Memetcan Demiray

Memetcan Demiray

Biri bizi aldatıyor!

Twitter günahkâr, Facebook günahkâr; bir çağ yangını bu bütün, Tik-Tok günahkâr!.. Şimdilerde hayatımız Sezen Aksu'nun meşhur şarkısını andırıyor. Peki Youtube'un "aşı karşıtı" videoları kaldırma kararı sağlığımızı korumak için mi yoksa "dijital diktatörlüğe" doğru yeni bir adım mı atılıyor? İnsanlık için "yalan" bir dünyada "doğru"yu aramak hiç kolay görünmüyor.

Youtube'un hafta içi aldığı bir karar hayli tartışma yarattı. Daha önce sadece Covid-19 "aşı karşıtları"nın videolarını yayından kaldıran firma, şimdi yaptırımı "yararı kanıtlanmış tüm aşılar" diye genişletiyordu. Ve bu gerekçeyle iki devlet kanalını bloke ederek Rusya'yı da karşısına alıyordu!
ABD'de liberal çizgisiyle bilinen gazeteciler arasında tüm bunlar sevinçle karşılanacaktı. Başta CNN'den Donnie O'Sullivan olmak üzere konunun uzmanları, kararı sağ popülist dezenformasyona karşı geç bile kalınmış, çok yerinde bir müdahale olarak niteliyordu.
Ama kimilerine göre de olup biten apaçık sansürdü. Öyle ya, sırf aşılama yöntemlerini sorguluyor diye de bir video yasaklanabilirdi. İyi de buna karar verecek kişi kimdi?
Benzer bir tartışma yılın başında da olmuş, Kongre baskını sonrası Twitter'ın Donalp Trump resmî hesabını askıya alması herkesi sarsmıştı. Yalan haberler yayan Trump'ı kamu güvenliği için tehdit olarak gören Twitter, koskoca ABD Başkanı'na bile kafa tutabiliyordu! Peki "ifade özgürlüğü" ve demokrasi?.. Yoksa artık "süper güç" devletler değil, sosyal medya mıydı?

KENDİ YARATTIKLARI CANAVAR: ALGORİTMA

Sahiden de her an bilgi kirliliği altındaydık ve 21. yüzyılda bunlardan kaçmak imkânsızdı. Ama milyar dolarlık şirketlerin bizi korumaktaki amacı hayır ya da sevap kazanmak mıydı?
Yeni Zürih Gazetesi'nden (NZZ) Ruth Fulterer meseleye farklı bir açıdan bakıyor ve teknoloji devlerinin "kendi yarattığı canavar"ı ehlileştirmeye çalıştığını söylüyordu. Örneğin Facebook'ta ekstremist gruplara katılanların neredeyse yarısını bizzat Facebook'un algoritması oraya yönlendirmişti! Reklamdan para kazanan tüm bu uygulamaların amacı, insanların o platformda daha çok zaman geçirmesini sağlamaktı. Geleneksel medya biraz parlatmakla birlikte arada gerçek bilgiyi de verirken sosyal platformların böyle bir derdi yoktu. Kaldı ki Tik-Tok'un sunduğu "eğlence"nin yanında Facebook ve Youtube demode kalmıştı. Şu halde yeter ki daha çok "tık" alsın, insanları en radikal içeriklere dahi "yönlendirmek" mubahtı!

SOSYAL MEDYAYA KAÇ LİRA ÖDERSİNİZ?

