Burak Soyer
Progresif metalin ‘düşler diyarı’
“Alchera”nın anlamı internette arattığınız zaman karşınıza ilk çıkan www.turkcebilgi.com’da şöyle açıklanmış: “Avustralya aborjinlerinin inancına göre dünya yaratılmadan önce her şeyin ve herkesin fiziksel olarak değil ruhsal olarak var olduğu düş zamanına verilen isimdir. Medeniyet tarafından yok edilmeden, değiştirilmeden önce en ilkel, basit ve belki de aşmış şekliyle yaşanan kültürün en önemli parçası. Mülkiyet kavramının olmadığı bir değerler bütününden oluşan aborjin kültüründe kaos teorisi en temel noktadadır. Bu teoride olduğu gibi, herhangi bir zamanda herhangi bir yerde olmuş olan bir şey, başka bir şeyi etkiler ve onun sebeplerinden biri olur. Aborjin inancına göre, bütün bu sebep sonuç ilişkisinin temelleri bir şekilde geriye yönelik takip edilirse, alchera’ya yani düş zamanına ulaşılır. Düş zamanının halen var olduğuna ve buna sadece kehanetlerin anlamlarını çözmek, hastalıkların sebeplerini anlamak gibi ruhani amaçlar için ulaşılabildiğine inanılır.” Buradaki “ruhsal varoluş”un yazımıza konu olan Alkera grubunu iyi bir biçimde temsil ettiğini söylemek mümkün. Live in Sin ve Coexist EP’leriyle kendi çevresinde sağlam bir dinleyici kitlesine sahip progresif metal grubu Alkera, ilk Türkçe çalışması Taş Yuva’yı Türkiyeli müzikseverlerle buluşturdu. Hem enstrümanlar dolayısıyla sound’un hem de vokalin şarkıya tam oturan inişleri, çıkışları, sertleşmesi Taş Yuva’yı, Alkera’nın diğer şarkılarından ayırıyor. Alkera’nın ‘düşler diyarı’nda bir gezinti yaptık.
Alkera güzel isimmiş. Nereden geldi aklınıza?
Teşekkürler! Akılda kalıcı, kısa ve grubun müziğiyle ilişkilendirilebilecek anlam taşıyan bir isim arayışındayken Yalçın Hafızoğlu “Alkera” önerisi ile geldi. Aborjin inancına göre her şeyin ve herkesin fiziksel olarak değil ruhsal olarak var olduğu düş zamanını temsil ediyor. Bu ismi çok sevdik ve bize çok uygun olduğunu düşünüyoruz.
Müzik haricinde neler yapıyorsunuz?
Müzik dışında solistimiz Onur Çobanoğlu seslendirme sanatçılığı ve oyunculuk yapıyor. Davulcumuz Yalçın Hafızoğlu oyunculuk üzerine yüksek lisansına devam ediyor. Ana akım medya kanallarında, prime time dizilerde kilit roller oynadığı için aramızdaki tek gerçek ünlü de kendisidir. Bas gitaristimiz Ozan Tuncal Videographer’lık ile ilgileniyor. Klavyecimiz Ali Göktürk yazılımcılık ile ilgileniyor. Apple Store’dan ulaşılabilen “Keystage” adında müzisyenlerin işlerin kolaylaştıran harika bir uygulaması var. Gitaristimiz Faruk Aydın Toksöz ise global bir şirkette çalışıyor.
Kimleri dinleyerek, kimlerden etkilenerek bugünkü sound’unuza yön verdiniz?
Bugünkü sound’umuz beş farklı müzisyenin bakış açısı ve müzik zevklerinin bir araya gelmesiyle oluştu. Dolayısıyla müziğimizde çok sayıda ilham kaynağı var. Yaptığımız müzik görece olarak progressif metal alanından Dream Theater, Symphony X, Tesseract gibi grupların etkisini yoğun olarak taşısa da, kendi tarzımızın dışında da bir çok müzikten besleniyoruz. Pink Floyd, Steven Wilson, Camel, Metallica, Pantera, Opeth, Periphery ve daha bir çok müzisyenin etkisini bizim şarkılarımızda hissetmek mümkün.
