Memetcan Demiray
Bay Kemal-izm zamanı!..
Anketleri boş verin! Bu seçimden de "ideolojiler-üstü" bir sonuç çıkacak gibi görünüyor. Komünist, liberal ya da sosyal demokratlık uymaz bize... Öncelikle "Türkiye'nin partisi" olmak (!), "halkı kucaklamak" gerekiyor! Herkese iki anahtar vaadi 90'larda kaldı. Hazırsanız... "Post-Kemalizm" bitiyor, "Bay Kemal-izm" başlıyor!
Almanya geçen hafta Tarım ve Gıda Bakanı Cem Özdemir'i konuştu. Özdemir televizyonda, sokakta ve sosyal medyada "zararlı gıda" reklamlarını yasaklama kararı almıştı. Amaç?.. Özellikle çocukları "sağlıksız beslenme" ve obeziteden korumaktı.
Karara tepki gösteren şekerleme ve cips üreticileri, Özdemir'in "çok ileri gittiğini" söylüyordu. Öyle ya; yıl 2023, yer Avrupa'ydı. Böyle "sansür" benzeri uygulamalarla nereye varılacaktı?
Die Welt gazetesi yazarı Anna Schneider ise konuya "özgürlükler" açısından yaklaşıyordu. Sahi, bireyi kendinden korumak (!) devletin işi miydi? Peki reklamları yasakladınız. Pastane vitrinlerini ne yapacaktınız?! Ve en önemlisi... Çocukların ne yediği ailelerin kendi meselesi değil miydi? Ebeveynlere akıl öğretmek... "Devlet baba"nın ne haddineydi?! Bu apaçık "özel alan"a saygısızlık, hatta "gizli otoriterlik"ti.
HEM 'YEŞİL', HEM LİBERAL
Schneider konuyu "ideoloji" boyutunda da ele alıyordu. Özdemir'in partisi Yeşiller, her fırsatta şişmanları dışlayan ataerkil değerlere (fat-shaming) karşı çıkıyor, tüm bedenlerin güzel olduğunu (body-positivity) savunuyordu. E bırakınız yesinler, bırakınız içsinler o halde!.. Cem Özdemir de şimdi yasak kararıyla "şişman düşmanlığı" mı yapıyordu? Elbette obezite, sağlık için zararlıydı. Ama "han-ı iştiha" karşısında devletin görevi, çocukları eğitmekle sınırlıydı. "Liberal sol"... Özgürlükler dersinde sınıfta kalmıştı.
Benzer bir tartışma bu ara İsviçre'de de sürüyordu. Ülkede son yılların popüler partisi "Yeşil Liberaller"di... Çevreci hareketle serbest piyasayı uzlaştırmayı deneyen parti, "ne sağa, ne sola, sadece 'ileri' baktığını" söylüyordu. Ama "iklim anlaşması" ve Zürih'te ucuz konut için kamulaştırma projelerinde Sosyal Demokratlar'la uzlaşacak, "demode sol" olmakla suçlanacaktı. Sosyalistler içinse onlar tuzu kuru "burjuva çocukları"ydı. Net bir ideolojik tavrı olmayan Yeşil Liberaller... İsa'ya da Musa'ya da yaranamamıştı.
80'LER: DAVULU DELEN JAGUAR!..
Aslında sorun belki de tabeladaydı. Batı'da partiler "muhafazakâr" ve "sosyalist" gibi isimler seçiyor, kendilerini kısıtlıyorlardı. Oysa baksanıza bize... Bir partinin adından ne olduğunu anlamak imkânsızdı!
Üstelik ilk günden beri böyleydi bu... Cumhuriyet Halk Fırkası'nın "halk"la, Demokrat Parti'nin "demokrasi"yle pek bir bağı yoktu. Olsun, zamanla kurulurdu. Öncelik seçim kazanmaktı ve bunun için vatandaşın anlayacağı sadelikte bir logo şarttı. İşte Adalet Partisi... Hukukun üstünlüğünü simgeleyen (!) "beyaz at"la Anadolu'nun bütün köylerine ulaşacaktı! ANAP'ın arısı, dev bir petek olarak gördüğü "anavatan"dan bal almaya hazırdı. Onu hicveden Büyük Anadolu Partisi BANAP'ın sembolü ise "davulu delen jaguar" olacaktı! Ve "Kıbrıs Fatihi" Ecevit... Onun tercihi ise "barış güvercini"ydi!