Die Welt gazetesiyle bir söyleşi yapan Almanya'nın ünlü psikoloji profesörlerinden Gerd Gigerenzer'e göre de artık sosyal medyada "iş modeli" değişmeliydi. Evet, Whatsapp'tan e-postaya, her şeyi yıllardır ücretsiz kullanıyorduk. Peki şirketler nasıl para kazanıyordu? Çünkü bize asla okumadığımız sözleşmeleri "tek tık"la imzalatıyorlar ve kişisel bilgilerimizi alıyorlardı. Her "bedava" yararlandığımız uygulamada artık "ürün"ün ta kendisi bizdik!
Prof. Gigerenzer, "gözetim kapitalizmi"nin akıllı televizyonlarla yatak odalarımıza kadar girdiğini söylüyordu. Ve hocanın önerisi netti: "Uygulamaları ücretli yapsınlar, böylece kişisel verilerimizi toplamayı bıraksınlar!"..
Örneğin ayda sadece 20 lira ödesek ve tüm Facebook hizmetlerine reklamsız ulaşsak herkes için daha iyi olmaz mıydı? Gigenzer soruyu Almanya'da yapılan bir araştırmayla cevaplıyordu. Buna göre "Sosyal medya ücretli olsa ayda ne kadar ödersiniz?" sorusuna %75 oranında verilen yanıt, "sıfır"dı.
Yani... Gigenzer'e göre algoritmalardan önce araba kullanırken bile "like" geldi mi diye telefonuna bakan, hayatını riske atanları "daha akıllı" hale getirmek lazımdı! 

FACEBOOK'UN GİZLİ DOSYALARI

Söyleşinin sonunda Gigenzer, 44 milyon Alman'a ait verilerin Acxiom adlı şirketin elinde olduğunu ve böyle giderse Çin'dekine benzer bir "vatandaşlık puanı"nın Avrupa'da da ortaya çıkabileceğini, hatta Nazi rejimini de aratacağını söylüyordu.
Ve geçen hafta Wall Street Journal'a sızdırılan "The Facebook Files / Facebook Dosyaları" nasıl bir tehlikeyle yaşadığımızı doğruluyordu. Habere göre Facebook'un "sınırlı sayıda" kişiye uyguladığını söylediği "içerik serbestisi"ne tam 6 milyon siyasi ve ünlü sahipti! Yine her üç genç kızdan biri, Instagram'daki filtreli fotoğrafları gördükçe özgüvenini yitiriyor, bunalıma giriyordu. Hatta Facebook, sırf Vietnam hükûmetiyle ters düşüp gelişen bir pazarı (!) kaybetmektense ülkede "yasa dışı" ilan edilen muhalefetin sesini kısmaktan kaçınmamıştı!
Çok ağır ithamlardı bunlar ve WJS'ye göre tamamı doğrudan Facebook'un merkezinden ilk kez dışarı çıkmıştı.
Mark Zuckerberg'in bu iddialara karşı hamlesi, çok eleştirilen "Çocuklar İçin Instagram" konseptini rafa kaldırmak olacaktı... Şimdilik!..

HEPİMİZİN EVİ BİRER "BBG"!..  

2001 yılında, yani televizüel medyanın şahikasında "Biri Bizi Gözetliyor" yarışması Türkiye'ye gelmiş ve format hepimizi şoke etmişti. Nasıl olur da 14 genç gönüllü olarak bir eve kapanır, 24 saat canlı yayında gözetlenmeyi isterdi? Aradan sadece 20 yıl geçti, şimdi hepimiz kendi "BBG evleri"mizde yaşıyoruz! Üstelik hafta sonu oylamasıyla elenip "kurtulma" şansımız yok. Gigenzer Hoca'nın dediği gibi, kameralarımızla çok mutluyuz!
Eh, böyle olunca sosyal medyada bir aklıevvel, bir hayvan parazit ilacının Covid-19'a iyi geldiğini uyduruyor, ABD'de satışlar patlıyor! Zavallı atlara verilecek tablet bulunamıyor!
Kaçak maç yayını siteleri kendi IPTV'lerini kurmuş, korsanın korsanı (!) bile erotik reklamlar eşliğinde "yolunu bulmaya" çalışıyor. Bedava "jeton" dağıtan sanal kumarhaneler, kripto paralar, sürekli indirimde olduğu halde "Bu akşam aldın aldın!" diyen alışveriş siteleri, size özel (!) kaçırılmayacak kampanyalar...
Youtube reklam atlama sürelerini giderek uzatıyor, hatta sayfayı yenilediğinizde bir başka reklam çıkıyor, "Nereye kaçıyorsun? Alt tarafı on saniye!" diyor! 5G çağının yeni TV formatı bu işte...
Biri bizimle alay ediyor.
Biri bizi aldatıyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Memetcan Demiray Arşivi