Kurtlar Vadisi’ne hâlâ gerek var mı?

Kurtlar Vadisi her daim “Statüko” ve “Resmiyet”in dili olmuştur. Tüm dünyada Türkiye üzerinde kötü emelleri olanların oyunlarını bozuyordu hep Polat Alemdar ve ekibi… Devletin en derin kapıları önlerinde açıktı ve onlar da içeri girip hem müesses nizamı koruyan hem de âleme nizam veren birer çelik çekirdektiler. Türkiye’de mafya-devlet ilişkisinin de mafyadan devlete yürümenin de devletten mafyaya kurulan köprülerin de fantastik bir anlatımla estetize edilerek olumlayıcı ve meşrulaştırıcı mahiyette bu ölçüde olağanlaştırıldığı bir başka yapıt bulmak zordur. Kurguda seyre sunulanlarda en tipik ortak payda ise onların ülkede ve dünyada yaşananların ters-dönmüş “hayal yansısı”ndan ibaret olmalarıdır. Bu doğrultuda memleket battıkça Kurtlar Vadisi hep çıkışta oldu. O, aşağılık kompleksimizin illüzyonist bir telafisi, ergen ve ezik ruhumuzun ağrılarını dindiren bir müsekkindi


Tam 11 yıl önce, şimdi artık aramızda olmayan, arşivi dahi tuzla buz olmuş Radikal gazetesinde Kurtlar Vadisi üzerine “Biz battıkça o çıkışta” başlığıyla şöyle bir yazı kaleme almıştım:

“Şiîlerce Hz. Hüseyin’in Kerbela’da öldürülmesini anmak için her yıl yapılan yas töreni ‘Taziye’de, bu feci olayın bir temsili de gerçekleştirilir. Ancak Hüseyin’i öldürenleri canlandıracak oyuncu bulmak zordur, çünkü izleyenler kendini kaybedip oyunculara saldırabilmektedir. O yüzden 19’uncu yüzyılda hırsızlık, cinayet, ırza geçme gibi suçlardan hüküm giymiş mahpusların bu rolleri oynamaya zorlandığı kaynaklarda kaydedilir, ki seyirci acı ve öfkeyle galeyana geldiğinde ‘aktörler’e rahatlıkla zarar verebilsin!..

Belki yakında Kurtlar Vadisi’nde de bazı karakterleri canlandırmak için aynı yola başvurulabilir, yoksa oyuncu bulmak kolay olmayacaktır. 10 küsur yıldır yayındaki ‘Kurtlar Vadisi’nin 11’inci sezonunda dizinin ‘İkinci Adam’ı Memati’yi (Gürkan Uygun) öldüren terörist Rıza’yı oynayan Arif Örgen’in bir gece sokakta 3-4 kişi tarafından çevrilip ‘pis terörist’ diye tekme-tokat dövülerek hastanelik edilmesi bu ihtimallere kapı aralıyor.

Tabii Kurtlar Vadisi bağlamında kurguya kendini kaptırmanın daha erken örnekleri de var. Dizinin 2003-2004’te yayına giren ilk sezonunda seyircinin çok tuttuğu Çakır (Oktay Kaynarca) karakteri rol icabı ölünce de yurdun dört bir yanında gıyabi cenaze namazları kılınmıştı!.. Mafya babası bu kurgu karakterle ‘sevgi’ temelinde böyle bir gerçeklik köprüsü kurmuş insanların aynı dizide memleketin en yakıcı sorunuyla doğrudan etkileşimle üretilmiş bir ‘terörist’ karakterle de nefret temelinde aynı köprüyü kurmasına şaşmamak lazım!..


