“Ruhumun eksik kısmını aşkta aradım”

Bertuğ Cemil, yeni şarkısı ‘Karanlık Sevda’da tasavvuf ve rock birlikteliğinden sonsuz bir sevgi arayışı çıkarıyor. Sanatçıya bu yolda derinlikli sözler, üzerinde çokça çalışılmış bir sound eşlik ediyor. Şarkı ayrıca kendisini hep bir ‘yarım elma’ olarak gören sanatçının diğer yarısını da bulma çabası.

Müzikte türler arasındaki gidip gelme denemeleri yeni bir arayış değil. Sibel Öz ve İsmail Afacan tarafından yazılan ‘Arabesk Yeniden’ kitabında Naim Dilmener özellikle 2000’lerin başında artan bu deneyimleri ‘ticari’ olarak değerlendiriyor. O zamandan bu zamana gördüklerimizi ele alınca Dilmener’in haksız olduğunu söylemek zor. Ancak iyi yapanın da hakkını teslim etmek gerekir diye düşünüyorum. Bertuğ Cemil’in uzun bir aradan sonra Meypom etkiketiyle yayınladığı ‘Karanlık Sevda’yı da bu kaliteli denemeler parantezine alabiliriz. ‘Karanlık Sevda’ Türkiye’de pek örneğine rastlamadığımız bir şarkı. Zira Bertuğ Cemil şarkısında tasavvuf ve rock öğelerini bir araya getiriyor. Sadece müziğinde değil sözlerine de yansıyan bu birliktelikte sonsuz bir arayış, derin bir sevgi özlemini hissediyoruz. Bertuğ Cemil, şarkının ‘karanlık’ olmasını, “Buradaki karanlık o sevdayı bulup bulamama soru işaretinden kaynaklansa da, finalinde ışığı göstermeyi ihmal etmiyor,” diye nitelendiriyor.

12 telli akustik gitarda Bertuğ Cemil, basgitar ve elektronik gitarda Cengiz Köroğlu, elektronik sesler ve loop’larda Alper Benli, hammond orgta Serhat Ersöz, davulda Soner Doğanca, perküsyonda Tunç Çakır, yaylı düzenlemede Özgür Sevinç, kemanlarda Hande Özalan ve Bahar Büyükgönenç, viyolada Yelda Cansun, viyolonselde Suna Yüksel yer aldığı sağlam kadrolu ‘Karanlık Sevda’nın hikayesini Bertuğ Cemil’le konuştuk.

Solo kariyerinize başlamanızın üzerinden 15 yıl geçmiş. Bu arada 2015 yılında bir yıllık da Kurtalan Ekspres tecrübeniz var. Yeniden solo kariyerinize döndünüz. Nasıl hissediyorsunuz kendinizi?

Ben hem solo kariyerimi hem de çeşitli gruplarla olan deneyimlerimi keyifle yürütmeye çalıştım hep. İlk albümü çıkardığım 2006'dan önce de çok keyifli gruplarda yer almıştım. Daha sonra 2015'te Kurtalan Ekspres’ten teklif alınca da keyiflendim açıkçası, çünkü bir grubun parçası olmayı özlemiştim. Sonrasında solo kariyerime dönmek de hoşuma gitti. Benim için hoş bir es gibi oldu. Şimdi ise son birkaç yılın birikimi ile tüm enerjimle, yeni şarkılarıma ve onları dinleyiciye en iyi şekilde ulaştırma ya yoğunlaşmış durumdayım. Dolayısıyla gayet iyi hissediyorum.

Bu 15 yıl içerisinde müzikteki değişimi nasıl yorumlarsınız?

Bu 15 yıl içerisinde şartlar çok değişti, dünya değişti, müzik sektörü değişti… 15 yıl önce insanlara müzik ulaştırmanın en etkili yöntemi olan kaset, CD gibi enstrümanlar artık neredeyse hiç kullanılmıyor, plak ise koleksiyonerler ve meraklıları sayesinde yeni bir direnç içerisinde sanki. Dijital, müzik ortamına tamamen hakim olmuş durumda. Geleneksel medyanın da dijitalleşmesi ile müziğin tanıtımı ve duyurulması da bu mecraya kaydı ister istemez. Eski bütçelerin hayal olduğu, prodüksiyonların büyük oranda “kendin yap” yöntemi ile hayata geçirildiği zamanları yaşıyoruz. Hep beraber büyük bir adaptasyon döneminden geçmekte olduğumuzu düşünüyorum. Pandeminin de işleri ekstra zorlaştırdığı. tüm bunlara rağmen müziğe olan ihtiyacın azalmadığını, aksine arttığını söylemek mümkün. Bizlere düşen de eldeki imkanlarla, olabildiğince, iyi ürünleri insanlarla buluşturup yaşamlarına dokunmaya devam etmek.

Yeni şarkınız Karanlık Sevdanın çıkış hikayesini anlatır mısınız?