Nasıl bir araya geldiniz?
Faruk: Yalçın ve ben çocukluk arkadaşıyız. Tanıştığımızdan beri Alkera projesini hayata geçirmeyi hayal ediyorduk. Live in Sin EP'sini birlikte yazmaya başladık ve bu dönemde ortak bir arkadaşımız sayesinde Ali ile karşılaştık. Bas gitarda Erdinç Ayar ve Vokalde Berzan Önen ile Live in Sin EP’yi yayınladık. Coexiest EP kayıtları öncesinde Berzan ve Erdinç ile yollarımız ayrıldı. Arıza Kontrol Saati projesinde birlikte çalıştığmız Ozan Alkera’ya dahil oldu. Onur ile de sosyal medya üzerinden tanışıp çalışmaya başladık.
Kafanızda yapmayı planladığınız düşündüğünüz müzikle şu an yaptığınız arasında farklar var mı?
Dinlediğimiz müzikler, etkilendiğimiz sanatçıların dönemsel olarak değişmesiyle birlikte kafamızdaki müzik de zaman içinde güncelleniyor. Dolayısıyla bunu varış noktası olmayan bir yolculuk olarak düşünüyoruz. Son şarkımız Taş Yuva’nın şu ana kadar ki işlerimize oranla kafamızda kurguladığımız müziğe en çok yaklaştığımız şarkı olduğunu söyleyebiliriz.
Son şarkınız Taş Yuva yayınlandı. Şarkı nasıl ortaya çıktı? Var mı bir hikayesi?
Coexist EP'de olduğu gibi Taş Yuva da pandemi döneminde yazdığımız şarkılardan biri. Ozan Tuncal’ın müzikal fikirleri üzerine çalıştık ve internet ortamında iletişim kurarak bir araya gelmeden şarkıyı tamamladık. Kayıt öncesinde şarkıyı birlikte çalma fırsatımız oldu ve oradaki enerjiyi yakalayıp kayıda aktarmaya çalıştık. Sözleri Onur Çobanoğlu’na ait şarkı terkedilme duygusu temelinde bir hikayeye sahip.
Diğer şarkılarınıza baktığımda hem sound’da hem vokalde bir genişleme olduğunu düşünüyorum. Katılır mısınız buna? Bu genişleme devam edecek mi yoksa sizin denemelerinizden biri mi?
Müzisyenlerin sound arayışı asla bitmiyor. Genişlemenin hangi yöne doğru değişeceğini öngörmek zor, ama her seferinde farklı bir yöne doğru gideceğine eminiz. Kendi prodüksiyonumuzu yaptığımız için her zaman soundumuz bir önceki işimizden daha içimize siner hale gelene kadar durmak istemiyoruz. Onur Çobanoğlu ile birlikte bu ikinci çalışmamız oldu ve bence artık birbirimizi çok daha iyi anladığımız bir noktadayız. Aslında genel sound ve vokalle ilgili bir deneme yapmıyoruz, planlı ve bilinçli bir şekilde ulaşmak istediğimiz yere varmaya çalışıyoruz. Bu noktada şarkının mix ve masteringini yapan, hedeflediğimiz soundu çok iyi anlayıp bizi oraya yaklaştıran Ertuğrul Gül’e de teşekkür ederiz.
Türkiye’de dinleyeni çok üreteni az bir müzik türüyle uğraşıyorsunuz. Hem dinleyen hem de icracılar kabuğunu artık kırmış olsa da progresif metal’in bizde hala tam yerini bulamadığını düşünüyorum. Sizin bu konudaki düşünceniz nedir?
Kesinlikle! Türkiye’de bir çok sanatçı bu alanda çok güzel çalışmalar yapmaya devam ediyor. Müzisyenlerin sabırla üretmeye ve çalmaya devam etmesi gerektiğini düşünüyoruz. İçten ve samimi şekilde yapıldığında yerine bulamayacak bir müzik türü bizce yok. Popüler kültüre oranla her zaman daha geride kalacaktır ama müzisyenler ısrarla devam ettikleri sürece yerini bulmasına her gün bir adım daha yaklaşıldığını düşünüyoruz.