Bu doğrultuda hakkı teslim edilmeli ki Kurtlar Vadisi başarılı bir dizi. 10 yılı devirmek kolay değil. Sinema filmleri cabası. Ama bu başarının pek altı çizilmemiş, ürkütücü bir boyutu da var. Malum, Kurtlar Vadisi’nde tematik akış, Türkiye’nin hem iç hem de dış politik sorunlarıyla titreşim ve tepki içinde şekilleniyor. Bu açıdan en çok gördüğümüz de başımıza gerçekte ne geliyorsa, kurguda bunların telafisi yoluna gidildiği…

Amerikalı Irak’ta kafamıza çuval mı geçirdi; bedeli dizinin sinema-filmi sürümü Kurtlar Vadisi-Irak’ta ödetiliyor. İsrail Gazze’ye yardım götüren Türk gemisine saldırıp 9 vatandaşı mı öldürdü; bedeli yine Kurtlar Vadisi-Filistin’de ödetiliyor. Ordu, bir türlü Kandil’e çıkıp operasyon yapamıyor mu; Kurtlar Vadisi’nde Polat Alemdar (Necati Şaşmaz) ekibi ile çıkıyor ve yapıyor.

Belki de Kurtlar Vadisi içeride ve dışarıda yaşadığımız sıkıntıları yatıştırmaya yönelik bir fantastik ‘müsekkin’. Ne kadar yatıştırıcı, bilmiyorum. Ama emin olduğum bir şey var. Kurtlar Vadisi’nde olayların akışı ne yönde seyrediyorsa, gerçekte onun tersi olmuştur oluyordur. Dizi, bizim acı’gerçeğimizi tersine yansıtan bir ayna adeta ve Türkiye iç ve dış politik gerçeklikte dibe vurdukça Kurtlar Vadisi, bunun tersini kurgulayarak reytingde zirve yapıyor.


O yüzden ben dizinin başarısından çok korkuyorum. O başardıkça biz batıyoruz hissine kapılıyorum.”


“Pusu” bitti, “Kaos” geliyor!

Bunları tekrar hatırlamanın tam vakti. Çünkü 2003 yılında başlamış, 2007’den itibaren Kurtlar Vadisi-Terör, hemen iki yıl sonra da Kurtlar Vadisi-Pusu formülüyle yoluna devam ederek 2016 Haziran’ına kadar aralıksız 13 yıl ekranlarda olmuş dizi, biz diyelim metal yorgunluğu siz deyin seyir bıkkınlığıyla altı yıldır ortalıkta yokken, şu ara öğreniyoruz ki bu defa Kurtlar Vadisi-Kaos şeklinde yeni bir formülasyonla 2023’te dönüş yapıyor. Gayet anlamlı şekilde, “doğum”unun 20’nci yıldönümünde!..

Tam bu noktada dizinin artık hayatımızdan yavaş yavaş çekilen televizüel ekranları terk edip zamanın ruhuna uyarlı şekilde dijitalde ve bu mecranın çiçeği burnunda denilebilecek platformu Disney+’ta sevenleriyle buluşup hasret gidereceği şeklinde “dehşet” bir şayia da sosyal medyada dolaşıma girdi. Aman Allah, sen bir ömrü dış güç denilen “Yılan’ın başı” Amerika’nın hainliklerine fesatlıklarına, alçaklıklarına karşı mücadeleye ve yukarıda kaydedildiği üzere “Türk’ün kafasına çuval geçirme”nin intikamını almaya hasret, şimdi git ve Amerika denince Coca Cola ve McDonalds’la birlikte ilk akla gelen simge, Walt Disney Co. ile hemhal ol, öyle mi?! Adeta çuvalı tekrar, bile-isteye kafaya geçirircesine!..

Olmaz, olamaz, olabilemezdi ve son gelen bilgiler bu haberin doğru olmadığı doğrultusunda…

Ne olacağını, “KAOS”un nerede sökün edeceğini elbette önümüzdeki süreçte göreceğiz. Ama biz bir ön hazırlık mahiyetinde Kurtlar Vadisi neydi ne değildi, hatırlatmalarda bulunmaya devam edelim!..


