Tayfun Atay
O tarikatı bu cemaati bırak, Tayyibiliğe bak!
Hastanesiyle medyasıyla alabildiğine holdingleşmiş bir çevre Menzil Nakşibendi Cemaati… Elbette son 20 yılda bu holdingleşmenin önünü açan şahsiyet olarak Recep Tayyip Erdoğan da bu oluşum bünyesinde hayli makbul ve müstesna bir isim… Bu bakımdan Menzil’in kitabında tabii ki “ekonomi-politik” bağlamda artık “Emret ‘Reis’im!” yazdığı da söylenebilir. O yüzden ne bekliyordunuz da sanki yeni bir şeymiş gibi Menzil’in “Cumhur”a destek ilanını bu kadar büyütüyorsunuz?!..
Nakşibendiliğin Menzil kolunun seçimlerde Cumhur İttifakı’nı destekleyeceğini ilan etmesi, beklenebileceği gibi ve beklendik yerlerden tepkilere yol açtı. Cumhuriyet, artık hayli klasikleşmiş bir manşeti yine atmış mesela, “Gerici tehlike büyüyor” diye…
Aslına bakılırsa bu tür hadiselerin artık pek bir haber değeri kaldığı söylenemez. Çünkü malumun ilamına haber denmez. Deprem enkazında tövbe seansı düzenleyen Menzil’den başka ne beklenirdi ki?.. Ayrıca 2018 seçimlerinde de aynı şeyi yapmış, Cumhur İttifakı’nı desteklediklerine dair gazete ilanı vermişlerdi. Bu, ilk değil yani…
Daha geriye gidelim. 2012’de İstanbul-Kurtköy’de gerçekleştirilen ve Menzil’in “yerel”den küresel”e yol tuttuğu anlamına gelen EMSEY International Hospital açılış törenine bakın: Kadrajda tam ortada Erdoğan’ı elinde makasla kurdeleyi keserken göreceksiniz. Hemen yanında da dönemin Sağlık Bakanı ve Menzil’le rabıtası açık seçik telaffuz edilen Recep Akdağ yer almakta. Bir köşede de dönemin AKP’li belediye başkanı Kadir Topbaş’ı görürsünüz.
EMSEY’den ‘EMRE’ye…
EMSEY adının “Emret ‘Seyda’m!” ünlemesinden geldiğine dair yaygın bir spekülasyon vardır. “Seyda”, Menzil Nakşibendi çevresinin bir önceki ve tarikatı yurt sathında popülerleştiren şeyhi Muhammed Raşid Erol’un lakabı… “Seyit” atfının bir başka telaffuzu bu ve şeyhin İslam peygamberine Hz. Hüseyin üzerinden soy bağı iddiasını işaret eder. O yüzden tarikat mensuplarınca onun adı umumiyetle Seyyid Muhammed Raşid El Hüseyni” olarak zikredilir.
İslam dünyasında hemen her yerde ortaya çıkan dinî figürlerce kendi otoritelerine daha da meşruluk kazandırma yolunda Peygamber’e soy bağı iddiaları (Hz. Hasan’a referansla) “Şerif” ve (Hz. Hüseyin’e referansla) “Seyit” atıfları kullanıma sokularak bol bol öne sürülür. “Seyda” da böyle...
Fakat bugün bir başka noktada olunduğu, “EMSEY”den “EMRE”ye doğru yol alındığı söylenebilir.
“Emret ‘Reis’im!”
“Seyda” öleli 30 yıl oldu ve o öldükten sonra tarikat kardeşiyle oğlu arasında (Adıyaman-Kahta merkezli) Semerkand ve (Eskişehir-Sivrihisar merkezli) Buhara grubu olarak ikiye bölündü. Ama ağırlığı Seyda’nın kardeşi Abdülbaki Erol’a bağlı Semerkand grubu oluşturmakta. Hastanesiyle medyasıyla alabildiğine holdingleşmiş kol da bu…
Elbette son 20 yılda bu holdingleşmenin önünü açan şahsiyet olarak Recep Tayyip Erdoğan da aslında “Seyda”dan sonra bu oluşum bünyesinde hayli makbul ve müstesna bir isim…
Bu bakımdan Menzil’in kitabında “EMSEY”den öte ve tabii ki “ekonomi-politik” bağlamda artık “EMRE”, yani “Emret ‘Reis’im!” yazdığı da söylenebilir.
