Aslı Kotaman
Fatma’yı görünmemeye terk edemeyiz!
Fatma’yı konuşmalıyız. Onu ana karakteri gibi görünmemeye terk edemeyiz. Görünmezlik, sessizlik, bağırdığın halde sesini çıkaramama ve bu hayatın daimi madunu olma, kadınların çokça bildiği, yaşadığı kimi yerlerde içselleştirdiği bir durum. Buna karşı çıkmak için tam tersine görünür olmanız gerekiyor.
Öncelikle yazımın Fatma dizisi ile ilgili spoiler vermiş olabileceğini belirterek başlayayım.
Fatma’yı izlemeye başladığımda belki de dizinin öyküsünün metinlerarası olarak başka öykülere referans vermesi sebebiyle aklıma birçok dizi, film ve kitap geldi. İran sinemasının izlemeye değer korku filmlerinden olan “Gece Yarısı Sokakta Tek Başına Bir Kız” bu filmlerden biriydi. Gece yarısı şehrin sokaklarında dolaşan bir kadını gördüğünüzde onu kafanızda nereye koyabileceğinizi bir an için durun ve düşünün. “Alias Grace” kitabı ve dizisi geldi aklıma keza… Mağduriyetin, suçun ideal tanımları olduğunu biliyoruz. İdeal kurban diye bir kavram olduğunu ve bu kavrama uyan suçlu ya da mağdurların kendine medyada çok daha kolay temsil alanı bulduğunu da. Fatma bu konuya dalış biçimiyle kendisi gibi bir çok film ya da dizinin yaptığını yapıyor ama kanımca güzel yapıyor. Mağduriyet kavramına, görünürlük kavramına bıçak sokuyor ve sorular sorduruyor: İdeal kurban kimdir? Herkesin “kadınsın, sokma başını belaya, git otur evinde” dediği Fatma ideal bir mağdur olabileceği için mi görünmezdir?
Ya da basitçe kadınlar erkeklerin sofrasında hep görünmez mi olurlar? Polis Fatma’ya “çay içer misin?” diye sorar. Fatma çay istemez ama polis “2 çay” söyleyiverir çay ocağına. Ancak hayatını Fatma gibi olmamaya adamış Mine’yi de görürüz ilerleyen sahnelerde polisin önünde. Ona da sorar polis. O da istemez çay. Ama polis yine “2 çay”ı söyleyiverir.
Görünmezlik, sessizlik
Görünmezlik, sessizlik, bağırdığın halde sesini çıkaramama, bu hayatın daimi madunu olma durumu kadınların çokça bildiği, yaşadığı kimi yerlerde içselleştirdiği bir durum. Buna karşı çıkmak için tam tersine görünür olmanız gerekiyor.
Politik görünürlük üzerine yapılan çalışmalar bize özellikle kadın görünürlüğü konusunda çalışmalar yapılan alanlarda politik görünürlüğün ne derece önemli olduğunu gösteriyor. Ama sıklıkla itiraz etmek zorunda kaldığım şey ise görünmemek için görünür olma zorunluluğu. Hayat sizi ya Fatma ya Mine/Emine olmaya itmemeli. İkisinin arasında bir yerde fazla görünmeyi sevmeden ama görünmez olmadan yaşabilmek hakkımız olmalı. Maalesef Fatma karakteri bunu başaramıyor. Görünür olabilmek için ödemek zorunda kaldığı bedel çok ağır oluyor. Ayrıca Fatma birden çok anlamla temizlik yapıyor. Belli ki temizliğin bir anlamı daha var. Temizlik var olduğu sürece görümeyen ve yok olduğunda görünen şey olabilir. Temizlik bugün olsa yarın olmayacak uçuculukta olabilir. Dolayısıyla Fatma’nın temizliyor olması aslında yine bir nevi görünmezlik. Ne yaparsa yapsın bir şey değiştirmiyor aslında. Ertesi sabah temizlediği her yer yine nankörce kirlenecek.
Türkiye sinemasının sessiz kadınlarının temsilinden ayrılıyor Fatma’nın temsili. Susan Sontag “Susmanın Estetiği” kitabında sessizliğin de aynı ses gibi bir güç aracına dönüşebileceğinden bahsederdi. Burada da görünmezlik bir güç aracına dönüşüyor işte. Biraz ete kemiğe bürünüyor Fatma. Suç işliyor. Kendini görünür kılmak için bu sefer de suç işlemek zorunda mı kalıyor yoksa? Öyle düşünmedim. Dizinin anlatı ve anlatımını, akıcılığını, yer yer yükselen ve alçalan gerilimin sinematografisini takdir ettim. Bir çırpıda izleyip bitirdim.
Eleştirilerim olsa da bu eleştirilerim Fatma’nın görünürlüğüne zarar vermemeli.
Daha ilk sahnede oyun oynayan anne ve çocuğu gördüğümüzde bu dizinin ne üzerine olduğunu anlıyoruz. Kadın küçük kızı ile oyun oynuyor. Kız saklanıyor ve anne onu görüyor olsa dahi “göremiyorum seni” diyor; “neredeymiş benim kızım?”; “e göremezsem ona aldığım hediyeyi de veremem”... Bu sessiz anlaşma bizim için yeterli olacakken Bayram’ın üstüne basa basa “abla sen görünmezsin!” demesini sevmedim. Anlamayabilecek izleyiciye sahne çekmek demek izleyici için sahne çekmek demek aynı zamanda. Maalesef Yeşilçam geleneği mi demeli buna, ama iyi ve kötünün aşırı karşıtlığını da sevemedim. Büyük şirket avukatı sadece kötü. Oysa umursamaz olmalı o, neden kötü olsun? Ona ne Fatma’dan, ona ne işçiden? Umursamıyor. Ama bir kötüyü oynuyor.