Mafya’nın “Devlet-Ebed-Müddet” olduğu dizi

Kurtlar Vadisi, ulusal sınırlarla yetinen ve hayli mahalli havalı bir “mafya dizisi” olarak başlayıp giderek dönüşüme uğrayarak uluslar-üstü ve devletler-derini bir terörizm/karşı-terörizm kurmacası şeklinde kristalleşmiş bir çalışma olarak nitelenebilir.

Dizinin ilk sezonunda Oktay Kaynarca’nın canlandırdığı mafya babası Süleyman Çakır karakteri öldürüldüğünde memlekette gıyabi cenaze namazları düzenlendiğini kaydettik yukarıda... Eğer dizinin birinci, daha doğrusu “Tek Adam”ı Polat Alemdar’ın başına aynısı gelseydi belki memlekette tüm mülki ve askeri erkânın eksiksiz katılacağı bir devlet töreninin düzenlendiğini de görebilirdik!..

Kırılma tam nerede oldu tespiti güç, ama dizinin diğer önemli karakteri, yine yukarıda zikrettiğimiz üzere “İkinci Adam”ı Memati’nin, suratında sıkıntılı bir ifade ile Polat’a, “Abi biz şimdi harbiden girdik mi bu devlet dalgasının içine” diye sorduğu bir kesit hatırlıyorum. İşte oralardan itibaren karşımıza artık tam bir “devlet-ebet-müddet” dizisinin çıkmaya başladığı söylenebilir.


Kürtlerden beslenen “Kurtlar”!

Kurtlar Vadisi’nin en çok Kürt sorunundan beslendiği, o yarayı kaşıdıkça kalıcılaştığı ve kurumsallaştığı öne sürülebilir. Dizi her daim “Statüko” ve “Resmiyet”in fantastik dili olmuştur. Hatta bir “yarı-resmi yayın organı”na dönüştüğü dahi söylenebilir, öyle ki memleket insanı, daha doğrusu “erkeği” haber izlemeyi bırakmış, “Kurtlar’dan al haberi” noktasına gelmiştir!..

Dizinin kendine güveninin artmasıyla dışa açılması doğru orantılı olmuştur. Giderek tüm dünyada ama özellikle Türkiye üzerinde kötü emelleri olanların oyunlarını bozmaya yönelmiştir Polat Alemdar ve ekibi. Bu doğrultuda devletin en derin kapıları önlerinde açılmış, onlar da içeri girip hem müesses nizamı koruyan hem de âleme nizam veren bir çelik çekirdeğe dönüşmüşlerdir.

Türkiye’de mafya-devlet ilişkisinin de mafyadan devlete yürümenin de devletten mafyaya kurulan köprülerin de fantastik bir anlatımla estetize edilerek olumlayıcı ve meşrulaştırıcı mahiyette bu ölçüde olağanlaştırıldığı bir başka yapıt bulmak zordur.

Fakat kurguda seyre sunulanlarda en tipik ortak payda, bunların ülkede ve dünyada yaşananların ters-dönmüş “hayal yansısı”ndan ibaret olmalarıdır ve bu doğrultuda, dedik ya, memleket battıkça dizi hep çıkışta olmuştur.

Bu bakımdan Kurtlar Vadisi, aşağılık kompleksimizin illüzyonist bir telafisidir demek de mümkündür.

“Burası Ortadoğu, Kurtlara ekmek tükenmez!”

Bir ara “Barış” ya da “Çözüm Süreci” faslının açılmasına bağlı olarak Kürt sorunu sönümlenme sürecine girince yapımcılar “Burası Ortadoğu, bize ekmek tükenmez” şiarıyla başka sulara yelken açtılar. Suriye’deki savaştan da malzeme devşirildi, İran düşmanlığından da ekmek yendi. Oralardan da IŞİD’le iştigal edilmeye başlandı. Çocuk kandırır gibi onu bir “İngiliz fitnesi”ne indirgeme cihetine gidildi. ABD-merkezli, İngiltere-aktarmalı örgütün adı “ŞEDİD”, başındaki halifenin adı da (Britanya’dan kelime oyunu ile) Sadık Britani idi!..

