İrfan Yalın
Fikrin ince gülü
Sayın Muharrem İnce’nin başlatacağı memleket hareketini “koleksiyoncu” olarak destekleyebilirim. Çünkü koleksiyoncular “error” severler; hatalı, eksik, zamansız, yanlış ya da standart dışı örnekleri de toplamaktan hoşlanırlar!..
En son yazacağımı en başta yazayım, Sayın Muharrem İnce’nin başlatacağı “memleket hareketi” isimli partileşme girişiminin, ülkemizin ana muhalefetini oluşturan kısır siyasetine zerre kadar fayda getireceğini düşünmüyorum. Üç büyükşehir belediyesinin kazanılmasının moraliyle, güçlü bir muhalefet fırtınasına doğru savrulmayı hayal ederken, Muharrem Bey’in seçimlerde alacağı, daha doğrusu bütünden böleceği birkaç puanlık oyun bile önemli olacağını hissediyor ve bu ayrışmanın AKP’nin değirmenine su götüreceğinden çekiniyorum.
Bu yazıyı hazırlarken Cumhuriyet tarihi boyunca kurulmuş partilere şöyle bir bakayım dedim, Türk siyaset tarihinin tozlu sayfalarında çok sayıda ölü parti buldum. Kiminin adı neredeyse 1 yıl içinde arşivlere teslim olmuş, kimisi de 2-3 yıl içinde kaybolmuş gitmiş. Haksızlık etmemek lazım, tabii ki her birinin ortaya çıkış sürecinde heyecanlı tüzük çalışmaları, sayısız toplantılar, tartışmalar, birlikte yenen yemekler, idealler, beklentiler, umutlar, hayaller, iyi niyetli akılların ortak üretimleri mutlaka vardır. Ama bugünden bakıldığında çoğu için söylenecek sözler sınırlı…
Süreyya Paşa’nın “Toprak, Emlak ve Serbest Teşebbüs Partisi”
Meraklısı dışında hatırlayanı yoktur ama eğer elinizde 1947 yılında kurulmuş İdealist Parti ve Türk Muhafazakâr Partisi hakkında herhangi bir evrak varsa bilin ki müzayedelerde satışa sunabilirsiniz. 1948 Yılında kuruluş dilekçesini teslim ederek tüzel kişiliğe kavuşmuş, Türkiye Yükselme Partisi, Öz Demokratlar Partisi, Müstakil Türk Sosyalist Partisi için de aynı şeyler söylenebilir.
En ilginç bulduğum oluşumlardan biri kurucuları arasında Süreyya İlmen Paşa’nın olduğu 1949 yılında kurulmuş Toprak, Emlak ve Serbest Teşebbüs Partisi oldu!.. Partisini bilen yoktur ama Süreyya İlmen Paşa’nın adı yaptırıp halkın kullanımına bağışladığı Kadıköy’deki muhteşem opera binası ile hala anılıyor. Bostancı’da Fatih Sultan Mehmet Eğitim ve Araştırma Hastanesi adıyla hizmet veren eski PTT Hastanesinin yeri de ona –sanıyorum eşine- ait. Tanımaktan ve dostluğundan onur duyduğum değerli büyüğüm Melih Cevdet Anday’ın bana dikilirken gördüğünü söylediği Kadıköy Yoğurtçu Parkı’na hayat veren ağaçları da tek tek toprakla buluşturan ve bugün yanına yapılan beton eklentiyle estetiği büyük ölçüde kaybolan Kurbağalıdere köprüsünü de kendi imkânlarıyla yaptıran o… Demek istiyorum ki, Süreyya İlmen Paşa’nın adı, hala dillerde ama Toprak, Emlak ve Serbest Teşebbüs Partisi’nin tüzüğü, idealleri, emek verenlerin isimleri, kurucuları, kayıtları, rozetleri, evrakları tam anlamıyla koleksiyonluk.