Yazarın diyaloglarını da sevemedim. Ne yazarın diyalogları ne yayınevi sahnesi bana gerçekçi gelmedi. Her ne kadar Uğur Yücel iyi oynasa da, diyalogları biraz güçsüz kalıyor. Sanki bir Hollywood filmini izliyoruz. O yayınevi sahnesini başka şekilde açıklayamıyorum. Bir de Emine/Mine ayrımının gözüme fazla sokulmasından rahatsız oldum. Ben diziyi sevip onun bana anlatacaklarına güvendim. Dizinin de bana aynı güveni duyup, boşlukları doldurmamı beklemesi pek bir hoş olurdu.
Ama olsun, bu eleştirilerim diziye gölge düşürmemeli. Güçlü bir anlatımı var dizinin. Dramatik gerilimi hiç eksilmiyor. Çok gerçek anlar yakalıyor hayatın içinden. Üstelik görünmez olan, üzerine çok konuşulmayan anların içinden yakalıyor o anları. Fatma’nın temizliğe gitmesi sadece temizliği her anlamıyla yapmayı, kiri metaforik olarak temizlemesini de anlatmıyor; aynı zamanda temizliğin geçiciliğine, uçuculuğuna ve görünmezliğine de vurgu yapıyor.
Nasıl farklı okuyabiliriz?
Fatma’nın metnini sevmemin başka bir sebebi de onu farklı okuyabilmek için imkanımızın olması. Onu bir görünmez kadının hikayesi olarak okuyabiliriz. Yalnız bırakılan bir kadının hikayesi olarak. Zira toplum Fatma’yı sadece sosyal düzlemde yok sayıyor. Fatma ekonomik olarak yok sayılamaz. Çalışıp para kazanması gerekir. Yine, toplumun idealize ettiği mağdur/suçlu karşıtlığı içinde okuyabiliriz. Bir nevi Dexter hikayesi olarak okuyabiliriz. Türkiye’de de “Şahsiyet” dizisi ile aynı temanın yakalandığı söylenebilir. Suçluyu avlayan suçlu. Fatma’nın buna tam uymayan tarafları olduğunu sadece kendi hikayesinin merkezinde durduğunu ve dünyaya adalet dağıtmakla ilgili bir borcu ödediğini düşünmüyorum. Ama kendi kaderini gerçekleştirmek için yola çıkan karakterin bu karakterlerle benzer bir tarafı da olduğunu hissediyorum.
Ancak bir küçük eleştirim daha var. Bu sadece Fatma dizisi için değil, tüm diziler ve filmler için geçerli olabilir. Sadece yakışıklı erkek ve güzel kadınların oyuncu olabildiği bir yerde karakter yaratmakta sorun çıkacaktır, çıkıyor da. Burcu Biricik’in iyi iş çıkardığını düşünüyorum ama en güzel kadını alıp silikleştirmeye çalışmakla harcanan çabanın fazla olduğunu da düşünüyorum. Bu sektörün üzerinden bu baskı kalkmalı artık. Bu arada Kadriye’nin harikalar yaratmamış mı? Gülçin Kültür Şahin, kenar mahalledeki komşu Kadriye’den daha Kadriye olmayı başarmış.
Ekonomik görünürlük
Hayatın düzeni bizi her halimizle görünür bırakıyor. Bunun dışında kalabilen insanlara saygım büyük. Zoom’da görünüyor, sosyal medyada görünüyor dahası farkında olmadığımız anlarda da görünebiliyoruz. Aslında bugün akademin her yanında “görünürlük” üzerine çalışmalar yapılıyor. Ancak görünürlük dediğimiz alanın da kendi içinde bir ekonomi politiği var. Sarah Banet-Weiser görünürlüğün ekonomisi üzerine yazan biri. Bence hayli ilginç şeyler yazıyor. Zira görünürlüğün olumlu ve olumsuz olarak eleştirildiği, politik görünürlük adına sosyal medyanın tüm imkanlarının kullanıldığı bir dönemde, görünürlük kavramının yekpare incelenemeyecek bir kavram olduğunu anlamamız gerekiyor. Görünürlüğün ekonomisinden de bahsediyor Weiser. Görünmezlik aslında mağduriyetin kendisi gibi geliyor bize oysa görünürlük de öyle. Örneğin feminist görünürlük performatiftir ve üretken bir görünürlüktür oysa ekonomik görünürlük bireyci, yüzeyseldir ve politik olarak etkisizdir. Dolayısıyla bugün görünürlük dediğimizde çoğunlukla ekonomik görünürlük üzerinden konuşuyoruz. Kendini görünür kılma çabası, yüzeysel ve hayata karşı bir duruşu benzemeyen bir görünürlük. Bu anlamıyla Fatma’nın görünmeyişi ve ekonomik olarak görünür oluşu arasında bir fark yok. Her iki şekilde de Fatma insan olarak görünmeyi başaramıyor.
Fatma’da minik kız kimsenin görmediğini görebiliyor oysa yetişkinlerin kanıksamış gözleri gerçekleri göremiyor. Daha doğrusu gerçekler başkalaşmış, iyi ve kötü, güçlü güçsüz belli olmuş artık. O minik kızın ise henüz yetişkin gözleri yok, bu sebeple olanı biteni tüm çıplaklığı ile görebiliyor. Belki bizim yeniden öyle bakmayı öğrenmemiz ve daha çok konuşmamız lazım Fatma gibileri. Görünmeyeni görünür kılmak ne olsa biz insanların işi. Çünkü görünmeyenleri ve görünür ile görünmez olan arasındaki düzeni biz yarattık.