Tüterken kokan güzellik; tütsü

Tütsü, yandığında kokulu duman üreten hoş kokulu görsel şölen ritüeli…

Pandemi nedeniyle evlere kapandığımız şu son bir yıl içinde, tütsü Dünyanın her yerinde daha da yaygın olarak kullanılır oldu. Özellikle koku ve tat alamama durumuyla kendini belli ettiği söylenen korona virüs ve yeni semptomları için tütsünün yaydığı kokuyu hissetmek, sanki gizli bir sağlık referansı gibi oldu.

Tütsünün kültür tarihi neredeyse insanlık tarihi kadar eski olmalı! Mağara devrinde bile yiyeceklerini pişirmeyi ve yaktığı ateşle ısınmayı öğrenen atalarımız için, bazı ağaçların yanarken yaydığı kokular her zaman tercih edilir olmuş. Tütsünün ilk kullanımı, bazı ağaç kabuklarının, yapraklarının ve kurutulmuş çiçeklerinin kokuları açığa çıkıncaya kadar ısıtılıp, yakılması yoluyla olmuş. Tarih boyunca, gerek mutlu, gerekse de üzücü olayların çoğu yakılan tütsülerin dumanı ve güzel kokuları ile ilişkilendirilen alegorilerle canlandırılmış. Tütsü kullanımı ve güzel kokuya olan ilgi, zaman süreci içinde araştırmalara, bilimsel arayışlara da zemin hazırlamış ve yüzlerce yıllık deneyimlerden sonra Araplar tarafından bitki özlerinin damıtmasıyla tat verici ve parfüm olarak kullanılabilen doğal bitki yağları elde edilmiş. Damıtma sisteminin icadı ve geliştirilmesi aynı zamanda modern kimya bilimi için de çok önemli bir adım olmuş. Tonlarca yaprağın, çiçeğin, meyvenin damıtmadan geçirilerek yoğunlaştırılmış özüne ulaşılması sistemi ile gerek koku, gerek ilaç, gerekse de zevk veren maddelerin üretiminde önemli bir aşama geçilmiş.

Tütsü, tarih boyunca, dini ritüellerde, inanç sistemlerinde ve bireylerin ruhsal arınma yöntemlerinde etkili bir aksesuar olmuş. Bugün de tütsü kullanımının ve küresel ölçekli üretiminin yapıldığı Hindistan’da ve Asya kıtasının bazı yerlerinde MÖ 3300 yıllarında tütsü kullanıldığına dair bulgular var. Bugünkü Çin topraklarında 4000 yıl önce rahipler tarafından dua edenlere yönelik olarak tütsü ile kutsama yapıldığı biliniyor. Tütsü ile ilgili antik Çin kaynaklı en eski belgede, -bugün de tütsü yapımında yoğun olarak kullanılan- tarçın ve sandal ağacı yetiştirilmesi hakkında yazılı detay var. Bilgisini edindiğim 12. yüzyıla tarihlenen bir başka belgede ise, bina yapımlarında tütsü dumanı sirkülâsyonunun tasarımına ait detaydan bahsediliyormuş.

Tütsü yakmak, ya da güzel kokan ağaçlarla, çiçeklerle ve yapraklarla mekânın kokusunu değiştirmek bazı kültürlerde ölüm sonrası bedenin hemen toprağa verilmediği durumlarda gözüküyormuş. Bilge Kağan Abidesinin güney yüzünde, Bilge Kağan’ın babasının ölümü üzerine düzenlediği yas töreninde bol miktarda sandal ağacının koku vermesi için ortama getirildiği, etrafa serpildiği ve yakılarak kullanıldığı yazıyor.
İnsanlar ibadet ettikleri mekânların güzel kokmasına gayret etmişler
Asya ülkelerine seyahat etmişler bilirler, tütsü oralarda günlük yaşamın önemli bir parçası gibidir. Bırakın yaşanılan mekânlarda tütsü kullanmayı, sokaklarda hatta araba içlerinde bile yanan tütsüler, Asya insanı için dumanla arınmanın tılsımlı yolu gibidir. Hinduizm, Budizm, Şintoizm ve Konfüçyüs inancı gibi içinde binlerce öykü ve mitolojik figür taşıyan inanç sistemlerinin günlük yaşama geçmiş olan alegorilerin yansıması içinde tütsünün çok önemli bir payı olmalı. Eski Mısır’dan semavi dinlere geçen “tütsü” dumanı ve vücuda sürülen kokuyla arınma metodu, tek tanrılı dinler için de varlığını sürdürmüş. Hint sümbülü, günnük, mür, mesh yağı, laden ve tarçın gibi hoş kokulu ağaçların ve çiçeklerin geçtiği satırlar kutsal kitaplarda yerini almış. Bırakın büyük inanç sistemlerini, mezheplerin bile kendine özgü tütsü tipleri belirmiş, farklı coğrafyalarda farklı tercihler belirgin olmuş.

