Aslı Kotaman
Savaş görüntüleri ile ne yapacağız?
Uzun etkileri olacağı kesin, kaotik bir savaşı, dağınık ve serpiştirilmiş görüntülerle anlayamayız
Tiktokta izlenebilen bir savaş dönemindeyiz. New Yorker’da 3 Mart 2022’de yayınlanan Kayla Chayka’nın makalesi ile savaşın henüz görmediğim görüntüleri ile karşılaştım. Bir Tiktok kullanıcısı olmadığımdan o mecrada paylaşılan görüntüleri her zaman görme şansım olmayabiliyor. Arap Baharı ve Suriye Savaşı’nda benzer görüntülerle karşılaşıyorduk ancak bu yeni görüntüler, o görüntülere ne kadar benzerdi?
İlk olarak dijital medyanın değişim hızı bugün paylaşılan içeriği daha hızlı ulaşılabilir ve tüketilebilir kılıyor. Bir diğer sebep de hiç kuşkusuz “kendilerine benzeyen kurban” görüntülerinden daha fazla etkilenen izleyici kitlesi.
Kurgulanabilen videoların aktivist videolar olduklarını ne kadar söyleyebiliriz? Sesi duyulamayanların, farklı etnik, dini görüşten olan, farklı siyasi kimlikten olan kendi sesini ana medyada duyuramayanları kamusal alana taşıyan önemli bir aracı aktivist videolar. Aktivist videoların temsille ilişkisi yok. Olanı olduğu gibi söyleme derdindeler. Görüntüsü çekilen kişi kimse, videonun sahibi o. Aktivist video tanıklık yapar ve amatördür. Videolar olayın içinden, olayın yaşandığı sırada yayınlanır bu sebeple bir kişisel kontrol filtresinden geçmez. Savaş gibi insanlık dramının görüntülenmesi ve bu görüntülerin kamuya ulaştırılması ile toplumsal bir fayda hedeflenir ve bir değişim arzulanır. Bu anlamda aktivist videoların vaadi, yaşadığımız dünyada çok büyük ve önemlidir.
Şüphesiz ki Tik Tok gibi mecralarda ortaya çıkan kurgu görüntüler, klipler, bir bakıma bizlere savaş bölgelerinde ne olduğunu anlatma amacıyla çekiliyor. Ancak kurgu görüntüler savaşın gerçekliğini araya yine bir kişinin yargısını koyarak bize sunuyor. Üstelik bu bazen savaşın içinden biri de değil,. @livefromukraine hesabının milyon takipçisi olmasına rağmen aslında 21 yaşında bir Kentuckyli genç tarafından yürütüldüğünü ve bu gencin daha önceleri savaş görüntüleri paylaştığı bu hesabının adını zamanın ruhuna göre @livefromafghanistan koyduğunu bazı gazetelerden öğrendik. Bu gencin kaygısı çok netti: Viral video yaymak. Onunla yapılan röportajda, aslında o bölgede politik olarak ne olup bittiğini bile pek anlamadığını söyledi. “Ben kendi gerçeğimi sunuyorum” dedi. İsteyen bu savaş görüntülerini istediği gibi yorumlayabilir.
Çekilen videoları izlediğimizde, hem aile hayatını, espri ile karışık bir biçimde savaşı ve savaşın içindeki gündelik hayatı, bu hayatın içinde insanın hala insan olduğunu belgeleyen, anlatan bir tarafı var olduğunu görüyoruz elbette. Örneğin bir genç kız sığınaktaki hayatlarını esprili bir dille görüntülüyor, babasının hala masa başında çalışıyor olmasının, annesinin savaş modasına uygun giyinmesinin hatta tesadüfen yerleştikleri sığınaktaki spor aletlerinden bahsediyor. Görüntülere eşlik eden müzikler ise elbette videoyu üreten kişi tarafından seçiliyor ve bize hangi duyguyu vermek istiyorsa ,o tonda bir melodi seçiliyor.
Ne? Avrupalılar mı savaşta?!?!
Dahası bu videolar Ukrayna’daki gündelik hayatı görüp, bu tanık oldukları hayatın kendi hayatlarına ne kadar da çok benzediğini gören bir takım insanlar tarafından büyük bir endişe ile karşılanıyor. Amerikalı muhabir, canlı yayında “tüm saygımla söylüyorum burası Irak ya da Afganistan değil, burası medeni ve Avrupalı bir ülke, elbette söcüklerimi dikkatli seçmeliyim ama bu şehirde bu yaşananların olmasını beklemiyorsunuz” dediğinde onun gibi düşünen milyonlar var.
