İ. Bülent Çelik
Abdülhamid Han kostümü
İsmi lazım değil, meşhuur alışveriş sitesinde satışta..
Fes dahil 740 TL.
• • •
Diriliş Ertuğrul’u izlerken, bir elinde kazan kapağından kalkan, diğer elinde kömür sobasının karıştırma çubuğu, kafasına da yengenin pazen donunu geçirmiş (şekil-1’deki) afbuyur salak var ya!
İki diziyle beynini rölantiye düşürüp “Ulan niye bizim evde hala kömür sobası var?” diye sormayı bile akıl edemeyen ebleh!
İşte bunun bir tık beyinsel olarak gelişmiş ve iki tık paralıları, olaya kostümlü takılıyor belli ki!..
Bunu evde giyip, kendisini endişeli gözlerle izleyen evlad-ü ayalına poz veriyor.
Hani malum sarayın merdivenlerindeki bilmem kaç devleti temsil eden aslan parçaları gibi..
Hani galvanizli soba tenekesinden miğfer yapmış, nacak sapına, gürz kıvamına gelsin diye hamam ilifi geçirmiş tosuncukların Ankara havası!..
İtibardan tasarruf modu..
• • •
Meşhuur sitenin “Bunu satın alanlar şuna da baktı” bölümünde ehven fiyata Abdülhamid Han madalyonları da var.
Madem para var, kostümün yanında aksesuar olarak onu da alın!
Münasip bir yerinize takarsınız!
Muhalefetin kolayına mı geliyor!
Muhalefet, sonuç getirmeyen, rutinleşmiş, bir derde derman olmayan “laf çakmalı!” basın açıklamalarıyla bir yere varılamadığını hala idrak edemedi.
Bu modelin 19 senedir işe yaramadığını anlayamadı.
CHP sözcüsü Faik Öztrak abimiz düzenli aralıklarla kameraların karşısına geçiyor.
Salonda iktidar ve muhalif medyadan gazeteci ve kameralar var.
Bir iki muhalif kanal, açıklamayı leğende istavrit kıvamında, “yarı-canlı” veriyor.
İktidar yandaşı kameralar ise basın toplantısını çekiyor ama zinhar haber yapmıyor. Onların amacı görüntü ve bilgileri merkeze geçmek.
Ola ki bir açık ya da kullanışlı bir malzeme çıkarsa diye merkezdeki uyanıklar tetkik ediyor!
• • •
Öztrak konuşmasına “Yokuş aşağı freni boşalmış, duvara doğru giden bir kamyon” şeklinde bir mecaz-ı mürsel ile başlıyor, anlatıyor, alatıyor, sonra sanayi üretimi yüzde şu kadar daralmış, Ciro endeksi geçen yıla göre şu kadar düşmüş, perakende satışlar yüzde şu kadar gerilemiş. Damat bakan esnafı sanayiciyi şu kadar borca batırmış..” diye konuşmasını bitirerek kağıtlarını topluyor. Arkasını dönüp çıkıyor..
Bir dahaki basın açıklamasına kadar işlem tamam.
Vazife eda edilmiş, gönüller rahat!
• • •
Şimdi naçizane soruyorum!
Sayın Öztrak, güzel abim!
Bu modelin bir sonuç vermediğini hala anlamadınız mı?
Kasaptan 5 liralık kıyma alan vatandaşlarımız var.
Hani onlardan birisini konuştursanız.
O kıymayı eve nasıl taşıyor. onunla kaç adet köfte yapıyor anlattırsanız..
O kadarcık kıymayla bir patlıcan musakka tarifi yaptırsanız..
Emin olun daha etkili olacaktır.
• • •
“Malum birinin” konuşmasına tahammülümüz kalmadığını, sesini duyunca kanalı değiştirdiğimizi biliyorsunuz!
Siz de aynı kategoride yer almak istemezsiniz!
Güçlü Meclis
Bakanların yazılı soru önergelerine yanıt verme oranı %8 civarında..
Başta Adalet Bakanlığı, Aile ve Sosyal Güvenlik bakanlığı ve dahi muhtelif bakanlıklar verilen yazılı soru önergelerine ısrarla yanıt vermiyorlar.
