Memetcan Demiray
PerformanZ kuşağı!..
İçinde yaşarken fark etmesek de sosyal medyada trendler yeniden değişiyor. Artık arkadaşlar yerine yabancılarla iletişime geçmek isteyen "Z kuşağı", bunun için “tuhaf” videolara yöneliyor. Facebook'tan sonra Instagram'ın da sonu demek bu... İnsanların WhatsApp'tan günde 7 milyar sesli mesaj gönderdiği bir çağda yazının ardından fotoğrafın da ölümü yaklaşıyor.
İnternet yazıyla doğdu. 90'ların sonunda "sohbet odaları" ve Mirc gibi uygulamalarda sözcükler ve cümleler, yeni insanlar tanımanın yegâne yoluydu. Ve tabii "e-posta"... Mektupların PTT ile en erken 24 saatte yerine ulaştığı bir çağda "anlık iletişim" mucize gibi görünüyordu!
2000'lere doğru hayatımıza giren ICQ'da da "yazışmak" her şeydi. Bir tür "ilkel sosyal medya" olan platformda eşi dostu, eski arkadaşları bulup ekleyince saatler sürecek bir klavye maratonu başlıyordu. Hele bir de "sanal flört"ünüz varsa!.. Kelimeler ancak boyunu, saç ve göz rengini tarif etmesine yetiyordu. Fotoğraf mı? Kamera bulunacak da çektiği kareyi bilgisayara yükleyecek de... Ohooo... Uzun işti. Hem herkesin evinde "scanner" da yoktu ki!.. Sevdiceğin suretini görmek için bazen haftalarca beklemek gerekecekti!
ÖNCE E-MAIL ÖLDÜ
MSN'in Messenger'ı bu manada 2000'lerin en büyük devrimiydi. Gerçi gene yazışıyorduk ama artık duygularımızı ifade etmek için "emojiler" de vardı. Üstelik dosya paylaşımları hızlanmış, kameralı görüşmeler başlamıştı. Böylece iş hayatının da parçası olan MSN, 2010'lara kadar kusursuz bir uygulama olacaktı.
Ta ki "sosyal medya" çağıyla yazma eylemi bir külfete dönüşene kadar… WhatsApp'tan kısa mesaj atmak varken "uzun uzun mail'ler döşenmek"... Artık neredeyse ayıp sayılıyordu! Öyle ya, okuyanın da uzun bir metne ayıracak vakti yoktu. Yediklerinizi, gezdiğinizi, gördüğünüzü mü anlatacaksınız? Instagram tam da bunun içindi. Dünyaya verecek daha önemli mesajlarınız mı var? Twitter'ın 280 karakteriyle yetinmeniz gerekecekti. Görselliğin her şey olduğu bir “instant” (anlık) kakofoni... Mazallah, "emoji" eklemeden gönderdiğiniz "bay bay" mesajı bile hakaret sayılabilirdi!
INSTAGRAM DA BİTTİ (Mİ?!)
25 yıla sığan muazzam bir dönüşümdü bu, içinde yaşadığımız için fark edemiyorduk. Nitekim bu hafta The Atlantic'e düşen bir haber, değişimin hızla devam ettiğinden ve yazıdan sonra fotoğrafın da "çağ dışı" kalmaya başladığından söz ediyordu. İşte meşhur "Z kuşağı"... "Geleneksel” ağların fişini çekerken hızla "performans medyası"na yöneliyordu!
“Instagram bitti!” başlıklı makalesinde konuyu ele alan Kate Lindsay, henüz birkaç yıl önce New York’ta Instagram’ın gençler arasında vazgeçilmez olduğunu hatırlatıyordu. Oysa Piper Sandler’ın son anketine göre “Instagram favori uygulamam” diyen gençler şimdi sadece yüzde 20’lerdeydi. Zira bol reklam alan uygulamada artık “reel”lerden kurtulup arkadaşların paylaşımlarına ulaşmak zorlaşmıştı. Kaldı ki “Z kuşağı”, tanıdıklar için klişe seyahat fotoğrafları üretmek istemiyordu. Amaç şimdi “tanımadığımız insanlara” ulaşmaktı ve bunun için TikTok ve Snapchat, yani “performans medyası” vardı.
NE KADAR “ÇİRKİN”, O KADAR İYİ!..
Konuyu Mashable’da inceleyen Alice Porter da “Z kuşağı”nın neden çirkin “selfie”lere yöneldiğini sorguluyordu. Çünkü TikTok gibi mecralarda artık takipçi elde etmenin en kolay yolu “garip” halleri yayınlamaktı. Çatlak sesle çekilen komik videolar, sabah çapaklı gözlerle yapılan esprili çekimler… Bu aynı zamanda Instagram’ın “güzellik normları”na da bir tepkiydi. “Özgün”ün yerini “tuhaf”ın aldığı bu yeni trendde ne kadar utanç verici, o kadar iyiydi!
İşte Maddie Grace Jepson’ın gece uyumadan paylaştığı küfürlü bir içerik… Sabaha tam 3 milyon “beğeni” elde etmişti! Böyle bir “şöhret” imkânı varken kim Instagram’da kedi videoları ve alışveriş “story”leriyle “şöhret” peşinde koşacaktı ki?.. Üstelik Instagram doymuş bir pazardı ve mevcut “influencer”lar bile kendilerine farklı mecralar aramaktaydı.
Bir dönem Facebook’ta fırtınalar estiren “Y kuşağı”… Nasıl aile paylaşımlarından ve amcaların / teyzelerin rutin 29 Ekim kutlamalarından sıkılıp hesaplarını kapattıysa… Şimdi “Z kuşağı”nın da Instagram’dan göçü başlamıştı.