‘Karanlık Sevda’ sizler için yeni ama benimle ilk albümümden beri yaşayan bir şarkı. 2000’lerin başında yazdığım, 2005’te Stüdyo 74’te kaydedilen ama albüm repertuarına girememiş, çok sevdiğim, ama sırasını beklemek durumda kalmış bir şarkı. Kayıt aşamasında başta aranjörü Cengiz Köroğlu olmak üzere, birbirinden değerli pek çok müzisyenin ustalığını ve emeğini verdiği, 10/8’lik ritmi ve kendine has atmosferiyle farklı bir şarkı. Geçtiğimiz aylarda yeni şarkılarımın hazırlıklarıyla meşgulken dedim ki bir süredir şarkı yayınlamıyorsun Bertuğ, sana bir “yeniden merhaba!” lazım. Konuyu ilk albümümün de yapımcısı olan sevgili Mustafa Karahan’a açtım ilk. ‘Karanlık Sevda’ yerine, yuvasına yakışır diye düşündüm. Mustafa Ağabey de olumlu karşılayınca, sevgili Reha Omayer masteringi tamamladı, canım eşim Esra Candan Sağınç klibi çekti ve montajını yaptı. Böylece şarkı dinleyiciyle buluştu.

Şarkı rock ve tasavvufu bir araya getiriyor. Sanatçıların tasavvuf öğeleriyle icra ettikleri eserlerin gerisine baktığımızda ya zaten var olan bir birikimin ya da sonradan oluşan merakın ardından tasavvufi eserler ortaya çıktığını görüyoruz. Sizde nasıl bu durum?

Tasavvuf hakkında derinlemesine bilgi sahibiyim dersem doğru olmaz. Genel hatlarına elbette hakimim ve dünya görüşüme çok yakın bulurum. Ancak tasavvufla olan alakamın otuzlu yaşlarımda arttığını söylemeliyim. Karşılıksız insan ve doğa sevgisi, yaradılışa ve varoluşa duyduğum hayranlık, içsel olarak kendimi ve evreni sorguladığım bir dönemde bu şarkıda vücut buldu. Bir insanı sevmekle tüm evreni sevmek arasındaki bağ, o insana duyulan özlem bu şarkıda dile geldi. Bülent Ortaçgil ustanın deyimiyle “vereceklerim fazlaydı”. Dolayısıyla ‘Karanlık Sevda’ doğdu.

‘Karanlık Sevda’da sevgiyi inatla arayan birisini anlatıyorsunuz. Aslında aradığının o asil kadın olduğunu da öğreniyoruz ancak şarkının genelindeki bu sevgi, sevdanın sadece bildiğimiz anlamdaki aşkla alakalı olmadığını daha yüksek bir maneviyatla da ilgili olduğunu düşünüyorum. Buna katılır mısınız?

Kesinlikle öyle. Her şey hayal etmekle başlar, ben ömrüm boyunca yarım elma gibi gördüm kendimi. Ruhumun eksik kısmını aşkta aradım. Dolayısıyla da hep biliyordum ki benim için var oluşumun anlamlanması ancak diğer yarım elmayı bulmakla mümkün olacaktı. Hayalim buydu ve gerçekleşmedikçe kendime baktım, i̇çime döndüm, kendimi eleştirdim ve hayatı sorguladım. Kendimden yola çıkıp tüm evreni duyumsamaya çalıştım. Bu süreç, kendisini en az kendim kadar düşündüğüm yarım elmayla tanışana kadar devam etti. Aslına bakarsanız bu şarkıyı kendime tuttuğum bir ayna ve bir yol açıcı olarak düşünebiliriz.

Bir süredir Londrada yaşıyorsunuz. İngiltere de koronadan en çok etkilenen ülkelerden biri. Türkiyede ise durumun vahametini anlatmak için sadece 1 yıl içinde korona virüs kaynaklı intihar eden müzisyenleri düşünmemiz yeterli. Pandemi döneminde İngilteredeki müzisyenlerin durumuyla Türkiyedeki müzisyenlerin durumu arasında ne gibi farklar var?

Buradaki hükümetin en az eleştirildiği konulardan biri oldu finans konusu. Diğer konularda fahiş hatalar yapılmakla birlikte, sürecin başından beri toplumun geneline faydası dokunan çok sayıda yardımlar yapıldı. Devletin yetişemediği durumlarda çeşitli özel kuruluşlar yardım kampanyaları düzenledi. Serbest meslek erbabı olan müzisyenler vergisini ödedikleri ve devlete bildirdikleri aylık kazançlarının %80'i oranında yardım almaya devam ediyor. Hiçbir şekilde yardım alamayan sanatçı ve müzisyenler için ise ücretsiz meslek kursları açıldı, örneğin marangozluk ve muhasebecilik gibi… Yine de i̇yi durumda olmayan meslektaşlarım vardır muhakkak burada. Ama hakkını vermek lazım buradaki yönetim elinden geldiğince olanak sunmaya çalıştı. Türkiye'de gözlemlediğimiz başıboşluk ve tek başına bırakılma hali ise çok üzücü. Tek dileğim bir an önce müzisyenlerin ve sahne sanatlarına emek veren insanların sesinin duyulması ve daha büyük dramların önüne geçilmesi. Güzel bir örnek İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nden geldi. Yeni uygulamayla İstanbul'un çeşitli yerlerinde sahneler kurulacak ve ihtiyaç sahibi olan meslektaşlarım burada mesleklerini icra edip emeklerinin karşılığını alacaklar öğrendiğim kadarıyla. Umarım bu uygulama diğer kurumlara ve kuruluşlara da örnek olur.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Burak Soyer Arşivi