Burak Soyer
‘Coşkun’ bir sonbahar şarkısı: “Korkmadan…”
Gökçe Coşkun’un yeni teklisi ‘Korkmadan’ mevsime uygun sound’u ve sözleriyle dinleyicinin kulağına fısıldıyor.
Hava kurşuni. Rüzgâr kararsız. Yağmur hepten Araf’ta. Pencere buğulu. Dışarı bakan gözler düşünceli. Önde açık bir defter. Yarılanmış şarap şişesi. Ağzına kadar dolu bir küllük. Belki iki gram göz yaşı…
Gökçe Coşkun’un yeni teklisi ‘Korkmadan’ı dinlerken aklıma ilk bunlar geldi.
1989 doğumlu Gökçe Coşkun, 7 yaşında İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı’na, 8 yaşında ise keman eğitimi almaya başladı. Lisans eğitiminde ise, İstanbul Üniversitesi Yaylı Çalgılar Anasanat Dalı'nda Keman ve Müzikal Tiyatro bölümlerinde çift anadal okudu. Ufaklıktan mektepli yani. Anathema gibi babaların sahnesinde çalmış. 24 yaşında Çanakkale’nin bir köyündeki kolektif bir köy hareketine katılarak şehir hayatını bırakarak buraya yerleşmiş. Buradaki yeni hayatında ilham perisi doğa olmuş ve bestelerini yapıp sözlerini yazmaya başlamış.
‘Korkmadan’ tam bir Sonbahar şarkısı. Hayli melankolik. Ama yağmurdan sonraki gökkuşağını görmeyi umut etmeyi de ihmal etmiyor. Zaten Gökçe Coşkun da şarkıyı, “Bu şarkı köpek canım Pan ile birlikte yürüdüğümüz yolların, o yollarda tanıklık ettiğimiz duyguların; eve dönüş yolunda güneş batarken, hâlâ renkleri görme umuduyla dolup taşmalarımızın hikayesi,” olarak tanımlamış.
Pencere önündeki yerinizi alın!..
Gökçe Coşkun’la 3’te 3
Şarkının çıkış hikayesini anlatır mısın?
‘Korkmadan’ yazdığım ilk şarkılardan biri. Bizimle birlikte yaşayan bir köpek canımız var; Pan… Pan'la birlikte yaptığımız uzun yürüyüşler zaman içinde sadece ikimize ait olan anlara dönüştü. Doğanın döngüsünün içerisinde yürüdük; yorulmadan, dinleyerek, öğrenerek, hissederek ve "korkmadan"… Korkular ve kaygılar hayatım boyunca üstesinden gelmem gereken ve hayatımı zorlaştıran olgular oldular. Ama Pan'ın eşliğinde yürüdüğüm o yollarda kendimi hep daha cesur hissettim.
Şehir hayatını bırakıp köy yaşantısına geçtin. Bu durumun müziğine bir etkisi oldu mu?
Etki yaratmaktan çok bir dönüm noktası oldu diyebilirim aslında. Şarkılarımı yazıp bestelemeye köye yerleştikten sonra başladım. Belki o zamanlarda şehirde yaşıyor olsaydım, farklı ihtiyaçlar ve dürtülerle yine kendi şarkılarımı yazıyor olacaktım. Fakat köy hayatının üzerimde bıraktığı en kuvvetli duygu doğanın değişimine tanıklık edebiliyor olmak. Tanıklık etmenin ötesinde o değişime "uyumlanma" hali. Yani her an bir değişimin içinde ve onun bir parçasıyız aslında. Bunu bu kadar somut bir şekilde görebiliyor olmanın ve ruhumda, zihnimde yarattıklarının; şarkıların ortaya çıkmasında çok büyük bir payı var.
‘Korkmadan’ tam bir sonbahar şarkısı; melankolik, gri… Normal hayatında da böyle misin?
Öncelikle bu benzetme çok hoşuma gitti. ‘Korkmadan'ın (ya da şarkılarımın) hangi mevsim olabileceği üzerine hiç düşünmemiştim. Bunun üzerine düşünmek isterim, teşekkürler araladığın bu pencere için!.. Normal hayatımda melankolik ve gri miyim? Bunun cevabını vermek zor. Çoğunlukla ya da bazen. Elbette kendimi çok coşkulu hissettiğim ve renklerin peşinde koşturduğum zamanlar oluyor; onlar da olmasa yaşayamaz insan. Umut etme hali yani. Ama genelde çaresiz hissettiğim zamanlarda şarkı yazmaya ihtiyaç duyuyorum sanırım; bir şeylerle başa çıkabilme biçimi olarak… Bu durum şarkılara melankolik bir hava katıyor olabilir belki.