“Değişmeyen yegane şey herhalde gönlümüzden geçeni çalıp, bir şeyler üretme gazımız”

Grupla aynı adı taşıyan ilk albümleri Deden’i 2013 yılında çıkarıp, bizde dinleyeni çok çalanı az grunge ve punk sahasında şarkılar yapan Deden, yeni şarkıları Beyaz Gürültü’yle karşımızda. Bu defa tonu daha da sertleştiren ve yine ‘gazı’ arkalarında eksik etmeyen grubun şarkısı, bu yıl yayınlamayı planladıkları bir dizi kaydın da ilk adımı.

Grunge, punk gibi türler bizde pek revaçta olmadı. Yapanlar da genelde ‘underground’ takıldı, kendi dinleyicisini buldu ya da dinleyici bir şekilde onları buldu. Grunge’ın altın çağı 90’larda Türkiye’de metal revaçtaydı. Punk her zamanki gibi ‘yeraltında’ydı. Aslında bu durumun hala da pek değiştiği söylenemez. Bu yüzden epey bir grup da gözden kaçtı. Bunlardan biri Deden. 2009 yılında kurulan grup 2013’te kendi adını taşıyan ilk albümlerini yayınladı. 2013’te ülkenin durumunu da gözünüzün önüne getirdiğinizde biraz ‘konjonktürle’ de alakalı olarak Deden’in çok fazla kişiye ulaşamadığını söylemek mümkün. İlk çıktıklarında Hayal Kahvesi, Shaft, Peyote gibi ‘mabet’lerde sahne alıp kemik kitleye ulaşmışlar. Sonrası biraz meçhul. Ama çok bir şey kaçırmadık. Zira Deden, bu yıl içerisinde yayınlamayı planladığı bir dizi kaydın ilk meyvesini ortaya döktü.

Grubun iskeletini oluşturan grunge, punk ve ucundan da alternatif rock’tan biraz daha uzak, daha sert bir şarkı olan Beyaz Gürültü, geçtiğimiz ay 25 Saat Müzik etiketiyle yayınlandı. Vokal ve gitarda Akın Çalap, bas gitarda Levent Okur, gitarda İrfan Cenk Yay ve davulda Hakan Ertaşoğlu’ndan oluşan Deden’le geç de olsa grubun doğuşunu yeni şarkıları Beyaz Gürültü’yü konuştuk.

Ben başa dönüp grubun hikayesini öğrenmek istiyorum sizden. Nasıl bir araya geldiniz?

Levent: Lise-üniversite dönemlerinde Hakan, Burçak ve ben, Bakırköy’de birbirimize yakın oturuyorduk. Yıllar boyunca çeşitli projelerde sürekli beraber çaldık. Sonra ben bir ara Hollanda’ya taşındım, geri döndüğümde “Hadi” dedim, “yapalım yeni bir şeyler.” Şöyle bir bakındık, dedik “Vokalist lazım”. Akın, Opal’le albüm kaydındaydı o sıralar. Burçak dedi ki; “Akın var”, biz dedik ki “Hayhay”. Gerçi grubu var ama, biz bir haber edelim, belki gelir. Haber ettik, geldi. Öyle başladık. Aralık 2009 falan gibi hatırlıyorum tarihi. Hemen bir cover repertuarı hazırlayıp Beyoğlu mekanlarını turlamaya başladık. Alice in Chains, QOTSA, Velvet Revolver, Soundgarden falan, öyle bir repertuardı. Pendor Corner’da başladık; Gitar, Hayal Kahvesi, Peyote, Shaft, üniversiteler vs.,. Sürekli çaldık. Bir sene kadar sonra, ilk albümün şarkılarını yazmaya başladık.

2013’te ilk albümünüz yayınlandı. Türkiye’de rock müziğin en kesat zamanları. Ülkede de taşlar yerinden oynamış… Deden albümü ise zaten genel olarak bu ülkede yapılan rock’la pek örtüşmeyen bir çalışma. Çıkış yaparken risk aldığınızı düşünüyor muydunuz?

Akın:
Olaya hiç bu açıdan bakmadık. Grunge, punk, alternative rock karışımı bir şeyler çalıyorduk ve sözlerin Türkçe olması dışında buralarda çalınan havalarla pek alakalı değildik. Bu bilinçli bir tercihti. Uyuşuk ve ağlatacak parçalar yerine dinamik bir şeyler çalarak eğlenmek istedik işin açıkçası. Buralarda çok yaygın olan doğu-batı sentezi kafaları da bizim kafamıza pek yatmıyordu. 

Hakan: Risk hesabı yapmadık. İçimizden geldiği gibi çaldık. Bize göre hepsi hit olmaya adaydı zaten.

Levent: Kafasının dikine müzik yapmayı seçenin riskten çekinecek bir durumu yok. Her hangi bir getiri yahut geri dönüş beklemenin çok manasız olduğu bir ortamda yapıldığı ve bu zaten bilinerek konuya girildiği için, risklik bir durum zaten yok, konu net. Buna rağmen bunu yapan, yapmadan duramadığından yapıyor.

Aradan 10 yıla yakın zaman geçmiş. Ne görüyorsunuz geriye dönüp baktığınızda? Sizde var mı bir değişiklik?