ŞİMDİ “SESLİ MESAJ” ZAMANI…
Elbette tüm bunlar, bir sabah uyandığımızda Instagram’ı yerinde bulamayacağımız anlamına gelmiyor. Tıpkı ICQ’nun bir gecede yok olmadığı gibi… Ama popülaritesini yitiren Blackberry’lerin, Yonja’ların ve hatta SMS’in nasıl kısa sürede hayalete dönüştüğü de biliniyor.
Dahası, şimdilerde “Z kuşağı”nın WhatsApp’ı da artık yazılı değil, sesli mesaj için kullandığı ortaya çıkıyor. İngiltere’de Mobiles.co.uk’nin yaptığı araştırma, “boomer” tabir edilen eski nesilde pek ilgi görmeyen sesli mesajın gençlerin arasında yüzde 33 daha fazla yaygınlaştığını gösteriyor. Essex Üniversitesi'nden psikoloji profesörü Dr. Silke Paulmann’a göre ses tonu içeren bu mesajlar, duyguları iletme konusunda daha etkili… Ama ya “içini dökmek” için atılan 15-20 dakikalık kayıtlar?!.. Maruz kalan için ağır bir monolog, gönderen için tek taraflı bir terapi…
İnsanlığın matbaayla “Gutenberg galaksisi”nde “okur” olması yüzyıllara yayılmıştı. Herkesin “yazar” olduğu “Bill Gates evreni” 25 sene direnebildi. Yoksa şimdi yeniden “sözlü kültür”e mi dönülüyor? Eline her telefon alanın Homeros’a dönüştüğü, günde 7 milyar sesli mesaj gönderilen bir dünya… Savulun ey Truvalı ICQ’cular!.. PerformanZ kuşağı geliyor!
Romanın fiyakalısı!..
“Gutenberg Galaksisi” bitti desek de okumaktan ve yazmaktan vazgeçmeyenler de var. İşte Sanem Gonzalez, bu yıl çıkardığı ilk romanı “Şevrole Belayir” ile hayli ses getirdi. 1960’ların faytonlu Büyükada’sında başlayan bir aşkı bir cinayet eşliğinde günümüzün cep telefonlu dünyasına taşıyan kitap, polisiye ve mizahı birleştirip Yeşilçam tadında bir serüveni okurlarla buluşturuyor. Sanem Gonzalez ile “Şevrole Belayir”i konuştuk.
- Kitabınızı oğlunuz Alexander'e ithaf etmişsiniz. Kaç yaşında kendisi ve gerek onun, gerekse Youtube'a doğan arkadaşlarının okuma ile arası nasıl?
- Alexander 6 yaşında, şanslı bir anneyim çünkü okumayı çok seviyor. Bu bizim ona her gün kitap okumamız, hediye olarak kitap almamızdan da geliyor sanıyorum. Yeni nesil maalesef sosyal medya kucağına doğdu, ne yaparsanız yapın buna engel olamıyorsunuz. Kitaplarla arası iyi olsa da Youtube çok cezbedici ve okumaktan uzaklaştırabiliyor. Bizim da bu batağa düşmüşlüğümüz var! :) Özellikle okul hayatı ve diğer arkadaşlarla etkileşim başlayınca bu engellenemez boyutlara geliyor. Elimden geldiğince ekrandan uzak bir hayat sunmaya çalışıyorum.
- Romanınız okuru bir 60'ların faytonlu günlerine götürüyor, bir günümüzün cep telefonu dünyasına getiriyor. Nasıl bir okur kitlesine hitap etmeyi hedeflediniz?
- Doğruyu söylemek gerekirse kitle hedefim olmadı. Kendi ilgimin, özlemimin olduğu, bir de içinde yaşadığım dönemi yazdım. Tabii 2000 sonrası doğanlar için bu pek bir şey ifade etmeyebilir fakat aralarında geçmişle ilgilenen, sevenler olduğunu biliyorum. Geçen Tüyap imza gününde 13 yaşındaki bir kız çocuğu geldi, kitabı sordu. Anlattım, çok hoşuna gitti ve imzalattı. Bu beni inanılmaz mutlu etti. “Şevrole Belayir” herkese hitap edebilecek bir roman diye düşünüyorum.
- Tek bir türe bağlı kalmayıp polisiye ile aşkı ve mizahı harmanlamak da farklı farklı okur kitlelerine seslenmek demek... Aldığınız tepkiler nasıl oldu?
- Ben ne yazarsam yazayım bir şekilde mizaha dönüyor, bu yüzden polisiye diye başladığım bu yolda mizaha kaydığımı görünce devam ettim. Ne mutlu bana ki okurlar da bu üçlemeyi çok sevdi. Aldığım yorumlar ve tepkiler hep olumlu ve bu serisinin ikincisi gelecek mi merak içindeler.
- Romanda gerek karakterler, gerekse akış TV dizisi / sinema filmi olmaya çok uygun. Böyle bir düşünceniz ya da teklifler var mı?
- Evet, hem benim böyle bir düşüncem hem böyle bir teklif var. Henüz flört aşamasındayız, o yüzden isim belirtemiyorum!
- "Şevrole Belayir" tecrübesinden sonra sırada yeni bir kitap var mı?
- Evet, “Şevrole Belayir”i üçleme olarak düşündüm. İkinci romanı da yazmaya başladım. (Baş karakter) Engin'in daha çekeceği var diyelim! Ama bu üçleme dışında da başladığım biraz daha fantastik bir roman da var.