“Burası gelişmekte olan bir 3. Dünya ülkesi değil, burası Avrupa, bu insanlar varlıklı orta sınıf insanlar, bu insanlar Kuzey Afrika’daki ülkelerinden kaçmaya çalışan insanlar değil, onlar komşunuz olabilecek diğer Avrupalı ailelere benziyor, Orta doğu ve Afrika’da kendinizi yakın hissedemeyeceğiniz kişiler değil, bu öldürüldüğünü gördüğümüz kişiler Avrupalı” ve daha neler duyduk. Oysa insanlığın barbarlığı ile kirlenmemiş tek bir kara parçası, bir deniz bulamayacağımızı biz biliyoruz. Bu sebepledir ki Henri Miller, “Hatırlamayı Hatırlamak” kitabında, içinden geçerken “hülyalara daldığınız sizi büyüleyen o atmosfer, o muhteşem doğa, tam da bir zamanlar orada şaraplardan daha fazla kan aktığını gösterir, diyerek anlatır bunu.
3 ciltlik çizgi roman Hakim’in Yolculuğu’nu okumadıysanız mutlaka okuyun. Bir Fransız çizer, hiç aklında yokken, Fransız Alpleri’ne düşen German Wings uçağında ölen 150 kişilik yolcu ve mürettabatın haberini almanın şokunu yaşıyor. Aynı haber bülteninin sonuna doğru Akdeniz’i botla katetmeye çalışırken denizde boğulan 400 kişilik göçmenler de var. Göçmenlerin haberi için bir muhabire bağlanılmıyor, haber çok kısa geçiyor. Çizer bu durumdan utanıyor. Aynı empatiyi neden iki durumda da gösteremediğini anlamaya çalışıyor ve ardından ülkesinden kaçmak zorunda kalan göçmenler üzerine bir grafik roman hazırlamak istiyor.
Acılar belgelenebilir mi?
Hakim’in Yolculuğu’nda yazar ve çizer özellikle soruyor bunu ve 3. ciltte bu konuda son derece çarpıcı bir analiz yapıyor. Bir yaşam ya da deneyimin aktarılmasının özellikle bu deneyimin içinden gelmeyen kişiler tarafından yapıldığı zaman son derece hassas olabileceğini biliyoruz.
Tek bir görüntü, tek bir tweet milyonlarca kere beğenilerek, izlenerek bir farkındalık yaratabiliyor. Ancak bu olağan üstü güç bedelsiz gelmiyor, anlık büyük bir etki yaratma potansiyellerini içinde barındırıyor olabilir. Ama sosyal medya için üretilen görüntüler kalıcı olamıyor. Savaşın bedeli ise kalıcı. Ailesinden göz yaşları içinde ağlayan babayı izledik ya hani, o baba ve başka babalar, o anne ve başka anneler, o çocuk ve başka çocuklar ailelerinden, sevdiklerinden hala ayrı. Bazısı bir daha hiç biraraya gelemeyecek. Orada, izlediğimiz görüntülerin ötesinde daha zor, daha soğuk, daha yavaş, daha acı bir hayat var. Uzun etkileri olacağı kesin, kaotik bir savaşı, dağınık ve serpiştirilmiş görüntülerle anlayamayız. Ki bu görüntülerin temel amacı bizleri eğlendirmek, şok etmek ve sorgulamadan izleyerek onları daha fazla yaymamızı sağlamak. Susan Sontag savaş fotoğrafçılığı için de benzer bir uyarı yapıyordu. Bu fotoğrafların etkisinin aslında onu gören tarafından yaratıldığını ve hatta her dönem değişebildiğini söylüyordu. Sosyal medya ile yaratılan görüntüler hem savaş fotoğrafçılığından miras aldığı “yorumlama” sürecini devam ettiriyor hem de içeriği kendi istediği gibi sunmaya çalışarak ona hızla tüketilebilir bir form veriyor. Ana akım medyanın haber almasının güçleştiği ya da çeşitli baskılarla engellendiği veyahut baskının bizzat medyanın kendisinden geldiği durumlarda sosyal medyanın görüntüleri hala sahip olduğumuz tek kaynak olabilir. Ancak izlediğimiz görüntülerle ne yapacağımıza kendimiz karar vermeliyiz.