Hadi bunlar için eski diyelim; 1980 darbesi sonrasında kurulan Yüce Görev Partisini, Yeni Görev Partisi’ni, Yeni Doğuş Partisi’ni hatırlayanınız var mı? 1985’li yıllarda kâğıt üzerinde kurulmuş gözüken Bizim Parti’nin, Huzur Partisi’nin, Islahatçı Demokrasi Partisi’nin, Büyük Anadolu Partisi’nin, Vatandaş Partisi’nin amblemi, başkanı, tüzüğü, rozetinin şekli aklınızda mı?..
Koleksiyoncular saman alevi gibi parlayıp sönen oluşumlardan hoşlanır
Sadece bize özgü değil, siyaset teması dünyanın her yerinde çok zengin bir koleksiyonculuk alanı. Rozetinden el ilanına, posterinden fotoğraflara, resmi yazışmalardan il-ilçe parti binalarında kullanılmış eşyalara, plaketlerden seçim nutuklarının kayıtlı olduğu plaklara, gazete haberlerine kadar toplanacak o kadar çok malzeme var ki; koleksiyoncular için dipsiz kuyu gibi!.. Dedim ya, koleksiyoncular saman alevi misali görünüp-kaybolacak, yakın zaman içinde tarihe karışıp belleklerden silinecek, sonu olmayacak hareketleri, hatalı çıkışları, başarıya ulaşması güç adımları, yanlışlıkla üretilmiş her şeyi aslından daha çok severler. Yanıltıcı olabilir ama koleksiyoncular ilgilendikleri alandaki başarıya ulaşmamış adımların takibini yapmaktan, destek olmaktan da büyük zevk alırlar. Onlar için tedavüle girmemiş para, ardında müthiş emek olsa da üretim bandından çıkıp halka satılamamış araba, planları hatalı çıkmış çizimler, ters basılmış madalyalar, yanlış yazılmış satırlar değerlidir. Yanlış çizimler, hatalı pullar, yasaklı kitaplar, ters basılmış madalyalar, yanlış yazılmış satırlar değerlidir. İşte bu nedenle, “Devrim Arabası” bugün Eskişehir’de kendi adına açılan bir müzede, hikayesi ve süreçte yaşananları hatırlatırcasına özel bir önemle sergilenmekte!..
Anadolu’da şehirlerde, kasabalarda yeni kurulan partilere verilen destek, kendini ifade etmek için ziyarete gelen, yola yeni çıkmış siyaset adamlarının gözünü boyuyor olmalı. Bugün öyle partiler var ki, üye sayıları kadar bile oy alamıyorlar. Dedesinin, babasının taraftarı olduğu partisinin devamını yaşatma geleneği yüzünden bir takım tabela partileri de siyaset hayatımızda hâlâ yer alıyor.
Köklü siyasal geçmişi olanları bir yana bırakarak, onlara saygısızlık yapmadan söylüyorum, yüzde değil, binde olarak aldıkları oylara rağmen seçimlere giren, özgün olarak hiçbir şey öneremedikleri, fikir bazında meydanlarda boy gösteremedikleri halde, kiraladıkları arabalarla mahalle aralarında gürültü siyaseti yapan, ideolojik sloganlarıyla oy toplamaya çalışan, seçimi kazanma yerine kulislerde yer almaya çalışan partiler, partililer var. Yanlış anlaşılmak istemem, özgün siyaset güden partilere ve değerli çalışmalarına karşı değilim; şikâyetim sadece lider sultasına ve politika üretemeyen politikacıların sığındıkları, çözüm değil dedikodu ürettikleri dört duvar aralarına yönelik…
Siyaset esnafı
Hepimizin komedyen olarak çok iyi bildiği bir tiyatrocu büyüğümün oyun sonrasındaki yorgunluğu içindeki sohbeti sırasında duydum kendisi için “sahne esnafı” dediğini… Oysa biz onunla “sanatçı” vurgusunu yıllar önce pekiştirmiştik. Ama o kendisini “sahne esnafı” olarak tanımlarken büyük bir hoşgörünün ve içten gelen tevazuunun da izlerini yüreğinde taşıyordu sanki.