• • •
Sözlü ya da yazılı soru önergeleri meclis işleyişinin ana mekanizmalarından biridir. şayet bu mekanizma çalışmıyor, işlemiyor ise Meclis’in varlığından söz edilemez.
Bir kere bu tespiti bir kenara koyalım!
• • •
Tarih 1 Mart 1921. Atatürk Meclis kürsüsünde..
Savaş alanlarının barut kokusu hala üzerinde..
İkinci yasama yılı açılışına yetişmiş.
TBMM’nin ilk yılının faaliyetlerini değerlendiriyor.
Bir yandan İstiklal Harbi devam ediyor. Kuvayi Milliye çeşitli cephelerde işgal güçleriyle mücadele ediyor.
Birinci İnönü Muharebesi bitmiş. İkincisi başladı başlayacak.
Çerkez Ethem, Tevfik Bey, Reşit Bey ihanetleri yeni bertaraf edilmiş..
Yunanlılar, Ankara’ya doğru yürüyor..
Afyonkarahisar’ı işgal etmek üzere..
• • •
Atatürk böyle bir atmosferde Meclis kürsüsünde, Meclis’in ilk yıl faaliyetlerini özetliyor.
“Efendiler!” diyor.. ”Meclisimiz, kuruluşundan bu yana geçen 311 günde 151 birleşim, 407 oturum yapmış, toplam 381 kanunla uğraşmıştır. Komisyonlara 703 iş yollanmış, 422’si sonuçlandırılmış, kalanı yeni döneme devredilmiştir.
122 Önerge ile Bakanlar Kuruluna sorular sorulmuş, gensoruda bulunulmuştur.”
• • •
Meclisin ilk faaliyet yılında, üstelik o yangın ortamında, 407 oturum vardır. cevaplanmamış tek bir önerge yoktur.
Komisyonlar tıkır tıkır çalışmaktadır..
Atatürk, meclisten sadece savaşı yönetme yetkisi değil adeta ölme izni de isteyerek cepheye gitmektedir.
• • •
Tayyip Erdoğan; Yeni Başkanlık Sisteminin bir özelliğinin de daha güçlü bir meclis olacağını söylemişti.
Bu kulaklar bu sözü duydu!.. Gazetelerin sütunlarına, tarihin kayıtlarına bu sözler geçti!
Yasaların, bir avuç danışman tarafından çıkarıldığı, hazırlanan yasa taslaklarından, atanmış bakanların bile haberi olmadığı, vekillerin umursanmadığı meclis ne açıdan daha güçlü olacaktı?
Soru önergelerine cevap alamama bakımından mı?
Haftanın analizi
İlahiyatçı Cemil Kılıç;
“Allaha din öğretmek” başlığı altında yaptığı analizine:
“Öbür dünyada cennete gitmek için bu dünyayı cehenneme çevirenler müslüman olamaz!” diyerek net bir yargı ile başlıyor ve şöyle sürdürüyor:
“Din insanın kendisini doğaya teslim etmesidir. Kur’an, doğayı tahrip etmeyi mahkum ediyor. Din doğayı koruma mücadelesidir.” diyor..
Devam ediyor:
“21. yüzyılda Kuran’a göre müslümanın tarifi şudur;
- Çevreci mi?
Dindardır! - Hayvan haklarına saygılı mı?
Dindardır! - İnsan haklarına saygılı mı?
Dindardır. - Sosyal adaletten ve adil paylaşımdan yana mı?
Dindardır. - Egemenlere karşı ezilenlerin yanında mı?
Dindardır.
Bu yüzyılda müslümanım diyen kişide bunlar yoksa ne kadar namaz kılarsa kılsın, ne kadar oruç tutarsa tutsun, kaç sefer hacca giderse gitsin, asla Kur’ani ve Muhammedi manada dindar olamaz.
Olsa olsa dinci olur.”
• • •
Şöyle bir bakınca, Hoca analizinde ‘iyi dindar’ olarak adeta Marksistleri tarif ediyor.
• • •
Lakin şimdi hemen: “Vay sen Marksizm’e din mi demek istiyorsun?” şeklinde tersinden atak almayalım!
Henri Lefebvre’yi okumuşluğumuz var! Amman deyim!