İ. Bülent Çelik

İ. Bülent Çelik

Ah şu IMF!

IMF bilindiği vechile, devletler arası bir kredi fonu.
Neredeyse dünya devletlerinin tamamının; yani Dünya’daki 206 devletin189’unun üyesi olduğu kelimenin tam anlamıyla global bir banka!
· · ·
Yani, üyesi olan, nakite fena sıkışmış devletlere, tefecilerden daha uygun fiyatlı kredi veren, ama bu kredinin nerelere harcanması gerektiği yazılı bir program ile adeta dikte eden, sonra da bu harcamaları kontrol eden, haşa huzurdan, parayı cebellezi etmek niyetinde olan hükümetlerin borç almayı da pek sevmedikleri bir özel finansör!
· · ·


1947’de faaliyete geçen ve bugün kasasında 1 trilyon dolardan fazla parası bulunan IMF’nin kurucu statüsündeki üyelerinden birinin de Türkiye olduğu ve başvuruyu İsmet İnönü’nün yaptığını duymuş muydunuz?
· · ·
Siyasi tabanına IMF’yi adeta, Türkiye’yi yıkmak üzere kıskaca almaya çalışan, batı finans baronlarının bir aracısı gibi tanıtırken, bu kuruluştan kullanılan, 6 milyar dolar tutarında son krediyi de, 2005 yılında Tayyip Erdoğan’ın çekmiş olduğunu hatırlayanınız var mı?
· · ·
“IMF bizden 5 milyar dolar borç istedi, verin dedim!” şeklinde havalı bir açıklama ile IMF’ye Merkez Bankası’ndan borç verdiğini iddia eden Erdoğan’ın bu iddiasına; o dönemde Merkez Bankası Başkanı olan Durmuş Yılmaz’ın “Bu açıklamaya bulabildiğim en uygun söz: yalan!” şeklinde yanıt verdiğini hatırlıyor musunuz?
· · ·
Kristalina Georgieva, saçları, etek döpiyesi ile Merkel’e benzeyen IMF Başkanı…
Birkaç ay önceki bir sağlık zirvesinde: “Büyük ekonomilere sahip ülkelerin pandemiyi sonlandırmak için diğer ülkelere bağışları arttırmaları gerekiyor!” dediğini işittiniz mi?
· · ·
Bu açıklamadan sonra, IMF’nin pandemi nedeniyle üye ülkelere 650 milyar dolar destek dağıtacağını; Türkiye’nin payına 6,5 milyar dolar düştüğünü; ve bu ay sonu geleceği bildirilen paranın dört gözle beklendiğini; bekleyenin kim olduğunu tahmin edebiliyor musunuz?
· · ·
Durun, Bir dakika!
Yanlış tahminde bulunmayın!
“Bu büyük ekonomilerin küçük ekonomilere yardımı” diye tarif edilen parayı dört gözle bekleyen;
“İtibardan tasarruf olmaz!” diye batı ülkelerinin ‘yangın uçağı’ yardımına bile günlerce direnen, “Strong Türkiye!” hashtag’leri ile Dünyanın en iyi ekonomisi olduğunu söyleyen, yangında, selde “iban, iban!” nidaları yükselirken, Somali’ye 30 milyon dolar hibe gönderen yüce reisimiz Erdoğan olacak değil ya!.
· · ·
Beklese beklese son Merkez Bankası Başkanı Kavcıoğlu bekliyordur!
Para geldikten sonra, “Neden IMF’den hibe aldın?” diye onun da defteri dürülür, şahsen kendisi, bizzat kendi kendisine kovdurulur, biter gider!