Hakan: Olmaz mı? Biz değiştik, müziğimiz de değişti. Zaten ortam ve koşullar da yerinde durmuyor. Biraz teknolojiyi de kullanıyoruz artık. Uzaktan bağlanmalar, evlerde kayıt yapmalar... Beyaz Gürültü’yü yaptığımız dönemde bir değişiklik de gitarist olarak Cenk’in aramıza katılması oldu. Değişmeyen yegane şey herhalde gönlümüzden geçeni çalıp, bir şeyler üretme gazımız.

Akın: Bizim şarkı veya albüm yayınladığımız dönemlerin ülkenin hep çalkantılı zamanlarına rast gelmesi, şans mı kader mi bilmiyorum. Böyle durumlarda ilk darbeyi alan hep müzik sektörü oluyor, nedeni malum. Şu anda bile gece 12’den sonra müzik çalmanın yasaklandığı bir ortamda yaşıyoruz. Bizdeki değişiklik şarkı yapma şeklimizde oldu. Kendimizi tekrar ederek bir yere gidemediğimizi gördük. Daha fazla kolektif çalışmayla içimizdeki kısır döngüden çıkıp yolumuza devam ediyoruz.

Levent: Saçımız az malum, fakat on sene önce de azdı bizim. O hariç, değişmeyen çok az şey kaldı.

Yeni şarkınız Beyaz Gürültü’de hem vokal hem sound vitesini epey yükseltmişsiniz. Şarkı nasıl ortaya çıktı?

Akın: Levent’in gönderdiği bir demonun üstüne şarkının havasına uygun sözler yazmaya çalıştım. Yani önce sözler yazılıyor sonra beste yapılıyor gibi bir durum yok. Prozodi açısından da bu bana daha doğru geliyor. İkisini eş zamanlı yapmaya çalışıyoruz. Böyle bir durumda beste ve sözler ilk hallerinden uzaklaşıp başka bir hal alıyor. “Less is more” mantığıyla hareket ettik.

Levent: Bu şarkı öncesinde Burçak gruptan ayrıldı. Her gitarcının ayrı bir eli var malum. Gitarda Burçak varken, yazdığım riffleri onun eline geleceklerden seçiyordum. Şimdi Cenk geldi, onun eli daha farklı, şimdi onun eline göre de düşünüyorum. Öncelikle oradan epey farkediyor. Ayrıca Akın’ın, Hakan’ın ve benim de aradan geçen on yılda dinlediğimiz müzikten, okuduğumuz şeylere minör de olsa mutlaka değişiklikler olmuştur, onlar da etkiliyor doğal olarak.

Hakan: Her zamanki gibi; birimiz getirdi şarkıyı, stüdyoda çala çala son haline getirdik. Bunu sanırım Levent getirdi, Akın sözleri döşendi. Son aşamada yıllardır kayıt-mix-master işlerimizi yapan Mert Aksuna ile fikirlerimizi paylaştık ve bu sound çıktı.

“Yazılır aynı hikaye, aynı deftere” diyorsunuz. Nedir bu değişmeyen hikaye?

Akın: Sanırım insanın kendisi. İnsan elbette değişiyor ama bu “Ben artık değiştim” dediği gün olmuyor. Çok ağır ilerleyen bir süreç. 5-10 yıl önce yazdığım defterlere bakarken bir noktadan sonra hep aynı şeyleri, dertleri vs. yazdığımı farkettim Şarkının o dizesi ve aslında geneli, anlatacak bir hikayesi olan ama bu şartlarda bunu nasıl anlatacağının yolunu bulamayan birinin boş, beyaz bir sayfa karşısındaki gerginliğini anlatıyor. Yazılan aynı hikaye ise insanın takıntıları yüzünden dönüp dolaşıp aynı hataları yapması ve dolayısıyla kendine aynı hikayeyi anlatmayı sürdürmesi. Şarkı sözlerinde Beyaz Gürültü’yü bilinen anlamının dışına çıkarak ele aldım. Öte yandan bugün beyaz gürültünün içinde yaşıyoruz gibi bir durum da var.

Rock İstasyonu’nda Beyaz Gürültü için, “Müzik kariyerlerinde önemli bir kilometre taşı olmaya aday,” diye yazıyor. Bunu biraz açabilir misiniz?

Akın:
Beyaz Gürültü’de diğer Deden şarkılarından farklı bir düzenleme var. Sözler de eskiye nazaran daha depresif. Kısa ama yoğunluğu yüksek, sert bir parça oldu. Eğer kendimizi tekrar ettiğimizi düşünseydik bu parçayı yayınlamazdık. Grunge ve 90’lar tadında yeterince parçamız var ve hala zevkle çalıyoruz ancak bir noktadan sonra insan birbirinin benzeri parçalar yazmaktan bayıyor. Bir tarza çok bağlı kalmak da iyi bir şey değil.

Levent: Niye öyle yazdılar gerçekten bilmiyorum fakat evet bu şarkıyı Deden şarkıları içinde çok farklı bir yere koyuyorum. Şarkı üç dakika bile değil bir kere, bir değişik. Düzenlemesi değişik, vokalleri değişik, riffleri farklı, hissettirdikleri farklı. Kilometre taşı mı tam bilemiyorum fakat her yönüyle yeni bir Deden şarkısı diyebiliriz.

Hakan: Bence şarkıyı sevmişler.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Burak Soyer Arşivi