O yüzden ne bekliyordunuz da sanki yeni bir şeymiş gibi Menzil’in “Cumhur”a destek ilanını bu kadar büyütüyorsunuz?!..
Sıktığınız elin damarlarında tarikat var!
Fakat meselenin bir başka ve daha “kritik” bir yönü var: Tarikat-cemaat oluşumlarına “Cumhur”u hedef alarak çakarken bir “ters vuruş” yapabilir ve kendi kalenize (“Millet”e) de gol atabilirsiniz, aman dikkat!..
Daha birkaç gün önce Kılıçdaroğlu’nun ziyaret ettiği Bağımsız Türkiye Partisi genel başkanı Hüseyin Baş mesela… Pederi Haydar Baş, tasavvufa da tarikata da meyli gayet iyi bilinen bir zat-ı muhteremdi. Kadirilikle bağı da (kendisi açık seçik bunu dillendirmiş olmasa da) kuvvetle muhtemeldi.
Dolayısıyla Hüseyin Baş’ın sıkılan elinin kültürel genetiğinde tarikat-cemaat eksik değildir.
Tarikatlar “Altılı”da da var
Millet İttifakı Cumhurbaşkanı Adayı’nın ziyaret ettiği ve desteğini aldığı “Altılı Masa” dışı oluşumları geçelim ve masaya gelelim. Bakalım “Masa”da kimler oturuyor?..
Bu ülkede 1990’lara kadar en önde gelen ve hâlâ da etkisinin tamamen sıfırlandığı söylenemeyecek İskenderpaşa Nakşibendi çevresinin hayat akışlarında inkâr edilemez bir durak ya da istasyon oluşturduğu söylenebilecek iki isim, Temel Karamollaoğlu ve Ahmet Davutoğlu oturuyor.
Bilindiği üzere Saadet Partisi, Erbakan çizgisinin ve Millî Görüş’ün adresi. Erbakan’ın bu ideolojik yaklaşımla Türkiye’nin siyaset sahnesine çıkarken manevi istim aldığı kaynak da İskenderpaşa ve onun şeyhi Mehmed Zahid Kotku.
Dolayısıyla Millet İttifakı Cumhurbaşkanı Adayı’nın ismini dünya aleme ilan eden Temel Bey’in kültürel genetiğinde de tarikat-cemaat eksik değildir.
Davutoğlu’nun “İrfan Mektepleri”
Ahmet Davutoğlu hocamızın kitabında da tarikatlara yönelik kategorik bir reddiye ya da husumet yazmaz. İskenderpaşa Dergâhı’nın onun da yolunun düştüğü bir uğrak olduğu söylenir. Menzil Şeyhi Abdülbaki Erol’u da başbakanlığı döneminde İstanbul’daki ikametgahında ziyaret etmişliği vardır.
Her şey bir yana, yine başbakanlığı döneminde tarikatların “geleneksel irfan mektepleri” adı altında hukuki statüye kavuşturulması yolunda plan-program geliştirmişliği vardır.
Dolayısıyla geçtiğimiz haftalarda Akşener’le Kılıçdaroğlu arasındaki krizin çözülmesinde gece-gündüz uykusuz canla başla uğraştığı söylenen Davutoğlu’nun kültürel genetiğinde de tarikat-cemaat eksik değildir.
“Cumhur’ diye, kendi ayağınıza sıkmayın!
İşte tüm bu yukarıda sıraladıklarımızdan dolayı diyoruz ki aman dikkat, tarikat-cemaatlere “Cumhur”u hedefleyerek Allah ne verdiyse sallayıp durmayın! Bumerang etkisi yapıp “Millet”e isabet edebilir.
Siz bırakın o tarikatı bu cemaati, memlekette asıl hükmünü icra eden; diğer bütün tarikat-cemaatleri de kendine tâbi ve teslim kollar olmaktan öte bir anlam ifade etmez hale getirmiş tek tarikat-tek cemaatle mücadele edin, gerisi kolay.
“Tayyibiye” ile uğraşın, yeter!..