Haftanın skandalı

Malum televizyonlardan birinde dört gazeteci(!), canlı yayında Cumhurbaşkanı’na soru soruyor.
Cumhurbaşkanı, cevapları sırasıyla gazetecilerin arkasına yerleştirilmiş prompterdan okuyor.
Derken, resim seçicinin hatalı bir tercihi ile biz de, aslında gizlenmeye çalışılan bu tabloyu görüveriyoruz.
· · ·
Buradan da anlıyoruz ki prompterda cevapları, sırasıyla hazırlamış, dizilmiş olduğuna göre sorular bu gazetecilere önceden verilmiş.
Onlar sırası geldikçe soruları soruyor, Cumhurbaşkanı da cevapları prompterdan okuyor.
Bu hadise birkaç küçük haber ve yoruma konu oluyor ve haftanın felaket tablosu içerisinde yok olup gidiyor.
· · ·
Aslında normal bir ülkede neresinden baksanız, hem o gazetecilerin hem de Cumhurbaşkanının istifası ile sonuçlanması gereken bir gazetecilik ve yönetim skandalı!
· · ·
“Canlı yayın” diyorsun!
“Devletin en üst görevlisi gazetecilerin sorularını cevaplayacak” diyorsun!
Sonra hazırlanmış soru ve cevaplarla neredeyse bir ilkokul müsameresi sergiliyorsun!
· · ·
Şimdi benim o prompter virtüözlerine, o iletişim başkanlarına, o metin yazarlarına, o toplantı danışmanlarına bir çift sözüm var!
Tayyip Erdoğan, seçimleri, referandumları yüksek ekonomi bilgisi ile, yüksek siyaset ihtisası ile kazanmadı!
Bugün bulunduğu noktaya, yüksek mühendislik, yüksek tıp, yüksek astronomi bilgileriyle gelmedi…
Neyle geldi?
Hitabet gücüyle!
· · ·
Şimdi siz; denizde inanılmaz hızıyla adeta şekiller çizen, ele avuca sığmaz bir pengueni, sadece karada yürüterek yaşatmaya çalışıyorsunuz!
Hatta ona denizde nasıl yüzdüğünü unutturmuşsunuz!
· · ·
Demek ki liyakatsizlik denilen şey de böyle birşey işte!

HANİ UÇACAKTIK?

Partili Cumhurbaşkanlığı sistemine geçince yüzde yüz uçacaktık!
Neden uçmuyoruz?
Bu soruyu, doğru cevabı alana kadar tekrar tekrar sormak hakkımız!
Uçmak için neyimiz eksik yani?
Her şey elimizde değil mi?
Kim elimizi tutuyor?
· · ·
Bakanları istediğimiz gibi dışarıdan atamıyor muyuz?
Askeri Şura’da generalleri istediğimiz gibi atamıyor muyuz?
Meclisi kenara koyup, istediğimiz gibi kanun kuvvetinde kararname çıkaramıyor muyuz?
Reis, kime “ne diyor da yapmıyor?”
Kimden, “ne istiyor da vermiyor?
“Kimi istiyor da sarayında istediği makama getiremiyor?
Neden doları dizginleyeceğine Merkez Bankası Başkanı’nı dizginlemeyi tercih ediyoruz?
Neden enflasyonu dizginleyeceğine, enflasyonu ölçen kurumu dizginliyoruz?
· · ·
Neden yeniden enflasyon canavarını sokaklarda görmeye başladık?
Neden canavar yine vatandaşın arkasına dolaştı?
Neden önünden uçarak kaçamıyoruz?
Hani uçacaktık?
Neden hala değil uçmak, piste bile çıkamıyoruz?
Memleketi, ekonomiyi uçurmak bir yana, neden yangın uçaklarını bile uçuramıyoruz?
Neden?

Bakanın kriminal danışmanları

Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli’nin dört yardımcısının da çifte maaşlı olduğunun ortaya çıkması kimseyi fazla şaşırtmadı.
· · ·
Neden şaşırtmadı?
Çünkü çifte maaşlı yönetici sayısı o kadar fazla ki, anormaller normalleşti.
Normaller anormal oldu.
Ortalık, Anton Çehov’un ‘Altıncı Koğuş’una döndü.
· · ·
Ama Pakdemirli’nin, sadece iki danışmanının 111 adet suç kaydı olduğu, üstelik de bu suçların sadece ihaleye fesat karıştırmak değil, hırsızlık, tehdit, yaralama, öldürmeye tam teşebbüs gibi ağır kayıtlar olduğu ve bir kısmının da mahkemelerinin devam ettiği gibi bir realiteyi henüz normal kabul edebilecek bir zihin gevşemesi noktasına ulaşamadık.
İnanılır gibi değil ama iddiaya henüz bir itiraz eden de olmadı.
Öyle sanıyorum ki bu durumu Bekir Pakdemirli de bilmiyor!
Koskoca bakan.. İstihbaratı var, tahkikatı var…
Dolayısıyla bilmiyorsa kötü!
Ama biliyorsa daha da kötü!
· · ·
Maalesef üçüncü bir şık da yok!

Önceki ve Sonraki Yazılar
İ. Bülent Çelik Arşivi