Memetcan Demiray
YouTube kazandı!
Seçimlerin ilk turu 0-0 biten derbiler misali, kimseyi tatmin etmedi. Özellikle "seküler kesim"... Hayal kırıklığını bir türlü atlatamıyor. Oysa bu sonuç, burun kıvrılan "Youtuber"ların "sokak röportajları"nda çoktan belliydi. Hans, Toni, Coni!.. Maalesef Türkiye'nin "seçmen profili" Twitter'daki takip listemizden ibaret değildi!
İtiraf edelim, fena yanıldık! Seçim öncesi kabaca tahminler, CHP'nin oyunu birkaç puan artıracağı yönündeydi. Sen de 26, ben diyeyim yüzde 27... "Good Party"den 10, YSP-TİP'ten de 12 puan gelse... Etti mi yüzde 50!.. Daha bunun DEVA'sı var, Saadet'i var. Bu iş ilk turda yüzde 55'le rahat biterdi!
İyi de ya "emanet oylar"... Vaktiyle CHP'den HDP'ye, İYİP'den CHP'ye, "ittifak içi" dolaşıp duran bir oran, adeta "bonus" gibi bu toplama dahil edilmişti. Sonuç? Yüzde 45'te kalan Kılıçdaroğlu'nun yeni bir yenilgisiydi.
Peki milletvekili seçimine ne demeli? YRP'nin yüzde 3, MHP'nin yüzde 10 oya ulaşması "seküler kesim"de hayal kırıklığını daha da artıracaktı. Toni, Coni, Herkel, aman aman!.. Necip milletimiz HÜDAPAR'ı bile "iki keklik" türküsüyle meclise yollamıştı!
YouTube mu Twitter mı?
Oysa seçimin nasıl geçeceği haftalar öncesinden üç aşağı beş yukarı belliydi. Ama nereye baktığımıza bağlıydı. Konvansiyonel anket şirketleri... Güvenilirliğini çoktan yitirmişti. Facebook, Twitter?.. Onlar da zaten kendi seçtiğimiz, "kafamıza uyan" insanlardan ibaretti. Yolsuzluk videoları, sandık uyarıları, Ecevit şiirleri, kalp işaretli paylaşımlar... Sahi, "gaza getirdiğimiz" kitle kimdi?
Cevabı YouTube'un "sokak röportajcıları" verecekti. Türkiye'yi il il gezip "kesintisiz anketler"le halkın görüşünü aktaran genç muhabirler, "Cumhurbaşkanı adayınız kim?" diye soruyorlardı. Vatandaşın yanıtı netti: Eğer muhalifse "Tabii ki Kılıçdaroğlu"... Çünkü "20 yıl olmuştu" ve "Artık değişim şart"tı. Kürtler de blok halde "Piro"ya oy verecekti. Muharrem İnce'nin zaten üç-bes liseli dışında pek seçmeni yoktu. Peki bu bir "zafer" için yeterli miydi?
Ana akım: "Ultra-nasyonalizm"
Elbette hayır... Zira "milli irade"nin fikri değişmemişti. "Oyum tabii ki Reis'e... Ondan başka 'adam' mı var"dı?.. Hem "altılı masa"... "PKK ile iş birliği yapmış"tı! Ekonomik kriz mi? Baksanıza şu caddelere ve kafelere!.. Her yer tıklım tıklımdı! Demek ki "millette para var"dı. Çok gelişmişti memleket, çok... İHA'larımız, SİHA'larımız dünyayı kıskandırmaktaydı! "Sonuna kadar Erdoğan"!.. Ekonomi yüzünden AKP'yi terk edenler... Sokak röportajlarına bakılırsa devede kulaktı.
Kathimerini'den Nikos Konstandaras, halkın bu tavrına inanamıyordu. Oysa Die Zeit'ın deneyimli Türkiye muhabiri Marion Sandker... "Milliyetçiliğin" bu topraklarda sadece "aşırı sağ"a özgü olmadığını hatırlatıyordu. "Ulusalcılık"... Ülkenin "kurucu değerleri" arasındaydı. Ve Avrupa'da "deli" diye alay edilen, oyu yüzde 10'u aşarsa "demokrasiye tehdit" olarak görülen "ultra-nasyonalistler"... 2023 Türkiye'sinde neredeyse yüzde 60 potansiyelle "ana akım"dı.
"Gelecek" kaybetti, "geçmiş" kazandı
Yazar Kaya Genç de The New Yorker'daki son söyleşisinde bu konuya değiniyordu. Genç'e göre Türkiye'de İslam'la iç içe geçmiş çok ilginç bir kapitalizm vardı. İşte deprem bölgesinde Erdoğan'ın "yarısı bizden" kampanyasına destek veren çaresiz halk... Kapitalizmde "hiçbir şeyin bedava" olmadığının farkındaydı! Dolayısıyla Kılıçdaroğlu'nun "ücretsiz konut"unu satın almamıştı!
Üstelik Erdoğan'ın "milliyetçiliği" Osmanlı ve din motifliydi. Hem CHP... "Batıcı" ve "elitist" değil miydi? Vatandaş da haliyle Millet İttifakı'nın "gökkuşağı koalisyonu" yerine Cumhur'un "güvenlikçi politikaları"nı tercih edecekti. Kır-kent, seküler-dindar gibi ayrımların geride kaldığını sanmıştık ama işte "sandık"... Kampanyasında sadece mazinin travmalarını anlatan Erdoğan, ilerisi için umut saçan Kılıçdaroğlu'nun 5 puan önündeydi. "Geçmişin karamsarlığı geleceğin iyimserliği"ne galip gelmişti!
Bıçak kemiğe dayanmadı!
Sosyolog-gazeteci Emre Aköz de yıllar sonra Karar gazetesi için kaleme aldığı yazıda Millet İttifakı'nın kampanyasını eleştiriyor.
Konuya "reklamcılık" üzerinden yaklaşan Aköz, altı partinin seçmene "tutarlı" mesaj vermediğini vurguluyor. Kimsenin "demokrasi"yi ve yolsuzlukları takmadığı ortada!.. Muhafazakâr seçmen de pahalılıktan şikayetçi madem... Sırf "ekonomi" ana tema olarak belirlenip Ali Babacan öne çıkarılamaz mıydı? “Unique Selling Proposition”... Yani "ürünün biricik özelliği" atlandı diyor.
Bugünlerde Kılıçdaroğlu'nun "mülteci meselesi"ne ve "terör"e ağırlık vermesi de Aköz'ü doğruluyor. "Herkesi kucaklama" dönemi ve "7. ok hanımcılık" geride mi kaldı?! Twitter'da "kalp emoji"si yerine yumruğa bırakıyor!
Her an her şeyin değişebildiği kaygan bir zemin... Rotası belirsiz bir gemideyiz adeta... Sonumuz "bahar" mı, "kara kış" mı? Cevabı sadece rastgele esecek rüzgârlar biliyor.