Sanıyorum siyasetimizi tıkayan asıl neden de bu! Biz siyaset esnaflarına, siyaset adamı diyoruz ve onlardan çözüm bekliyoruz. Oysa onlar bir şekilde çok iyi bildikleri delege sistemleri içinde parlıyorlar, seçiliyorlar, kendilerini bir şekilde kabul ettiriyorlar ve “seçkin” oluyorlar. Şöyle bir düşününün lütfen, Türkiye’nin kalıcı sorunlarına özellikli çare üreten kaç tane siyaset adamı var aklınızda. Bırakın yüz yüze sohbeti, hangi birimiz şehrimizin, kasabamızın milletvekilleri ile diyalog halindeyiz? En son ne zaman duydunuz parlak fikirleri, yurt dışından bile örnek alınan projeleri, uzlaşı haberlerini ve “ben” demeden açıklanan egosuz gelecek planlarını?!..
Sayın Muharrem İnce, size ince ince bazı şeyleri sormak istiyorum: Acaba ülkemizin kalıcı sorunları hakkında yıllardır kullanma şerefini taşıdığınız Meclis kürsüsünden dile getirdiğiniz parlak fikirleriniz var da bizler mi duymadık?!.. Hata benim gibi düşünenlerde de olabilir, belki de duymadığımız projeleriniz, planlarınız, fikirleriniz vardır, zaman zaman da olmuştur. 29 Ekim’de çıkacağınız yola az bir süre kala bunları açıklamanın tam zamanıdır, ülke siyasetine yenilik getirecek (!) fikirlerinizi dile getirmenin sırasıdır, diye düşünüyorum.
Sürdürülebilir istikrarsızlık
Bu kelimeyi çok seviyorum. Sık sık aynı sorunlarla karşılaşmamızın, kronikleşmiş problemlerimize neredeyse Cumhuriyet tarihimiz boyunca çare üretemememizin, sürekli olarak içine düştüğümüz aynı tür krizlerin refah seviyemizden, ekonomik gücümüzden çok şey koparıp gitmesine aval aval bakmaktan başka bir şeyimizin olmayışının adı olarak görüyorum, sürdürülebilir istikrarsızlığı…
Batı sosyal demokrat partilerinde olduğu gibi, güncel sorunlara kısa sürede parti mutfağında çözüm üretecek bir ekibiniz olduğunu sanmıyorum Sayın İnce!.. Samanın bile ithal edildiği bu günlerde tarıma, tohuma, çölleşmeye dair bir şey söylemek ister misiniz? Ege – Kıbrıs, Yunanistan sorunlarına, Kürt meselesine, Ermeni konusuna, Avrupa Birliğine dair fikirleriniz neler? Lütfen öncekiler gibi kervan yolda düzülür demeyin, ne diye ortaya çıktığınızı, neyinizin farklı olduğunu kalıplaşmış cümlelere başvurmadan açıklayın!..
Lütfen yaşamının kırk küsur yılını parlamento çatısı altındaki güvence içinde geçirip klişe sözler dışında elle tutulur tek kelime üretmeyen, ilerlemiş yaşına rağmen “benden geçti artık” demeyip koltuğunu yetkin ellere bırakmayan, bir yıl sonra yemin ederek şehrine hizmet etmeye çalışan (!) Sayın Baykal’ı örnek almayın!
Lütfen şahsınız için büyük bir şans olsa da -bence- seçeneksizlikten doğan Cumhurbaşkanlığı adaylığınız sırasında aldığınız oyları da fazla önemsemeyin. Unuttunuz mu, Mısır’da gerçekleşen darbe sonrasında sessiz kaldığı gerekçesiyle AKP tarafından kara listeye alınan Ekmeleddin İhsanoğlu da -son derece farklı siyasi eğilim özelliklerine rağmen- partinizin Cumhurbaşkanı adayı olmuştu. Hatta bir hayli de oy almıştı. Demek istediğim o ki, aynı Ekmeleddin Bey’e verilen oylar gibi, size verilen oyların da çok büyük bir kısmının ödünç olduğunu, çaresizlikten gelen istikrarsızlığın gözyaşları gibi sandığa gittiğini, ona rağmen de size de bize de yetmediğini unutmayın. Lütfen kendinize normal aynalar karşısında çeki düzen verin, kartvizitine ekleyecek sıfat peşinde olan çapsız isimlerin alkışlarına kanmayın!..