Böylece Beyaz Saray’dan Pentagon’a, Lordlar Kamarası’ndan Kremlin’e, CIA-FBI’dan BND ve MOSSAD’a kadar her yerde “dünyayı yöneten kanlı ellerin kirli oyunlarını ve sistemlerini deşifre etme” kararlılığı içinde adeta “Polat Alemdar dünyaya karşı” üst başlığıyla, hafiften parodi tadı da veren kıvamda 2016’ya kadar sürdü gitti dizi…

Hasılıkelam, Amerika’nın Süpermen’i varsa bizim de Polat Alemdar’ımız vardı, o kadar!..

“Yaşlı Kurt” diziyi taşıyabilir mi?

 Peki, dizi aradan yedi yıl geçip köprülerin altından bunca su aktıktan sonra yeniden görkemli bir çıkış yakalayabilir mi? Her şey bir yana, dizinin kendisiyle özdeş karakteri Polat Alemdar zaten son sezonlarda emekliliğe doğru adım atmış haldeyken şimdi artık “dede” olacak yaşta kurgudaki o alışıldık dinamizmi hâlâ sağlayabilir mi?..

Elbette bu bir sorundur ama aşılamaz değildir. Yeni isimlerle can suyu aşılanabilir diziye… “Polat” belki baş karakter olmak yerine hâlâ ön plânda ama daha edilgen bir “üst” karakter pozisyonuna çekilebilir, “terfi ettirilebilir”. Onun yerine taze kan mahiyetinde ve piyasada an itibarıyla yıldızlaşmış gözde oyunculardan (ki böyle kült bir yapımdan gelen teklife çok az isim hayır diyebilir) başroller de yardımcı roller de yaratılabilir.

Dolayısıyla bu tür güçlüklerin üstesinden gelinebileceği kanaatindeyim.


Peker olsa Polat’ın işi zor!

Bence dizinin karşısındaki asıl güçlük, kurgusal mahiyette ya da hayalî çerçevede olmaktan ziyade “hayatî” plânda, yani gerçek dünyamızın içinden belirebilir.

Kurtlar Vadisi’ni esinleyen ve besleyen en güçlü kaynak kanımca 1996 Susurluk Kazası idi. Sonrasında elbette Kurtlar Vadisi de gündelik gerçekliğimizi beslemiştir. Her köşe başında, lise önlerinde, sokak aralarında “Polat Abi”leri gibi siyah elbiselerle racon kesen yeni yetmelerden geçilmez olmuş günleri hatırlayın mesela!..

Bununla birlikte, Tayyip Erdoğan’ın iktidara gelişiyle aşağı-yukarı eşzamanlı çıkış bulan ve ona paralel bir kurmaca iktidar ömrü olmuş Polat Alemdar inzivaya çekildiğinden bu yana Türkiye, böyle bir kurguya ihtiyaç duymayacak şekilde, “reel” olarak Kurtlar Vadisi’nde yaşar hale de gelmedi mi geldi.

Sedat Peker’in ciddi izlenme ve takip oranlarına ulaşan videolarından-mesajlarından, en son yaşanan Sinan Ateş suikastı/cinayetinin perde arkasına dair an be an gündeme düşen bilgilere kadar açılan yelpazede yıllardır Kurtlar Vadisi’ni hiç aratmayacak hikayeler çıkmıyor/akmıyor mu önümüze?!..

Polat Alemdar’ın işi asıl bu yüzden zor!..

Neyse ki Sedat Peker fiziksel-dijital tecritte ve onun videoları-mesajları yasak durumda…

Bir de o böyle bir baskı ve denetim altında olmasa ve yapacağını yapsa, diyeceğini dese, yazacağını yazsa, 20’nci yılında “Vadi”nin yeniden doğumu tam bir ölü doğum da olabilir, maazallah!..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Tayfun Atay Arşivi