Avrupa insanının karşılaştığı kendi coğrafyasında yetişmeyen ilk tütsü tipleri İpek yoluyla gelen konvoylardan çıkmış olmalı. Sonrasında gelen coğrafi keşiflerle Afrika’da, Asya’nın ve Kolomb sonrası Amerika’nın derinlikleri ilerledikçe karşılaşılan yerli halkın yaşamlarında ve ibadetlerinde kullandığı güzel kokulu otlar Avrupa insanının beğenisine taşınmış.

Antik Roma da tütsü kullanımı oldukça yaygınmış. Yerel kutlamalarda masalar naneyle ovuluyor, yastıklara fesleğen yaprakları dolduruluyormuş. Üretilen lavanta yağı, biber ve anasonla çeşnilendirilerek buhur elde ediliyormuş. Bu dönemlerde Akdeniz’de yapılan ticarette kokulu ağaç parçacıklarının payı büyük. Hıristiyanlığın yaygınlaşması sonrasında kilise gelenekleri içinde de yer alan tütsü kullanımı farklı mezheplerdeki farklı kullanım şekilleriyle günümüze kadar gelmiş. Tütsü Osmanlıda da var. Reçinesi yandığında güzel koku veren ağaç parçacıklarının gül suyu içinde kaynatılmasıyla elde edilen karışıma amber, misk, sümbül ve lavanta gibi farklı çiçekler katılarak elde edilen “buhur suyu” bir çeşit tütsü olarak kullanılmış. Evler, camiler, medreseler hatta kahvehaneler bile buhurdanlıklar içinde yanan buhur suyunun yaydığı kokuyla yıllarca bezenmiş.

Osmanlıda tütsü ve buhur satan ud-i amberciyan esnafı

Selçuklu ve Osmanlı’da Perşembeyi Cumaya bağlayan gece buhur yakmak önemliymiş, Saray’da ve Anadolu’da ciddi bir buhur - tütsü geleneği yaşatılıyormuş. Özellikle salgın hastalıkların olduğu dönemlerde havayı temizlemek için farklı tütsüler yakılırmış; buhurlar kaynatılır, antiseptik kokular yaşam alanlarına saçılırmış. Geçmişin bu geleneğinden güç alsa gerek, salgının son derece korkutucu boyutlarda olduğu geçen yılın Nisan ayında, AKP’li Niğde’nin Ulukışla ilçesi Belediye Başkanı öncülüğünde salgın hastalığa karşı tütsü yakılmış, İlçe belediye görevlileri koronavirüs tedbirleri kapsamında tütsü yakarak mahalleleri gezmiş.
Osmanlıda koku satan esnafların adı ud-i amberciyan. Bu kişiler buhurdanlıklarda yakmak için amber, öd ve sedir ağacı parçacıkları ile gül, lavanta suyu gibi güzel kokulu yağlar satarlarmış.

Tütsü Anadolu’da cenazelerin yıkanması ve toprağa verilmesi sırasında da kullanılmış. Büyü bozan, kem gözlerden koruyan, arındırıcı olan özellikleri olduğuna da inanılmış. Eski mevlütlerde buhurdanlıklar içinde öd ağacı yakılır, gülabdanlıklar içinde avuçlara gül suyu serpilirmiş. Anadolu halkının defne gibi, adaçayı ve kekik gibi kolay yanan, yanarken ses çıkartan ve yaydığı kokuyla etrafına özgün kokusunu yayan bitkileri kullanmasının tarihi de binlerce yıl geriye gidiyordur, diye düşünüyorum.
Gerek Asya kültürlerinde olduğu gibi evdeki kötü ruhları uzaklaştırmak için yakılsın, gerek palo santo gibi ticari bir şekilde parlatılarak pazara çıkartılmış olsun, gerekse de arındırıcı, keyif verici, rahatlatıcı veya ibadet sırasında dualara eşlik eden özellikleriyle kullanılsın, güzel koku veren tütsüler Dünyanın her köşesinde tütmeye ve kokusunu yaymaya devam ediyor.

Güzellikleri biriktirmenizi dilerim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
İrfan Yalın Arşivi