Zaten zayıf muhalefeti daha da bölüp tüketmeyelim!
Sayın Muharrem İnce, diyorum ki, gelin kararınızdan dönün ve köprüden önceki son çıkıştan çıkmayın. Ayrışma içinde olmadan açılacak büyük bir siyasi arayışın kapısını aralayın.
Akademisyenlerden sivil toplum kuruluşlarına, yazarlardan siyaset adamlarına, meslek örgütlerinden gazetecilere, sanatçılara, gençlere, öğrencilere, köylülere, öğretmenlere, esnafa, taksi şoförüne, her alandaki çalışanlara, kısacası akla gelecek tüm kesimlerin aklındaki düşüncelerin toplanacağı potayı meydana çıkarın, ilk damla siz olun.
Toplumun tüm kesimlerine uzanabilecek güçlü bir oluşumun temellerini partinizden ayrışmadan parti içinde, partililerle birlikte atın, herkese örnek olun.
Yabancı siyasetçiler tarafından bile örnek alınacak düzeyde özgün programı, çağdaş fikirleri, örgütlenme ve filizlenme öyküsünü içinde barındıran bir siyasal uyanış arayalım.
Yıllar sonra bile hatırlanacak şekilde farklı düşünceleri içinde barındıran, sadece koltuk peşindeki şakşakçıları değil, sol değerlerin insancıl söylemine karşı olanları bile içine çekecek, önyargıları yıkarak muhalif evlerin oturma odalarına girecek yeni bir siyasal hareket için uygun zemini araştıralım.
Ülke tarımına kazandırılacak katma değeri yüksek yeni ürünleri arayalım, bulalım, dikelim, üretelim, yapalım.
Ülkeye, şehirlere hatta kasabalara renk getirecek, yerel izleri ön plana çıkartacak özgün mimari izlerin önünü açalım, deprem felaketine karşı yapılacakları gözden geçirip büyük şehirlerde toplanan nüfusa çare arayalım.
Hukuk sistemini rahatlatacak, yılların birikmiş tortusunu temizleyecek, sorunların şişkinliğini atacak, köy kahvesinden üniversite amfisine kadar herkesin şikayetçi olduğu hususlara yine herkesin hemfikir olacağı çözümleri arayalım.
İçinde gençleri, genç fikirleri, gençliği çağrıştıracak dinamikliği ve her daim genç kalacak düşünceleri barındıracak siyasal omuzdaşlığı kuralım, yaşatalım.
Siyasetten koltuk kapma yarışında olmayan, perde arkasında buluşuna, önerisine, yıllardır üzerinde çalıştığı projesine destek arayan herkese kulak verecek şekilde duralım, farklı seslerin armonisiyle kulağa hoş gelecek besteler yapalım.
Belki de ilk kez, kimin lider olacağını değil, nelerin yapılması gerektiğini, ülkenin acil sorunlarına karşı hangi önlemlerin alınabileceğini, herkesle kavgalı olduğumuz bu kargaşadan nasıl çıkılabileceğini konuşalım. İnanıyorum ki, bu sinerjiden çıkacak çözüm önerileri doğru zamanda doğru lideri, doğru kadroları etrafında toplayacak, getireceği moralle temiz siyasete oy, çabaların karşılığında da iktidar olarak geri dönecektir.
Yeter ki zaten zayıf olan muhalefet gücümüzü biraz daha bölüp umutları tüketmeyelim, benim gibilerin yeni bir error’lü siyaset temalı koleksiyon yapılmasına izin vermeyelim!..
Güzellikleri biriktirmenizi dilerim!..