bütün bunlar belirsiz.
Artık doğrudan el koyma ve haydutluk faaliyeti yönetmeliklerle düzenlenir hale geldi. Belediyelerden üniversitelere kadar kayyumlukların oluşturulması, yerel yönetimlerin çalışmalarının kısıtlanması, yaşamsal sağlık kararlarının veriliş tarzı, ekonomik kararların, “mega projelerin”, borçlanma ve harcama tercihlerinin belirlenmesi gibi son derece önemli alanlarda söz hakkımız daha doğrusu lafımızı dinleyen kalmamıştır. Kendi kendimize konuşup duruyoruz.
Bu durumda muhalefetten beklenmesi gereken ise bu kanalları tekrar açacak ve siyasi alanı tekrardan kuracak bir iktidarı örmektir. Altı partinin açıkladığı güçlü demokrasiye geçiş programı bu niyetle hazırlanmış bir program. Eksikleri olmakla birlikte pek çok önemli sorunun kaynağını bugün içinde olduğumuz rejime bağlayan ve bu rejimi değiştirerek eskisinden daha iyi bir rejim kurmayı amaçlayan bir irade beyanı. Fakat siyasi partilerin genel başkan yardımcılarının koordinatörlüğünde hazırlanmış bir metin.
Bu metnin bir anlam taşıyabilmesi ancak temel soruna yani geniş kitleler için siyasi alanı tekrar kurmaya hemen şimdi başlamaları, buna öncülük etmeleri durumunda mümkün olabilir. Yoksa kadınların sorunu büyük onlar için bir proje yapalım. Gençler işsizlik, kalitesiz eğitim gibi pek çok sorun ile karşı karşıyalar bir proje de onlar için yapalım. Kürtler, aleviler, çeşitli inanç grubuna mensup olanlar vb. gibi, çok sayıda kimlikten insanlar eziliyorlar, o zaman onlar için de bir proje yapalımdan öteye geçmez ve gerçek bir umut olamaz.
Bu metnin bir umut yaratabilmesi ancak kadınlar, gençler, işsizler, kürtler, aleviler, her tür inanç grubundan insanlar, kısaca bütün kimliklerden, sınıflardan ve statülerden insanların salt kendi sorunlarını değil memleketin temel sorunlarını tartışmak için bir masanın etrafına oturtulabilmesine bağlıdır. Bu kanalları açmak için, yani siyasi alanı tekrar kurmak için çaba göstermeye bağlıdır. Aksi halde @ErincYeldan’ın twitter hesabında UNCTAD’dan alıntılayarak çizdiği “timsah kapitalizmi” bu toplumun dokularını, bağlarını tümden parçalayacak.