Tansu Çiller'in "herkese bir ev, bir araba" vadettiği 90'lar... Türkiye için "Doğru Yol", "Refah" ve "Fazilet" vaktiydi.
HERKESİ KUCAKLAMA PARTİSİ!..
Sürekli parti kapatılıp açılan bir ülkede isim seçmek de yaratıcılığınıza kalmıştı. Ufak Parti, İdealist Parti, Yüce Görev Partisi, Bizim Parti... Neler yoktu ki... 1996'da kurulan Türkiye Sultan Partisi ise adını II. Mahmut'tan değil... Kurucusu Yaşar Sultan'dan alacaktı!
Neticede halkımız "sağcı-solcu" ayrımından çok çekmişti ve kamplaşmayı hiç sevmezdi. Hem toplam yüzde 2 oyla 28 fraksiyona bölünen komünistlerden kime ne hayır gelirdi? Bize "herkesi kucaklayacak" partiler lazımdı. Ve son yıllarda "kutuplaştırma"ya tepki olarak bunların sayısı hızla artacaktı.
İşte Ali Babacan... İşçinin de patronun da derdine DEVA'ydı. Tarım, hayvancılık, turizm?.. Ahmet Davutoğlu'na göre bunlar "Gelecek"te hallolacak işlerdi. Muharrem İnce içinse en önemlisi, "Memleket"e nazar değmemesiydi!
Ukrayna Savaşı, iklim krizi, Avrupa Birliği?.. Kimin umurunda?! Evelallah "Yeniden Refah"a erdik mi "Zafer" bizimdi! Yeter ki oyunu bizim "ittifak"a ver vatandaş! Her şey İYİ olacaktı, İYİ!..
SON UMUT: 'BAY KEMAL-İZM'
"İdeoloji"lerin yerini hamasetin, parti programlarının yerini boş vaatlerin aldığı Türkiye siyaseti, böyle tuhaf bir tabloyla 100 yılı geride bırakıyor. Liderlerin her gittiği ilde oranın takım atkısını taktığı bir "antropolojik kültür" ortamı... Herkesin kan ter içinde göbek atıp sonra şapur şupur birbirini öptüğü kır düğünlerini andırıyor!
Ama bu kez durum biraz farklı... Kasada para bitti, şenlik sona eriyor. Üstüne bir de deprem gelmesin mi... Ülke matem evine dönüşüyor.
Şimdi tek teselli, Kemal Kılıçdaroğlu'nun sağduyusu gibi görünüyor. Kemalistler tarafından sosyal medyada 72 saat linç edilen Meral Akşener'i "Millet İttifakı"nda tutmayı başaran "Bay Kemal", Atatürk posteri asılan Saadet Partisi önünde cumhurbaşkanı adaylığını ilan ediyor. Üstelik "sosyalist sol"un desteğini alıyor, HDP ile görüşeceğini açıklayarak "rengârenk" bir politik yelpazenin ipucunu veriyor. Ülke uzun yıllar sonra "birlik" havasını teneffüs ederken "Herkes İçin CHP" sloganı... Hiç olmadığı kadar makul tınlıyor.
"Kemalizm" - "Neo-Kemalizm" tartışmalarıyla geçen 80 yıl ve ardından Diyanet Holding'ten Kızılay'a, tüm organların tek partiye bağlandığı "post-Kemalizm" dönemi... Ne ironiktir ki mutedil bir "Bay Kemal-izm"le biteceğe benziyor.
Genel resimaltı: Türkiye'de her siyasetçinin "kucaklama" biçimi farklı farklı.. Bahçeli sarılma esnasında bile ciddiyetini korurken Ahmet Davutoğlu'nun sevgi gösterileri riskli olabiliyor! Özellikle de çocuklar için!..